Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

372 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Öncelikle yazarın oldukça kapsamlı bir çalışma ortaya koyduğunu belirtmem gerekiyor. Aynı zamanda gerek fiziksel gerekse ruhsal olarak oldukça yorucu bir çalışma yapmış; birçok insanın adını bile anmaya çekindiği bir konuda büyük bir emek vererek bu önemli eseri ortaya çıkarmış. Kendisine teşekkür etmek gerekiyor. Çalışma kapsamında, mağdurlar, cezaevi memurları, psikologlar, nörologlar, ilahiyatçilar, avukatlar ... ile görüşülmüş. Cezaevinde hükümlüler de görüşülmeye çalışılmis ancak hükümlüler buna olumsuz yanıt vermiş. Kitapta mağdurların anlattıklarını okudukça insanın kendisini kötü hissetmemesi ve yaşanılanlardan tiksinmemesi imkansız gibi gözüküyor. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse: Öğretmenin kendisine süt vermesinden korkan ve sonunda babasının sütünü içtiğini ve bundan dolayı da süt içmek istemediğini belirten mağdur, arkadaşlarına artık yatarken kot pantolon giydiğini çünkü babasının bunu zor açabilecegini olağan bir durummus gibi anlatan mağdur, abisi tarafından defalarca tecavüze uğramasına annesinin abin genc ihtiyacini gidersin veya babasının uyguladığı istismara annesinin babandir yapar cevaplarını alan mağdurlar, babasından hamile kalıp bunların dogumlarini annesinin yaptığı mağdur, dedesinden istismara uğrayan mağdur, annesinden istismara uğrayan mağdur, kendisine tecavüz eden babasının mahkemede 'o benim meyvem onun ilk tadına ben bakacağım tabiki' savunmasına konu olan mağdur, babaları tarafından istismara uğrayan dört kardeş, babaları, dedeleri, amcalari, dayilari tarafından istismara, tecavüze uğrayan üç dört veya on üç on dört yaşında kız ve erkek çocukları hatta engelli çocuklar... Bu liste uzar gider. Biliyorum okuyanlar ağız dolusu küfür ediyorlardir. Bu da normaldir. Elden başka ne gelir ki? Ama gerçekten elimizden sadece bu mu geliyor; küfür etmek veya kınamak? Kitapta röportaj veren bir uzman, bu suçlardan toplumun her kesiminin sorumlu olduğunu çünkü bunu el birliğiyle normallestirdigimizi söylüyordu. Huzurumuz ve düzenimiz bozulmasın diyerek olayları sümen altı ediyor ve bilinçli unutmaya tabi tutuyoruz. Cezalar caydırıcı değil, garip garip iyi hal indirimleri (bunlardan birisi mesela; içine tam bosalmamis, tecavüz yarım kaldı indirimi), mahallesinde yaşanılan ensest olayının mahallesine, ailesine laf getireceği düşüncesiyle olayı hiç olmamış gibi ele alanlar, konuya oy kaygısıyla ciddiyetle yaklaşmayan siyasi faktörler(bir parti değil söz konusu olan), adına Prof denilen ancak bu konuda Prof'lugunu kimsenin gormedigi akademisyenler, bilmem hangi popçunun Çeşme'de bikinisinin açılıp görünen o değerli poposunu günlerce haber yapan medya, bu medyaya prim yaptıran halk, yine bu konularda suskun kalan sanatçılar... Bu liste uzar gider. Ancak şuna da parmak basmamiz gerekir: Susmayanlar da var. Bu ensest, pedofili gibi hassas konularda yazanlar, cizenler veya filmini, dizisini, belgeselini çekenler; evet bizde sayıları oldukça azdır. Lakin bu kitaplara, filmlere; yazarlara, yönetmenlere toplumun tepkisi iyi mi kötü mü? Bunu da düşünmek lazım. Bir roman eninde sonunda bir kurgudur. Evet, yazar içinde yaşadığı toplumdaki sorunlardan beslenir. Toplumun en hassas konularını kurgulastirarak toplumun önüne atar. Bunu ne kadar etkileyici ve gerçekçi yaparsa o kadar toplum etkilenebilir ve bu konular hakkında hassasiyetleri artabilir yani toplumsal farkındalık artabilir. Lakin bizim toplumda bu tarz konulari ne kadar etkileyici ve gerçekçi ortaya koyarsaniz o derece etkileyici ve gerçekçi linç yersiniz. Çünkü kimsenin bu olayları duymaya tahammülü yok. Yoksaymak en kolayı, düşünsenize içinde yaşadığıniz toplumda yukarıda gerçek örnekleri verilen insana tiksinti veren olaylar oluyor; bunları yapan insanlarla beraber yaşıyorsunuz. Ya mücadele edeceksiniz ya da susacaksiniz ve bilinçli unutuşa birakacaksiniz bu olayları. Ayda bir iki ayda bir vuku bulan; tabi bunlardan da kamuoyuna yansıyanlar hakkında iki Tweet atıp üzerimize düşeni yerine getirdiğimizi düşünüp vicdanlarimizi rahatlatip hiç olmamış gibi yolumuza devam edeceğiz. Öteki türlüsü zor çok zordur. Ya da bize öyle gelir. Sonra biri çıkacak kitap yazacak film çekecek bu konuda; aman diyeyim, bunlar kalıcıdır. Raflarda ve hafizalarda kalıcı olarak yer eder; o yüzden de bilinçli unutusun önünde büyük engel teşkil eder. Sonra Huzurumuz ve düzenimiz bozulur. Kitaba bakacak olursak, ensest olayının sadece ülkemizin değil dünyanın çok eskiden beri varolan bir sorunu olduğunu görüyoruz. Düşünün eski Mısır'da bir kadının biri erkek biri kız ikizi olursa bu çocuklar doğar doğmaz öldürülüyormus: Nedeni ise bunların anne karnında cinsel ilişkiye girmiş olduğu düşünceymis. Öte yandan aynı eski Mısır'da fıravun ailesinin kanı kutsal bilindiği ve bunun yeni nesilde de korunması inancı olduğundan dolayı kardes kardeşe evlilik de bulunuyormus. Bu yüzden de hanedan kendi kendini bitirmiş. Günümüze ve ülkemize gelecek olursak, hep bir kıyas yapılır: ABD'de(ve başka batı ülkesinde) bu olaylar çok oluyor ama bizde bakın az oluyor denir. Ancak ABD'de bunların İstatistiği sıkı sıkıya tutuluyor. Bizde ise istatistigin i'si yok. Haliyle bunun kiyasinin yapılması mantıksızdir. Aslında bu kiyasin yapılmasının nedeni de bilinçli unutus kapsamındadır. Öte yandan şu kıyas yapılabilir: Artık Batı'da kuzenler arası evlilik de ensest olarak kabul ediliyor ve onlarda buna bağlı genetik hastalıklar çok az iken bizde hala bu genetik hastalıklar yaşamını devam ettiriyor. Çünkü hala toplumumuzda kuzenler arası evlilik normal kabul ediliyor. Veya bir başka kıyas yapalım: Bizde çocuk sevmek bir gariptir, herkes gelir çocuğu evirir çevirir, minciklar her yerini çocuğun, öte yandan ise Batı'da bir deneyde bir çocuğu bir sokağın köşesine kaybolmuş gibi bırakıyorlar, halk ise çocuğa dokunmadan ona yardım etmeye çalışıyorlar. Bunlar kitapta geçen konulardi. Şu yanılgıya düşülüyor: Ensest olayları hep Doğu ve Güneydoğu'da olur. Ancak kitaptan anlıyoruz ki bunu doğrulayan bir araştırma yok. Şu var; büyüksehirlerde özellikle göç eden nüfusta bunlar çok oluyor. Çok nüfuslu ve ekonomik olarak düşük seviyede, keza eğitim olarak da düşük seviyedeki ailelerde çokça oluyor. Yine önemli bir unsur: Annenin ekonomik bağımsızlığının olmaması, bunla beraber de eğitim seviyesinin düşük olması etkili oluyor. Çünkü baba, abi çocuğa istismar uygulayinca annenin buna sesini yükseltecek gücü olmuyor. Zaten tehdit ile susturuluyor. Hatta sesini yükseltecek olsa bir anne, kendi anne babasından olayı kapatmasi yönünde telkin alıyor. Bununla birlikte eğitim seviyesi yüksek ailelerde oluyor bu olaylar. Yani salt bir etkene indirgenemeyecek, üzerine çok kapsamlı bir araştırma yapılması gereken oldukça ciddi bir sorun bulunmaktadır. Adeta toplumsal seferberlik ilan edilmesi elzemdir diyebiliriz. Kitapta bir uzman, istismarin kökeninde güç unsurunun olduğunu söylüyordu. Cinsellik doğal bir ihtiyactir. Bu ihtiyacin karsilanamamasi neticesinde sapkinlik oluşan birey, kendisinden daha güçsüz gördüğü insanları cinsel obje olarak görerek onları istismar etmeye başlıyor. Bu kişiler arasında da başlıca çocuklar ve kadınlar geliyor. Çoğu zaman da en yakınındaki çocuk ve kadınlara yönelik bu sapkinliklarini yoneltiyorlar. Konusu açılmışken toplumsal sorunumuz olan cinsel açlığa gelelim. Cinsellik çok büyük bir tabudur bizim için. Ülkede her türlü kötü işler olur ancak bunlara verdigimiz tepki seviyesi 100 üzerinden 5 ise, reşit, aklı başında bir kadın ile bir erkeğin cinsel birlikteligine(evlenmeden) verdiğimiz tepkinin seviyesi 95'tir. Bundan dolayı, daha çocukken başlar çocuklara cinselliğin seytanlastirilmasi. Bundan dolayı çocuk cinsel uzuvlarini tanımadan, cinsel eğitimi yeterince oturmadan bu konular hakkında cekinerek, korkarak büyür. Hani bazen bu cinselliği aşırı seytanlastiran insanlar hakkında şu soru geliyor aklıma: Bu insanlar hiç sevismiyor mu, neden sevismenin s'sini duyunca gece ıssız yolda cin gördüğünü sanan bir insan gibi oluyorlar ki? İnsanlar sevişir. Bu çok normaldir. Bunu lütfen öğrenelim. Sonra cocugumuzu da bu konularda bilgilendirip cinselliği seytanlik olarak algilamamalarini sağlayalim. Emin olun bu çok daha iyi bir yoldur. Bir diğer toplumsal bombamiz: Ataerkilligin zirvesi olan erkeklik. Evet ne büyük meziyet erkeklik. Hayır hayır değil. Bir penis hickimseyi bir seviyeye çıkarmaz. Aksine yerin dibine çökertir. Örnekleri oldukça çoktur. Sözün özü; Bir sorunu ve bir hastalığı çözmek için; öncelikle sorunu ve hastalığı kabul etmeliyiz. Bu net! Sorunluyuz ve hastayiz. Bunun için neler yapılmalı, bunlara bakmaliyiz. Kitaptan neler yapılır noktasında tavsiyeler ile incelememi bitiriyorum: #52837421 Keyifli okumalar dileyemiyorum. Ama kesinlikle okunmasını tavsiye ediyorum.
Kardeşini Doğurmak
Kardeşini DoğurmakBüşra Sanay · Doğan Kitap · 20185,6bin okunma
··
162 görüntüleme
Moriliçe okurunun profil resmi
Biz bunları her gün okuyoruz malesef ki... Hatta bu gerçeklik apaçık gözümüzün önünde. Cezaevinde ne utanç var ne ayıplanma.. Pişkin pişkin hayatlarına devam ediyorlar. Ekmek su devletten yatması onlardan.. He bir de bunları iyileştirip topluma kazandırma gibi bir sorumluluğumuz var. Sapkınlığın neresi iyileştirilebilir bunu da anlamış değilim 9 senedir...
Numan okurunun profil resmi
Sorunlara birçok açıdan değinilen güzel bir inceleme olmuş hocam. Kalemine sağlık. Bu kitapta anlatılan olayları sağlıklı bir bireyin sinirlerine hâkim olarak okuması mümkün değil. Şu iyi hâl indirimleri ise tek kelimeyle komedi. Bu kararları veren hâkimin yakasına yapışıp cübbesini yırtsan daha fazla ceza alırsın. Ama aynı hâkim kalkıp tam boşalmamış diyerek ceza indirimi verebiliyor. Tam anlamıyla bir çürümüşlük mevcut. Şu tepkisizlik ya da hiçbir işe yaramayan otomatik tepkiler verme meselesine gelirsek, ülkenin büyük bir kısmı kötü bir hadiseyi doğal karşılarken ya da çeşitli çıkarlar nedeniyle aklama çabaları gösterirken, diğer kısmı sadece birkaç gün, çoğunlukla sürü psikolojisiyle sosyal medya üzerinden kınama haricinde hiçbir reaksiyon göstermiyor. Kişi hesabına bir giriyor, on arkadaşından dokuzu bu konuda paylaşım yapmış. Hemen o da paylaşım yapıyor. Bu konuda da oldukça ikiyüzlü bir tutum sergileniyor. 2019'un Ağustos ayında Emine Bulut korkunç bir cinayete kurban gitti. Ağustos ayında Emine Bulut harici tam 48 kadın daha erkekler tarafından öldürülmüş. Emine Bulut haricinde hangisinin ismini biliyoruz? Emine Bulut olayına kaç gün tepki verildi? 2-3 gün sonrasında adının geçtiği profil kalmış mıydı? Bikinisi açılıp poposu görünen ünlü mevzusu ise bambaşka bir konu. Geçenlerde iki oyuncu öpüşmüş. Kadın 15 yaş mı ne daha büyükmüş, çocuğu varmış, nasıl olurmuş? Ya bir insanın şu kitapta yazan olaylardan rahatsız olmak yerine, iki tane yetişkin insanın karşılıklı rızasıyla gerçekleşen normal bir durumdan rahatsız olması ve daha çok tepki göstermesi gibi bir durum olabilir mi? Oluyor işte. Hem de yaygın olarak oluyor. Meşhur bir cümle var hani. Kim yazdı bilmiyorum. Ama o kadar basit ve kısaca özetlemiş ki toplumun durumunu tebrik etmemek elde değil. "Bir kadını sokak ortasında dövebilir, hatta öldürebilirsin. Ama öpersen toplum buna tepki gösterir. Çünkü değerleri olan bir toplumuz." Kuzenler arasında evliliğin ülkemizde hâlâ normal sayılması konusundaysa bu konunun zaten bu kitapta da bahsedilen inanç yönü var. Ama en önemli sebep malın, mülkün, mirasın kan bağı olmayan kişilere gitmesini, yani sülale dışına çıkmasını önlemek. Sanayi toplumlarında çok görülmez. Tarım toplumlarında görülür. Biz malum geçemedik o seviyeye. Hâlâ süren başlık parası mevzusu da tarım toplumlarına has bir şeydir. Batıya geldikçe başlık parasının adı kalkar, kadının annesine şu kadar altın, kardeşlerine şu hediyeler altında devam eder gider. Ve bu eğitim ve refah seviyesi yüksek ailelerde bile görülüyor. Bu işin aslı, iş gücü kaybına yani maddi zarara uğrayan kadının ailesinin, karşı taraftan bu zararını tazminat olarak almasıdır. Sonra gelenek görenek falan deyip geçin ortamlarda kim bilecek? Toplumumuzda bulunan cinsel açlık ise birçok suçun ve toplumun mutsuzluğunun ya direkt ya da dolaylı olarak sebebidir. Senin de bahsettiğin gibi cinsellik oldukça doğal bir durumdur. Yemek, içmek, uyumak ya da tuvalet ihtiyacı gibi insanın doğal ihtiyaçlardan biridir. Ama diğerlerine göre bir farkı var. Bastırılabiliyor. Ve ne kadar bastırılırsa patlaması da o kadar feci oluyor. Bir insan cinsellik harici diğer saydığım ihtiyaçlarından birini inatla bastırmaya kalkarsa kısa sürede sağlığını kaybeder ve ölür gider. Ama konu cinsellik olduğunda 40 yıl bile bastırabilir bu ihtiyacını. Dolayısıyla oldukça tehlikeli bir durum. Ve toplumumuzda her şeyden önce çocuklara öğretilen ilk şey cinselliğini bastırması. Bu sorunu çözmeden diğer birçok soruna asla çare bulamayacağız. Bu sorunun çözümü ise geçmişten gelen zincirleri koparmaktan geçtiği için daha uzun müddet devam edecek gibi görünüyor
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim hocam, begenmene sevindim.☺ İnceleme gibi bir yorum olmuş ve her kelimesine katılıyorum. Daha uzun zaman bu tarz elem verici olayları duyacağız gibi geliyor malesef. Çünkü sorunu çözmek için en ufak bir girişim görünmüyor. Oldukça girift hale gelmiş bu sorunları da ufak tefek girişimler de çözemez zaten. Yine de umarım bunların üstesinden geldiğimiz günleri gorebiliriz.
Koray okurunun profil resmi
Stk'lara çok büyük iş düşüyor. Bunları ifşa etmek ve marjinalize etmek toplumsal farkındalığın oluşması için öncelikli etken. Geçmişte böyleleri ceza evinde öldürülüyordu, bu da bu şekilde etkin kılınabilir ki bunu destekliyorum. Nitekim ceza evi matığını saçma bulan bir insan olarak başkasının bedeni üzerinde kendinde tahakkum hakkı bulan herhangi birinin ceza evinde topluma kazandırılacağına inanmıyorum. Tecavüzcü, istismarcı bir sapık 10 yıl sapıkların arasında kalırsa ancak daha büyük bir sapık olur.
Kaan okurunun profil resmi
Cezaevlerinde öldürülmelerini desteklemiyorum. Burasının muz cumhuriyeti olduğunu kabul edeceksek başka ama ben bu ülkenin muz cumhuriyeti ve her türlü vandalizme açık bir ülke olmasını istemiyorum.
8 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.