Bâkîden söz açılmışken : Bir gün Kânûnî, Bâkî'ye fenâ halde sinirlenir. Nedenini bugün bilemiyoruz. Pâdişah da şâire şiirle hitâb eder ve onu İstanbul'dan kovar.
Bâkî-i bed
Azm-i bülend
Bursa'ya red
Nefy-i ebed
Yani diyor ki :
Bâkî, o kötü adam / Yüksek kararımdır / Bursa'ya gönderile (Bâkî bursalıdır) / Bir daha da gözüm görmeye.
Hayâtî İnanç'ın dediği gibi :
Sultânın şiiri, şiirin sultânına çarpınca şu dört mısra şimşek gibi çakar :
Ne ola kim azm-i bülend nefy-i ebed oldunsa ey Bâkî
Bilesin ki cihan mülkü değil Süleymân'a Bâkî
Şehâ azminde isbât-ı tehevvür eyledin ammâ
Buna çarh-ı güher derler ne sen bâkî ne ben bâkî
İlk mısrada şair ne olmuş ki sürüldüysen gibisinden kendine teselli veriyor.
İkinci mısrada dünyânın Hz, Süleymân'a dahi kalmadığını söylüyor. Kânûnî, bu mefhumu bilmese kendisine söylendi sanıp Bâkî'nin kellesini alabilirdi ama Kânûnî de şâir sonuçta ve burda kastın Hz. Süleymân olduğunu biliyor.
Üçüncü mısrâda ey pâdişahım karârınızda celâliniz, gazâbınız açık bir şekilde görülüyor ama...
Ve dördüncü mısrâda bu dünya geçicidir, ne siz bâkîsiniz ne de ben bâkîyim diyor.
Kânûnî, bu dörtlükten sonra Bâkî'yi affetmiştir.