Kitabın incelemesine bir benzetme yaparak başlamak istiyorum. Şirinlerin şu her şeyden nefret eden karakterini getirin aklınıza lütfen.
Hah, tamam işte! Bu kitaptaki 82 yaşındaki müzik eleştirmeni Reger'ın da "somurtkan şirin" ile benzer özelliklere sahip olduğunu söyleyebilirim sizlere, ki şirinlerin en iyi karakteri de bana göre "somurtkan şirin'dir" bu arada. :)
Anne ve babasından, doğum günlerinden, Avusturya'dan, orada yapılan siyasetten, parlementodan, bürokrasiden, adil olmayan hukuk sisteminden, öğretmenlerden, devlete ait her şeyin sahteliğinden ve yanlış işleyişinden, Avusturya'da yaşayan insanlardan, tuvaletlerin pisliğinden,her gün gittiği Sanat Tarihi Müzesi'ne kadar her şeyden nefret eden, ama bana göre bu nefretinin altında aslında ülkesini ve hatta eleştirdiği sanatçıları bile seven, sadece hatalara ve eksikliklere tahammülü olamayan bir adam Reger aslında. Sanatla o kadar iç içe ki gözünden en ufak bir hata kaçmıyor.
"Gerçek akıl hayranlık tanımaz, bilgi edinir, saygı duyar, dikkat eder", diyor Bernhard.
Ona göre hayranlık insanı budalalık ve aptallık derecesinde kör ettiğinden insan hiçbir şeye karşı hayranlık duymamalı. Her şeye eleştirel gözlerle bakabilmeli. Bu mantıkla yola çıkarak da Beethoven'dan Mozart'a, Heidegger'den Stifter'a kadar hatırı sayılır birçok sanatçıyı gözünün yaşına bakmadan eleştirebiliyor. En çok da Adalbert Stifter'i. :)
Eseri okurken yazarın nefretini kustuğu bazı yerlerde kahkahalarla güldüğümü itiraf etmeliyim. Amma da abarttın diye düşündüğüm yerler olduysa da, çoğu eleştirisinde yazarı haklı bulduğumu da söylemem gerekiyor.
Yazarın Bitik Adam'dan sonra okuduğum ikinci kitabıydı. Her iki kitabı da severek okudum. Üçüncüsünü okumak için şimdiden sabırsızlanıyorum.
Keyifli okumalar. :)