Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

78 syf.
10/10 puan verdi
''Herkes kendine olan imanı ölçüsünde değerlidir.''
Peki bugün, kendimize ne kadar iman ediyor, ne kadar güveniyor ve insani yönlerimizi ne kadar doyuruyoruz? Biz insanız. Şeriati'ye göre ilahi değerlere ve tanrısal öze sahip, bilgili, iradeli, seçici, düşünebilen, düşünmek zorunda olan, ama sadece düşünmekle kalmayıp aksiyona geçmesi gereken, Tanrı'nın kendi ruhundan üflediği, benzeri, akrabası, O'nun kainattaki temsilcisi, halifesi ve en önemlisi ''bilince'' sahip birer yaratıklarız. Bir akla ve iradeye sahibiz, bunları kullanmakla yükümlüyüz. Fakat, yetişmekte olduğumuz hayatta herbirimiz uyuşturulmuş koyun sürüleri gibiyiz. Bilinçsizce davranıyor; düşünmeden, sorgulamadan inanıyor ve hesap yapmadan ürüyor ve tüketiyoruz. Gelişmiş ve bizi kontrol altına almaya çalışan, bize insanlığımızı, isyan etme özgürlüğümüzü, farkındalığımızı unutturan sistemlere kafamızı kiraya veriyoruz. Yetmiyor, komple onların ipinde oynamaya başlıyoruz. Aynı şeyleri öğreniyor, aynı şekilde yiyor, içiyor ve eğleniyoruz. Aynı şekilde seviyor, sevişiyor, evleniyor ve çoğalıyoruz. Böylece bir fabrikanın atıkları gibi değersiz, ihtiyaç duyulmayan ve köhne bir sistemin bir parçası oluyoruz. Her gün sosyal medyada gördüğümüz fotoğraflar gibi, çok satılan ve yanından kahvesi eksik olmayan kitaplar gibi milyonlarca örneği olan fakat hiçbir katkısı olmayan ürünlerden ibaretiz. ''Size arz edeyim: Günümüzde tıpkı plastik maddeyi kokulu kapların içine koyup sonra da çöp kovası, şekerlik, çaydanlık, bardak tabağı ve semaver altlığı gibi istedikleri her şeyi hemen kalıba dökmeleri, bir göz bağlamayla üretmeleri ve pazara sürmeleri gibi insan ve nesil icat ediyorlar.'' Kendimize imanımız yok. Kendimizi bir insan olarak küçük görüyoruz. Kendimizi yapıcı olarak eleştirmekten, tanımaktan ve sorgulamaktan aciziz. Özellikle biz Doğulu toplumlar kendimizi o kadar aşağılık görüyoruz ki sanki hiçbir değeri olmayan bir malmışçasına birbirimizi aşağılıyor da aşağılıyoruz. Kendi değerimizi hiçe alıp; bize dayatılan, sevmek zorunda hissettiğimiz, sevmezsek anında üçüncü dünya vatandaşlığı konumuna indirgendiğimiz şeylere tapıyoruz. Başkalarına gönüllü kölelik yapıyoruz, efendilerimizin kültürüyle yoğruluyor, onların son marka ürünlerini kullanıyor, onların diliyle konuşuyor, onların müzikleriyle eğleniyor, onların yemekleriyle doyuyor ve onların uyuşturduğu gönüllü tüketiciler ordusunu oluşturuyoruz. ''Bazı şeyler Batılılar için tüketim malıdır ama bizim için tüketim malı değil,sembolik bir şeydir.Bütün Avrupalıların ancak yüzde on beşi klasik senfoniden hoşlanır!Aslında bunlar her senfoniden hoşlanırlar.Hoşlanmamaya kim cüret edebilir?Niçin?Çünkü o senfoni üstün bir zevktir.Bunun,ben beğenmiyorum demeye cesareti yoktur.Bir Batılı kolayca "boğucu,gürültülü,baş ağrıtıcı"diyebilir.Ama bir Doğulu,sonuna kadar dinlemeye,çok güzel demeye,zevk almaya hatta zevk alamadığında kendi kendine utanmaya mecburdur.Neden?Çünkü onun için sembolik bir boyutu vardır,bir üstünlük göstergesidir.'' Şeriati kitabında bunlar gibi bilinçsizlik ve eşekleştirme çeşitlerini sıralıyor ve onları irdeliyor. Bu eşekleştirme çeşitlerinden biri de ''şükür'' dür. Şükretmek, gerekli olanlar dışında, bizi eşekleştirir. Sahip olduğumuzla, bize verilenlerle yetiniriz. Daha fazlasına cüret etmeyiz. (Çağımızın sürekli tüketme alışkanlığını ayrı tutuyorum.) ''Sürekli olarak Allah'ım, bundan daha beteri olmadığı için sana şükürler olsun derler. Her zaman senden aşağıda olanlara bak. İyi de karar böyleyse başka birisi niçin ileri gitsin? Madem karar böyle; biz Afganistan'a bakalım, Afganistan Yemen'e baksın, Yemen Mozambik'e baksın. O zaman niçin yerimizden kıpırdayalım? Böyle bir şükür, gerileme felsefesidir, büyük bir felakettir.'' Diğer bir eşekleştirme metodu da dindir, eşekleştirme dinidir. Bizi hep sabretmeye, isyan etmemeye, ağzımızı kapatıp öbür dünyada cenneti garanti etmek için susup halimize rıza göstermeye teşvik eder. ''Herkesin cennete tek başına gidebilmesi için kendi amellerini takip etmesi ve yalnız şu duaları okuması gerekir. Ondan sonra cennet! İyi ama halkın durumu ne olacak? Onun halk ile bir işi yoktur. İzlenecek yolu bu dua kitabında yazmışlar: Kim şu amelleri işlerse cennete girer. Yani cennete girmek için bireysel kurtuluş yolu. Bu da sapık din tarafından eşekleştirilen dindar toplumların en büyük eşekleştirme şekli ve en büyük musibetidir.'' Geçmişi kutsamak, bugün hiçbir değer üretemeden sadece ve sadece atalarımızla övünmek de bizi eşekleştirir, ileri götürmez. Sürekli geçmişimizi övmek, şuan hiçbir şeyimizin olmamasının yarattığı açıklığı kapatmaya çalışmaktır. Şeriatiye göre diğer eşekleştirme çeşitleri kendini bilmeden yapılan ilim, uzmanlık, sadece tüketimden ibaret medeniyet, tasavvuf, toplumsal meselelere kapalı şiir, milliyetçilik vesairedir. Kitabın bazı katılmadığım yönleri de oldu. Örneğin insanın o kadar da yüce olduğunu düşünmüyorum. Her insanın kötülük yapabilme potansiyeli vardır. Bizi yetiştirenin şartlar olduğuna inanıyorum. Elimize güç geçince nasıl da canavarlaşacağımızı görüyorum. Her cümle üzerinde düşünülebilinecek bir öz barındırıyor. Şeriati sevdiğim ve yeni tanımaya başladığım bir yazar. Buna rağmen tavsiye ederim. İslam dünyası tarafından çokça taşlanmış, kitapları hakkında okumayın zındıktır denmiş, Sünni Şii' dir demiş, Şii Sünni'dir demişse de önyargılarımızı kırıp bu değerli adamın sözlerine kulak vermekte fayda var.
Bilinç ve Eşekleştirme
Bilinç ve EşekleştirmeAli Şeriati · Fecr · 20131,063 okunma
··
214 görüntüleme
Neşe okurunun profil resmi
Ben de Şeriati okuduğum için bu sitede eleştiri almıştım. Ancak kendisinin tespitlerinin birçoğuna katılıyorum. Bu kitabını da incelemeniz sayesinde okuma listeme aldım. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
marie sklodowska okurunun profil resmi
İslam"ı sıkça eleştirdiği ve Ehli sünnetten farklı düşündüğü için bir önyargı var. Ben de tespitlerini oldukça isabetli buluyorum. Teşekkür ederim güzel yorumunuz için. :)
Zamana Karşı okurunun profil resmi
İradenin kaynağı çok problemli bir alan... . Etimizin çok zayıf olması.. . Kırılgan olmamız.. . Eğitim... . Düşünmek... düşünmeyi öğrenmek. . İnsan zaten problemli bir varlık... ve yeni nesil hep bu dağınıklık içinde dünyaya geliyor...... 0 yılında doğmuş insan 500 yılında doğmuş insan 1000 yılında doğmuş insan 1500 yılında doğmuş insan 2000 yılında doğmuş insan . . Her insan zaten üretimin bir parçası içlerinde değerli olanlar olmayanlar..... . Bence..... Tüm insanlığı ele alıyorum bir sınır var zihinde ve düşüncede onu geçtiğin an her şey sana aşikar ama her şey bence insanlar en fazla bu sınırda problem yaşıyorlar..... . Kimyasal tepkimelerimizi bilmiyoruz dolayısıyla her konuya açık ve meyilliyiz . Dinin yeni gelişmiş zihinlere seslenebilmesi için yeniden yorumlanması gerekir onların anlayacağı şekilde... İnsan kendi keşfedeceği zamanı sabırsızlıkla bekliyor... . Güzel inceleme için... Kaleminize Sağlık...
marie sklodowska okurunun profil resmi
İnsan her gün yeni şeyler üretiyor, çığır açan teknolojileri sürüyor artık ama kafamızın içindeki aynı, daha doğrusu kafamızın içindekinin hayvani tarafları aynı.. Hırslarımız, yapabileceğimiz kötülükler, verebileceğimiz yıkımlardan haz duymamız hep aynı, yüzyıllardır değişmiyor. Etimiz, tenimiz, bedenimiz çok zayıf. İçimizdeki değişmedi yıllardır, fakat irade ve bazı insanı şeylerle o sınırı aşabiliriz. Ama onu aştığımız zaman çoğunluktan azınlığa gireriz, çünkü insanlığın çoğu o sınırı aşmaz, aşamaz. Ben teşekkür ederim okuduğunuz için.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.