Gönderi

"İMAN; NASİP, KISMET MESELESİ..."
- "... İman, gaip olanın var olduğuna inanmaktır! Gözümüzle görmüyoruz, ama bize diyorlar ki böyle bir şey var. Biz de onu söyleyene itimat ederek gözümüzle görmememize rağmen iman ediyoruz. Gözünle görsen zaten iman sferinden çıkıp, ilim sferine girer. Şu önümüzde duran cisimler bakın. Şu çatala telefon, telefona kaşık dersen bu tartışılabilir. Telefonun tanımı belli, çatalın tanımı belli, o tanımları ortaya koyarız, bunun telefon mu çatal mı olduğu hususunda karara varabiliriz. Ama imanın konusu olan kavramlar ve varlıklar bilimin konusu değil. Dediğiniz gibi zaten bilimin konusu olsaydı, iman sferinden çıkıp bilgi sferine girerlerdi. İslâm’ın amentüsü, Allah’ın varlığından başlamak suretiyle devam eden amentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve resulihi vel yevmil ahiri, hayrihi ve şerrihi.. bunların hepsi gayb. Her ne kadar Hz. Ali ben gözümle görmediğim Allah’a inanmam dediyse de... Onun gözüyle gördüğü Allah’ın ne olduğu kendisine malum. Allah görünen bir varlık değil. Ama mecazi olarak herkes diyor ki hatta Kur’an diyor ki gökyüzüne bak, aklet, bunlar acaba kendi başına mı oluştu? Bu aklet dedikleri şey kendi başına mıdır, değil midir? Bu da hem nisbî hem izafî bir olay. Mesela birisi bana diyor ki, şu yıldızları görüyor musun, peki bu yıldızlar o tavanda, o boşlukta nasıl duruyor? Bir Allah olmasa, O’nun emri olmasa orda durur mu? Bu beni inandırmaya yeterli bir argüman değil. Ben de ona itiraz ederim. Bu baştan beri zaten öyle duruyor, derim. Sonra biri çıkıp o yıldızların boşlukta durma olayını cisimler arasındaki çekim gücüne dayanarak izah edebilir. Bu çekişme ilânihaye devam eder. Ben zaten baştan beri böyleyim, derim. Benim yemek yemem, nefes almam, aldığım nefesi tekrar geri vermem, ya da yediklerimden arta kalanı ihraç etmem, bunların Allah’ın varlığı ile ne alakası var, bu gövdenin bir işlevidir desem buna karşı ne denebilir? Buna karşı hiçbir şey denemez. Yani gaip olan bir varlığın var olduğunu o sferin dışında kalan argümanlarla ispat etmek geçerli bir yöntem olarak kabul edilmemeli. Çünkü iki ayrı dünyadan bahsediyorsun. Biri diğerinin var oluşunun delili değil, olmaz, mantıken olması mümkün değil. Hani adamın biri Cenab-ı Allah’ı bin delille ispat etmeye çalışıyormuş. Onu işiten zat da demiş ki, demek ki o adamın Allah hakkında bin tane şüphesi varmış. Son tahlilde belki şunu demek istiyorlar: o inanıyor ve inancını temellendirmek istiyor. Fakat temellendirmek üzere kullandığı argümanlar yanlış… Yani aya, yıldıza bak, mevsimler değişiyor, görmüyor musun, yazdan kış çıkıyor, kıştan yaz… Bunlar bir düşünme tarzı, bir muhakeme tarzı olarak kabul edilebilir. Ama buradan kalkıp Allah’ın varlığına yol bulmanın mutlak olarak mümkün olduğu kabul edilemez. Bu kabul edilebilir olsaydı, bir yandan iman etmenin anlamı boşlukta kalırdı; bir yandan da iman etmeyen kişinin durumunu izah etmek imkân dışı kalırdı. Çünkü gösterilen nesnel durumun gerçekliğine bakarak herkesin iman etmesi gerekirdi. Oysa söz konusu ispat yöntemine rağmen inanan inanıyor, inanmayan da inanmamaya devam ediyor. Gaip olanın hazır olanın üstünde nesnel bir izi, arazı yok. Onu, ancak görebilen görüyor, görmeyene, görmek istemeye karşı hiçbir argümanın etkisi olmuyor. Öte dünyanın varlığı, bunu nasıl ispat edersin? Bunun hiçbir şekilde bir ispatı yok. Bir iman meselesi…" (Rasim Özdenören’le Düşünce ve Eylem üzerine, Kalem Dergisi)
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.