Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

376 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Burası Sibirya! Burada şaka yok, her şey gerçek!
Sibirya denince kaçınılmaz şekilde akıllara ilk olarak ne gelir? Meşhur soğuklarıyla ünlü bir bölge. Bitti. Bu kadar. Sibirya konusunda bilgili bünyelerin bile ilk düşünecekleri şey 'soğuk' olacaktır. Oysa akıllara ilk gelmesi gereken, Sibirya'nın, soğukları ve buzları arasından dünya edebiyat tarihine doğan güneşin doğuşuna, istemeden ve dolaylı şekilde bile olsa ev sahipliği yapmasıdır. Sibirya olmasaydı Dostoyevski olur muydu? Şu an bildiğimiz şekliyle olmayacağı kesin. Bugün Rus edebiyatı denildiğinde hayran olduğu ve etkilendiği büyük öncüllerini dâhi geçerek ilk akla gelen isim olması, edebiyat otoritelerince oluşturulan listelerde sürekli başı çekmesi ve o listelerde bulunan eserlerinin nedeni büyük ölçüde Sibirya'dır. Dosto, Sibirya gibi bir dönüm noktası yaşamasaydı, Sibirya öncesi gidişata bakarak, ilk eseriyle ümitlendiren, diğer eserleriyle eleştirmenler tarafından yerden yere vurulan, başarısız bir Gogol taklitçisinden öte bir yazar olamayacaktı. Şu cümlelerle Sibirya öncesi eserleri çöpe atmış gibi görünebilirim. Ama öyle bir amacım yok. Değinmek istediğim nokta, mesela ilk eseri İnsancıklar'ın sitede 8246 okunma sayısına sahip olmasının nedeni, Sibirya sonrası muhteşem eserler veren yazarın, ilk kitabını okuma dürtüsünden öte bir şey değildir bence. Bu dönüm noktası olmasa İnsancıklar bu kadar okunur muydu? Hiç sanmıyorum. Tabii Dostoyevski'nin ulaştığı mertebe açısından baktığımızda, bu büyük yazarın edebi yolculuğunu deneyimlemek açısından hepsi çok kıymetli eserler. Öte yandan bu eserlerinin başarısızlığı, Dosto'yu sürgüne ve dolayısıyla başarıya götürmesi açısından da bana göre çok önemli. Çünkü sürgüne gönderilme nedeni olan Petraşevski grubuna katılması, bu grubun kendi fikirleriyle uyuşmasından ziyade eserlerinin başarısızlığı neticesinde boşluğa düşmesinden kaynaklıdır. İnsancıklar romanından sonra edebi anlamda uğradığı başarısızlıklarla beraber Dosto'nun bile yeteneğinden şüpheye düştüğünü, ilk romanın başarısı için, tesadüf müydü acaba, diye düşündüğünü biliyoruz. Üst üste gelen başarısızlıklarla beraber içindeki yazma ateşinin büyük oranda söndüğü ve hayatı boyunca yazarlık dışında herhangi bir mesleğe ilgi duymamasından dolayı boş boş takıldığı bir dönemde Petraşevski grubuyla tanışıyor. Başarılı eserler vermeye devam etseydi ve o aralar bir yazı projesiyle uğraşsaydı, Petraşevski grubuna girme ihtimalini çok çok düşük buluyorum. Çünkü Dosto'yu fikir anlamında çekebilecek bir oluşum kesinlikle değil. Ölüler Evinden Anılar'ın konusu, Dosto'nun Sibirya dönemlerine ait olduğundan, incelemem Sibirya dönemi ve sonuçları odaklı. Bu yüzden sürgünün nedeni olan Petraşevski grubuna aşırı yer vermek biraz gereksiz gibi geldi. Merak edenler için Oğuz'un mizahi bir başlıkla sunduğu şu video tavsiyemdir: youtu.be/8IZfoxK5BTc Sürgün ve idam kararıyla ilgili genel bir yanılgı var. İdam mangasının önüne geldiklerinde genellikle son saniye bir kararla idamdan vazgeçildiği yazılıyor ve doğal olarak öyle biliniyor. Ama Dostoyevski hakkında onaylanmış bir idam kararı hiç olmamıştır. Dosto, idam mangasının önüne çıkmadan önce zaten cezası belli ve onaylanmıştır. Belinski'nin mektubunu yaymaktan dört yıl kürek ve dört yıl askerlik hizmeti. İdam kararı, I. Nikola'nın bu asi gruba unutulmaz bir ders verme amacıyla hazırlattığı bir tiyatrodan fazlası değil. Son saniye insafa gelen bir adamdan ziyade insanların psikolojisini darmadağın eden bir insafsızdır. Aslında hiç olmayan idam kararı, tüfekler doldurulduğu ve askerlerin nişan aldığı sırada durduruluyor ve karar açıklanıyor; "Ölüm cezasına çarptırılan suçlular, imparator hazretlerinin (adı batsın) sonsuz şefaatleri sayesinde bağışlanmıştır". Nikola'nın bu piyesi, gruptan birinin delirmesi ve geri kalanlarda iyileşmeyecek yaralar açılmasıyla birlikte sonuçlanıyor. Dosto'muz ise 27 yaşında bu sıralar. Yolun sonuna geldiğini ve beş dakika sonra dünyada olmayacağını düşünüyor. Kalan son beş dakikasını üç parçaya ayırıyor. İki dakika dostlarına veda, iki dakika düşünme ve kalan son bir dakikası son kez dünyaya bakma. Gerçekten basit bir durum değil. Nikola, ders vereyim derken, edebiyat tarihine kafayı çizmiş bir Dostoyevski de armağan edebilirdi. Ölüler Evinden Anılar, bir önceki romanı Ezilenler'e yaptığım incelemede de bahsettiğim, Dosto'nun, kardeşiyle birlikte kurduğu Vakit adlı dergide yayınlanmaya başlar. Dosto, ilk başlarda bu projesini makale olarak nitelendirmiş. Kafasında bu kadar geniş olarak oluşturmadığı kesin. Ama daha sonra proje roman hâline bürünür. Sansür, belirli budamalar şartıyla bu projenin yayınlanmasına izin verir. Vakit adlı dergi, Ölüler Evinden Anılar yazılmaya başladıktan sonra abonelerini ikiye katlar ve eleştirmenler ise ilk kez görüş birliğiyle Dosto'yu göklere çıkarır. Dostoyevski, karısını öldürdüğü için kürek cezasına çarptırılmış soylu Aleksandr Petroviç Goryançikov karakteri üzerinden kendi Sibirya anılarını anlatır. Tek fark budur. Bunun dışında hepsi birebir şekilde Dosto'nun yaşanmışlıklarından gelir. Romanda mahkûmların başlarındaki binbaşının lakabından, kişiliğinden, verdiği cezalardan tutun, mahkûmlar ve hikayelerine, diğer mahkûmların soylulara bakış açısından, verilen cezalara, mekan tasvirlerinden, hapishanede bulunan hayvanlara, hatta Goryançikov'a verilen İncil'in içine gizlenmiş paraya kadar hepsi gerçektir. Dosto, Sibirya anılarının arasına insan ve mahkûm psikolojisine dair muhteşem tespitlerini saçar. Sansür'ün izin vereceği ölçüde eleştiriler getirir ve okura da bazı noktaları düşündürür durur. Örneğin; bir mektubu bırakın yazmayı, sadece yaymakla suçlanan bir adamın, 6-7 kişiyi öldüren mahkûmlarla aşağı yukarı aynı şartlarda cezalandırılmasının nedenini sorgularsınız. Dosto bu konuyu da irdeler. Suçlar ve o suçlara biçilen cezaları. Büyük eserlerini okumadan önce, özellikle Suç ve Ceza öncesi kesinlikle okunması gereken bir eser. Bu eseri okunmadığı takdirde ne kadar nitelikli bir okur olursanız olun, Dostoyevski'yi anlamak hep eksik kalacaktır. İyi okumalar.
Ölüler Evinden Anılar
Ölüler Evinden AnılarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201914,5bin okunma
··
314 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Sigmund Freud
Sigmund Freud
'un
Psikanaliz Açısından Edebiyat
Psikanaliz Açısından Edebiyat
kitabında Dostoyevski'nin kendisine ve bu kitabına bir spot ışığı yöneltilen çok kilit bir alıntı vardı Numan: "Büyük adamların çoğu gibi, Dostoyevski de, sürgüne gönderilmiş olmasını, en önemsiz ve sıkıcı şartlar altında bile bir duyarlık kazanmak amacı uğruna harcadı. Hayatının iç bağlantıları hakkında bilgi edinmek ve bir an duraksayıp, kendi öz varlığını yıkmak isteyen ve kendisini şaşkına çeviren bütün çelişmeleri bir sentez içinde toparlamak için sürgün olmaklığından yararlandı." Zaten sadece Dostoyevski değil, Puşkin'in Dekabristler sürecinden sonra Sibirya'ya gitmesi ya da Lermontov'un Kafkasya'daki sürgün zamanları, onların edebiyat yeteneklerine eşsiz bakış açıları katmıştır. Hatta şu cümlenle olayı tam olarak özetlemişsin: "Bu eseri okunmadığı takdirde ne kadar nitelikli bir okur olursanız olun, Dostoyevski'yi anlamak hep eksik kalacaktır." Kitap fuarında çalışırken ilk olarak Suç ve Ceza'ya giden ellerin hepsini, incelemesini yaptığın bu kitapla tanıştırmak istemiştim. Çünkü gerçekten de dediğin gibi bu kitabın kıymeti bilinmiyor. Bu kitabın inanılmaz etkisi için şöyle absürt bir örnek vermek istiyorum... Mesela ben çektiğim acılar için bir kitap yazıp Recep Tayyip Erdoğan'a veriyorum ve o da bu kitabı okuduktan sonra ağlıyor. (muhtemelen ağlamaz ama) Hah. İşte Dostoyevski bu kitabı yazdıktan sonra II. Aleksandr okumuş ve ağlamış, biyografi kitaplarında böyle geçiyor. Hatta bu kitabın yayınlanma tarihi 1862 ve II. Aleksandr da serfliği 1861'de kaldırıyor... Dostoyevski'nin etkisi sadece edebiyatla kalmamış, Rus toplumunun kendi milli halk bilincini bulmasında da, Panslavizmin edebiyata girmesinde de çok büyük rol oynamıştır. Bunun yanısıra Derjavin ya da Joukowski'nin edebiyatlarına tepki olarak gelmiş, despotizmin azılı düşmanı olan Rusların halk kahramanı Puşkin'in de özgürlük ideasının gerçekleştirilmiş ve vücut bulmuş halidir Dostoyevski. Uzun bir yorum olduğu için kusura bakma. Videoma atıf yaptığın için çok teşekkürler, o video bu kitabın gelişim sürecinin aydınlanması için gerçekten de kilit bilgiler içeriyor. Dostoyevski incelemelerinle siteye gerçekten nitelikli katkılar veriyorsun, bu emeğinin hakkının verilmesi lazım. Emeğine sağlık Numan...
Numan okurunun profil resmi
Ne kusuru Oğuz, aksine incelemenin sana böyle uzun bir yorum yaptırmasına çok sevindim. Freud'un işaret ettiği hususun Dosto da farkındaydı. "Zindan bende birçok şey öldürdü, birçoğunu da meydana çıkardı" ve "bu benim ödülümdür ve ben ona layık oldum," gibi bu yönde ifadeleri mevcut. Puşkin hakkında dediklerine katılıyorum benzer süreçler öyle ya da böyle. Lermontov'a girmedim hiç, ama gireceğim. :) II. Aleksandr meselesine ben incelemede şöyle değinecektim ama unutmuşum; Dosto bu eseri yazarken hapishanedeki şartların ve çarın değiştiği hususunda. Sen videoda da belirtmiştin zaten çok etkilendiğine dair. Ben çok teşekkür ederim yorumun ve Dosto hakkında yaptığın işler için. Senin de emeklerine sağlık. 🤘
1 sonraki yanıtı göster
Sezen B. okurunun profil resmi
Her Dostoyevski incelemesinde Dosto'nun hayatına dair çok fazla bilinmeyen konulara değinmeniz incelemenizi okumanın keyfini ve değerini arttırıyor. Teşekkürler. :)
Numan okurunun profil resmi
Ben çok teşekkür ederim Sezen hanım. Yararlı ve keyifli olmasına sevindim. 🤘
Kaan okurunun profil resmi
Ölüler Evinden Anılar hakkında inceleme yazdın mi diye profiline girmiştim hocam, yine çok bilgilendirici ve guzel bir inceleme, emeğine sağlık. ● Ölüler Evinin Anılar'inda Dosto'nun İncili = Suç ve Ceza'da Raskolnikov'un İncili ● Rus halkını ve onun inancını(inanca verdiği önemi) ilk defa burada çok iyi fark edip tahlil eden Dostoyevski'nin, büyük eserlerindeki çatışmalarınin ve anlatmak istediklerinin nerede ve nasıl filizlendigini görmek açısından Ölüler Evinden Anılar kıymetli bir eser.
Numan okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim hocam. Dün başladım incelemeye, bitiremedim, bugün devam ettim, düşünceler kopuk kopuk gitti. İnanç mevzusuna da şöyle bir değinip geçecektim çok içine girmeden, yorumunla anca aklıma geldi. İncelemenin yorumlarla zenginleşmesi güzel gerçekten. :)
L Büşra A. okurunun profil resmi
Sizde kronolojik olarak okuyorsunuz galiba,Suç ve Ceza'yı bende kronolojik başlamadan önce okumuştum, şimdi bakıyorumda. Okuduğum bunca Dostoyevski kitapları zor kitaplarına ön hazırlık gibi oluyor ve neden yazıldığı daha iyi anlaşılıyor, güzel noktalara değinmişsiniz hem böyle incelemeleri okuyunca okuyacağım kitaplar için etki oluyor. Emeğinize sağlık. :)
Numan okurunun profil resmi
Evet, kronolojik şekilde okuyorum. Dostoyevski'yi kronolojik olarak okumak kesinlikle şart. Suç ve Ceza'yı 3. kez okuyacağım ve hâlâ sabırsızlıkla sıranın ona gelmesini bekliyorum. Defalarca okunsa yine hakkı verilmez. Çok teşekkürler yorumunuz ve okuduğunuz için. Şimdiden keyifli okumalar Dosto yolculuğunuzda.
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.