Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

524 syf.
8/10 puan verdi
·
22 günde okudu
Güççük Marcel'in Acıları
Bol çokomelli bir Proust kitabıyla da karşınızdayız sayın seyirciler ve seyretmeyenler. Bilenler bilir ve bilmeyenler için de #47102686 , #47929813 ve #48983599 incelemelerinde görülebileceği gibi tüm yavaşlığıyla devam ediyor Kayıp Zamanın İzinde okuma yolculuğum. Serimizin dördüncü kitabında, çok şükür en nihayetinde -kitabın adından da belli olabileceği gibi- dört başı mamur bir konuya giriş yaptık: eşcinsellik. Yazarın eşcinsel olmasından kaynaklı, bu dünyanın kapılarının okura aralayan son derece detaylı ve incelikli bir anlatım söz konusu. Özellikle kitabın başlangıç kısımlarında ve sonra da ara ara, o dönemin şartlarında bulundukları topluluk içerisinde nasıl karşılandıklarına dair ve de onların artı-eksi özelliklerine yönelik son derece kapsamlı bir anlatım bulunmakta. Bu anlatım her Proust kitabında olduğu gibi son derece incelikli ve harikulade bir dille bezenmiş durumda. Kitapta bir önemli konuda, ana karakter Marcel'in heteroseksüel bir karakter olması. Karakterin böyle olması, eşcinsel dünyasını anlatırken tamamen bir gözlemci olarak kitapta yer almasına ve bu sayede okura çok daha objektif bir resim çizmesine sebebiyet vermektedir. Ayrıca bu sayede, eşcinselliğe dair yoğun anlatımı olan bölümlerde bir denge unsuru olarak bulunmasını da sağlamaktadır. Kitaba dair bu kadar övücü söz söyledikten sonra gelelim yergi kısmına. Bu seride geride kalan dört kitap için şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, en sevmediğim ve problemi gördüğüm kısım yazarın abartılı dilidir. Kitaptan yalnızca alıntılara göz attığınızda, paylaşılanlar kaynaklı son derece harika tespitlere ve harikulade bir dile maruz kalırsınız ama roman yalnızca bundan ibaret değil. Olaylar anlatılırken bir anda girilen alakasız bir yer ya da karakter hakkında sayfalar süren bir ifade ediş sürecinin devam etmesi; bazen tam buradan çok güzel bir cümle yakaladım derken, o anlatımın bir türlü bitmek bilmemesi ve bu sayede zihninizin başlangıçta ne anlatıldığından kopması; yoğun betimleme ve benzetme içerikli anlatımın olması; yazarın insanlara, hayata ve olaylara dair kendi fikirlerini sunabilmek adına sürekli ana karakterin ağzıyla araya girip olay akışını ciddi manada sekteye uğratması benim açımdan serinin en başından beri zayıf yönlerini oluşturmaktadır. Anlatmak istediklerimi bu kitaptan bir alıntıyla pekiştirelim: "Suyun içine sıkılmış portakal, sanki içtikçe, esrarengiz olgunlaşma sürecini, bambaşka bir aleme ait olan bu insan bedeninin belirli durumları üzerindeki olumlu etkisini, onu yaşatmaya gücü olmamakla birlikte, sayesinde yardımcı olabildiği sulama sistemini, meyvenin duygularıma açıkladığı, zihnime katiyen açıklamadığı yüzlerce muammayı, bir bir bana ifşa etmekteydi." Peki bu abartı hali yalnızca anlatımda mı var? Tabii ki hayır. Özellikle bu kitapta içerik kısmında da yoğun bir abartı söz konusu. Önce, üçüncü kitaba renk katan karakter Charlus Prensi M. Norpois'nun aslında Marcel'e yürüdüğünü, sonra ondan bir ışık alamayınca kemancı Morel'le sevgili olduğunu ve yalnızca onunla da kalmayıp ne kadar genç erkek varsa hepsine adeta yürümeyip koştuğu görürüz. Sonrasında, Marcel'in yarı-sevgilisi Albertine'de lezbiyenlik eğilimi olduğunu keşfederiz. Tabii ki iş bununla da bitmez. O dönemde Fransız büyükelçiliklerine girebilmenin ya da yükselebilmenin şartının geylik olduğunu öğreniriz. Bulunulan toplumda eşcinsel eğilimlere karşı nefrete varan ciddi bir tepki olmasına rağmen, neredeyse anlatılan karakterlerin yarısına yakınında böyle bir yönelimin söz konusu olduğu anlatılır. Zannedersiniz ki kitap sanki 1900'lerin başlarında yazılmamış da milenyum çağında yazılmış ve romanımızın ana karakteri güççük Marcel, gey barda çalışıyor. Ayrıca canımız ciğerimiz güççük Marcel'imiz sevgilisi olup olmadığına seri boyunca bir türlü karar veremediği Albertine'i lezbiyen eğilimleri sebebiyle onu çılgınca kıskanır. Bu öyle bir haldir ki neredeyse gördüğü her güzel kızdan onu hem kıskanır hem de onunla ileriye dönük bir plan yapmak da istemez. Seri boyunca devam eden en ufak bir duygulanımda başlaya meşhur Marcel ağlaklığı da roman boyunca son sürat devam eder. Marcel, o kadar sulu göz bir kardeşimizdir ki, neredeyse gözüne toz kaçsa hönküre hönküre ağlar. Son olarak, bu roman da serinin diğer kitapları gibi ne tam olarak sevebildiğim ne de nefret edebildiğim bir içeriğe ve anlatıma sahipti. Bu kitapla seriye dair şunu anlamış oldum ki, ister yemek davetleri, isterse de eşcinsellik gibi nispeten farklı ve önemli bir konuyu detaylıca anlatılsın bu ağır aksak tempo devam edecek. Olaylar her akmaya başladığında yazar anlatıma müdahale edecek ve bu sayede okuru da zora koşmaya devam edecek. Böylece inceleme de burada biter... Cidden biter mi, her şey biter mi? Batmayan güneş Titanikvari bir geminin tam ortasındayız. Hadi bu büyükçe gemimizin adı da "Kayıp Zamanın İzinde" olsun. Rotası belirsiz, geminin sürüş hızı kaptanının keyfine göre olan bu geminin yolcuları şenlik şadımanlık içindedir. Gemi ağır aksak, keyfi bir tempoda ilerlerken, eğlence son sürat devam eder ve ortama büyük bir karmaşa hali hakimdir. Bir yandan mehteran bölüğü marşları icra ederken, bir yandan da M. Norpois ve sevgilisi Morel'in bayraktarlığında Kayıp Zamanın İzinde LGBT Derneği'nin üyeleri Gökkuşağı yürüyüşü yapmaktaydı. Albertine ve kız arkadaşları çılgın partilerde alabildiğine eğlenirken, bir yandan da geminin başka bir bölümünde yağlı güreşler devam etmekteydi. Verdurin'lerin müritleri hep birlikte kadınlı erkekli ekip olmuşlar halay, horon, kılıç kalkan Allah ne verdiyse tüm Fransız halk oyunlarını oynayıp eğlenceye eğlence katarken, bizim zavallı güççük Marcel'imiz de geminin baş kısmında göğsünü rüzgara siper etmiş ve kederin zifir kuyularında kaybolmuştu. Zavallı, biçare, kimsesiz güççük mü güççük Marcel'imizi hain kız Albertine yalnız bırakmıştı. O da ne yapsın, kıskançlık içini alev alev yakarken kendini geminin baş kısmında bulmuştu. Hem Albertine'in yaptığı hainlik, hem Balbec'te vefat eden canı ciğerparesi zavallı anneannesinin hatırası, hem de onun yerini alan annesinin hüzünlü yüzü aklına geliyor ve gözlerinden yaşlar sağanak yağmurmuşçasına akıyordu. İşte tam bu sırada keyfe keder ilerleyen gemi bir anda hızlandı ve son sürat buzdağlarına doğru ilerliyordu. Zamanında inşaatlarda amele olarak çalışan güççük Marcel de çarpışma anına yaklaşırken güzelim mehtapa karşı, şu acıklı türküyü çığırmaya başladı: "Batsın bu dünya, bitsin bu rüya, ağlatıp da gülene yazıklar olsun." youtube.com/watch?v=MhfhNzb... youtube.com/watch?v=KWed4k1... youtube.com/watch?v=B3gJ_k7...
Sodom ve Gomorra
Sodom ve GomorraMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,363 okunma
··
192 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Liliyar okurunun profil resmi
Güççük Marcel ve ayağında kundura. :)) Sona yaklaşıyorsun, kalemine sağlık.
Turhan Yıldırım okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Liliyar. Marcel'in naifliğini ve içinde yer aldığı sosyetik salon ortamını bünyem kaldırmıyor. Acıların çocuğu Marcel'e en yakışan türküleri armağan ettim ben de incelemede.
İmge okurunun profil resmi
Genleri bir tarafa bırakırsak; anne ile kurulan bağın zayıflığı ya da aşırıya kaçmasıyla eşcinsellik arasında bir paralellik olduğunu düşünüyorum. Tabii okuduğum kitaplardan yola çıkarak... İnceleme👏👏
Turhan Yıldırım okurunun profil resmi
İhtimallerden biri de bu olabilir.
Bahar Esen okurunun profil resmi
Müsadenizle birşey sormak istiyorum yapı kredi yayınlarından cıkmış olması ve bu seriyi çeviren yazarın dili nasıl bu yayın evini tavsiye edermisiniz?? Teşekkür ederim keyifli okumalar
Turhan Yıldırım okurunun profil resmi
Çevirinin dili mükemmel. Roza Hakmen, nefis bir Türkçeyle çevirmiş.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.