Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

290 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Dostoyevski'nin, hak ettiği ilgiyi görmeyen, sürgün zamanı yazdığı kitaplardan biri Stepançikovo Köyü. Sitede okunması oldukça az. Genel olarak Dostoyevski'nin okunması gereken kitaplarına dair oluşturulan listelerde de hiç görünmüyor bu kitap. Bunun nedenine ufaktan değinmeye çalışacağım. Bu arada Amcanın Düşü'yle aynı yıl yayımlanıyor bu kitap. Hatta Amcanın Düşü daha önce yayımlanmaya başlıyor. Ama kronolojik okumama zarar vermeyeceğini bildiğimden ve elimde hazır bulunmasından dolayı ilk olarak bu kitabı okumaya başladım. Artık karşımızda Sibirya'nın acılarını ve soğuğunu tatmış bir Dostoyevski var. Sürgün cezasının ilk etabını tamamlayıp, cezasının ikinci bölümüne er olarak başlıyor. Asteğmen rütbesi alıyor daha sonraları. İlk evliliğini yapıyor bu sıralarda. Zincirli olduğu dönemde Rus edebiyatında neler olmuş diye yeni çıkan kitaplara şöyle bir göz gezdiriyor. Kardeşine yazdığı bir mektupta, en çok Turgenyev'in işlerini beğendiğini ama çok özensiz olduğunu, ayrıca Tolstoy'u da çok sevdiğini ama daha fazla yapıt ortaya koyabileceğini sanmadığını söylüyor. Ama Tolstoy'un daha fazla eser vermesi konusunda yanılabilirim diye de ekliyor. Sibirya'ya gazete, dergi gibi materyallerin az sayıda gelmesi, çevresinde az kitap bulunması, aşık olması ve evliliği yüzünden edebiyatının ellerinden kayıp gittiğini söylüyor kardeşine. Sürgün cezasına çarptırılmadan önce yattığı hapishanede yazdığı ve kardeşine kimseye okutma diyerek teslim ettiği Küçük Kahraman hikayesini yine kardeşinin Dostoyevski'den habersiz olarak bir dergide yayımlatmaya çalışmasından sonra edebiyat alevi tekrar yanmaya başlıyor Dosto'nun. Bu dergiye bir roman sözü veriyor. Daha sonra yine sürgün cezasına çarpıtırılmış bir arkadaşının ilişki içinde olduğu bir dergiye de roman sözü veriyor. Aslında kürek cezası boyunca bolca malzeme biriktirmiş Dosto'nun kafasında çok büyük bir roman ortaya koyma düşüncesi var. Ama yine kardeşine yazdığı mektupta kafasında çok düşünce olduğu ve teslim tarihlerine kadar bu düşüncelerin yarısını bile temize çekemeyeceğinden bahsediyor. Hep süregelen maddi sıkıntıları ve daha sonraları da başına bela olacak romanı teslim etmeden avans çekme huyu yüzünden hemen yazıp, teslim ettiği iki anlatı oluyor Stepançikovo Köyü ve Amcanın Düşü. Kitabın adından da anlaşılacağı gibi mekanımız bu sefer Dostoyevski'nin vazgeçilmezlerinden ve en sevdiği yer olan Petersburg değil. Kitapta da bahsedildiği gibi tımarhaneye dönmüş bir köy. Bu dönemde böyle bir tercih yapmış olması muhtemelen Petersburg'dan uzakta olması ve son yıllarını genellikle halkın yüksek kesimleri yerine küçüklükten beri yakınlık ve sevgi duyduğu halkın daha alt tabakasından insanlar ve mujikler arasında geçirmiş olmasından kaynaklı olduğunu tahmin ediyorum. Öncelikle mizah unsurlarının yüksek olduğu bir kitap. Petersburg'da yaşayan kahramanımızın dayısından aldığı mektup sonrası köye gelerek dayısının evine yerleşmesini ve evde bulunan yer yer aşk üçgenlerini geçtim, dört kişinin karıştığı ilişkileri okuyoruz. Kahramanımız da dayısının isteği doğrultusunda bu olaylara karışmış olarak buluyor kendisini. Ama bu romanın yıllar geçse bile unutulmayacak noktası Foma Fomiç karakteridir. Daha ilk kitabı İnsancıklar'dan başlayarak çeşitli bam tellerine dokunabileceğini kanıtlayan Dosto, bu karakterle sinir bam telimizi de vura vura harap edebileceğini kanıtlıyor. Bu karakterin yaptıklarını, saf dayının bu hareketlere ve adama tepkilerini okuyup çıldırmamak elde değil kesinlikle. Dostoyevski romanının merkezine oturttuğu bu adamı yaratırken Rusya'nın en ünlü eleştirmeni Belinski'den esinlenmiştir. Çoğu otorite Foma karakterinin Belinski'nin bir karikatürü olduğu konusunda hemfikir. Kimdir bu Belinski? İnsancıklar'ı yazdıktan sonra ünlü "Yeni bir Gogol doğdu" cümlesiyle kapısına koşulan Belinski. Dosto'nun kendisini olan övgüleriyle sarhoş olduğu, ama ilerleyen zamanlarda Dosto'nun başarısız denemelerini ağır şekilde eleştiriye boğmaya başladıktan sonra yıldızlarının asla barışmadığı Belinski. Foma karakteri bizi sinir ettiği ölçüde, Dosto'nun da Belinski'ye olan sinir katsayısını tahmin edebiliriz gibime geliyor. Puşkin'e olan hayranlığına da atıfta bulunmaya devam ediyor bu kitabında. İnsancıklar da Palto eserini eleştirdiğinden beri atıfta bulunmadığı ama ilk eserlerinin hepsinde de yüksek ölçüde etkisinin hissedildiği Gogol'a dokundurduğu şu kısım ise kahkaha attırdı bana: "Her şeyden önce şunu söyleyeyim ki, belki de felaket erdemin anasıdır. Bunu galiba hoppa olmakla beraber, bazen dolgun düşünceleri de bulunan yazar Gogol söylemişti." Romanın geneli çok kısa bir süreyi kapsadığı halde, son bölüme 7 yıllık bir süreyi sıkıştırmış Dostoyevski. İnce ince örmeye başladıktan sonra, sonu bu kadar hızlı bir bitişle noktalamasının nedeni muhtemelen yaklaşan teslim tarihi. Roman tepki bile görmüyor aslında eleştiri anlamında. İnsancıklar'dan sonra doğru düzgün dikiş tutturamamış Dostoyevski'nin, bütün bunların üstüne sürgün cezası nedeniyle yıllarca eser üretememesi ve Petersburg'dan uzak kalmasıyla birlikte Rusya'nın Dostoyevski diye birinin varlığını unutacak konuma gelmiş olmasından kaynaklanan bir ilgisizlik yaşanıyor bu eserlere karşı. Bu kadar az okunmasının bu dönem olan ilgisizliğin listelere ve sonra gelen okur nesillerine de sirayet etmesi nedeniyle olduğunu düşünüyorum. Yayınevleri bile çoğu eserinden çok sonraları basmış bu kitabı. Yoksa ilk dönem eserlerinin birçoğundan 5 kat daha fazla okunmayı hak eden bu eserinin bu kadar az okunmasına dair aklıma başka bir sebep gelmiyor. İyi okumalar.
Stepançikovo Köyü
Stepançikovo KöyüFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20193,641 okunma
··
468 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Ev Sahibesi yaklaşık 1300 okunmaya rağmen Stepançikovo Köyü 350 okunmaya sahipse dediğinde haklısın Numan, bu eser Dostoyevski'nin biraz daha Gogolvari, alışık olunmayan ve mizahi yönüdür diyebiliriz. Ayrıntılı ve özenli Dostoyevski incelemelerinle bizi aydınlatmaya devam ediyorsun. Aslında Dostoyevski ile Puşkin'in ayrıldığı nokta da köy/şehir hayatları arasındaki tercih farklılığı diyebiliriz, zira Dostoyevski doğayı, toplumsal olayları ve köy zihniyetini bir dekor olarak kullanmıştır. Zaten Puşkin'i tamamen taklit etmemiş olduğunu ve kendi tarzını yarattığını da buradan anlayabiliriz keza. İncelemelerde çok değinilmeyen Belinski yönüne değinmen de ayrı özgün olmuş, Rus düşünce tarihinin gelişmesi açısından Belinski'nin de önemi yadsınamaz pek tabii ki. Emeğine sağlık...
Kaan okurunun profil resmi
Foma Fomic :D Kitaplarda rastlanacak en gıcık karakterlerden birisi kesinlikle. Yine çok güzel bir inceleme hocam, emeğine sağlık. Kitap hakkında senin gibi düşünüyorum. Benim de hoşuma giden bir eserdi. Okunma sayısının azligina sasirmistim ki bunun nedenini insanların bu eserin varlığından bihaber olmasına baglamistim. Nitekim ben de duymamistim. Dostoyevski Belinski'nin peşini Amca'nin Düşü'nde de bırakmıyor bu arada :)
Numan okurunun profil resmi
Öyle yorumlar yapıyor ki Dosto son nefesinde "canın cehenneme Belinski" dese şaşırmazdım. :D Çok teşekkürler hocam. 🤘
3 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.