Bir uçurum kenarında duruyorum
Ve sen yoksun, kendime bile tutunamıyorum
Yorgunum
Üstelik her zamankinden daha fazla uykusuz
Ucunda ölüm olan bir taş taşıyorum sol göğsümün tahtasında
Bütün bir ömrü yoruyor, çiçeklere zemheriler getiriyorum
Soluk soluğa bir defterle intihar ediyorum
Geceye senli cümleler dışında kendimi bırakıyorum
Ayaktayım, yüzümde tebessümler
Yalan da olsa yaşıyorum sanılıyor
Duvarlarıma bile anlatamıyorum
Sahi! Sensizlik nasıl anlatılır, kendim bile inanmazken yokluğuna
Sensiz nasıl yaşanır onu da bilmiyorum.
Ölüyüm...
Yaşamak için çokça sebepsizliğim var
Ölmek için milyarlarca bahane
Sen sevmezdin diye şekeri,
Aç karnına sigarayı azalttım
Dedim ya;
Şaşkınım!
Yeni yürümeyi öğrenen çocuk gibiyim
Yaşama tutundukça, düştükçe hevessizleşiyorum
Hissizleştiğini anlıyorum, ağrı yok, uyku yok
En zoruda sen yoksun
Sabahları seninle biriktirmek,
Akşamları seninle sevmekte yok
Bir uçurum kenarı yalnızlığında ölümü bekliyorum.
Sensizim...
Ellerimde nehirlerden kanlar
Bin ceset gönül bahçemde
Her yanımda tükenmeyen boşluğun
Eksikliğimi yaşıyor, boşa geçen bu ömrü sırtımda taşıyorum
Ağır geliyor adın, yokluğuma denk olan
Kalbimde dinmek bilmeyen bir hazan
Ve yokluğunu gözümden çıkaran zaman
Yorgunum, yaşamak için nedensiz, sensizim
Kimsesiz kendimsizim
Bir uçurum kenarında duruyorum
Ve sen yoksun, kendime bile tutunamıyorum
L.D