Aslında onun hiç bir şeyi idare ettiği yoktu, kendini bile... İçinden hiçbir tepki göstermek gelmiyordu. Tıpkı bir kasırganın merkezindeki sâkin bölge gibi durgun ve bomboştu, çevresindeki karmaşanın içinde yuvarlanıp gidiyordu ve sadece içinde susmak istemeyen bir ses olduğu için yazıyordu.
Ahh sevgili Sylvia, avazın çıktığı kadar acını haykırdığın halde kimsenin seni duymamış olması ne acı... Tıpkı kimsen varken kimsesiz kalmak gibi. Eğer yaşamı reddetmemiş olsaydın ve benim arkadaşım olsaydın sana birkaç sözle teselli vermek isterdim. Bilir misin W. Gibson şöyle der. "Kendinize depresyon ya da itibar kaybı teşhisi koymadan önce, çevrenizdekilerin aşağılık insanlar olmadıklarından emin olun." Ve yine sana iyi geleceğini düşündüğüm, Freud'un kızı Anna'ya yazdığı bir mektubundan bahsetmek istiyorum. "Sevgili Anna, en güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre; Sırtını dayadığın bir "Nesne" birdenbire giderse, sen de o yöne doğru devrilirsin. Yani bunun güçsüzlükle alâkası yok!"#dipçem (Buradaki ince alay, ironi, hiciv veya taşlama "özne nesne" bağlamının birazcık ötesindedir. Değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.) Sevgili Sylvia, İçindeki o bir türlü susmak bilmeyen sesten de bahsetmek istiyorum. (Ki bana göre tam bir paradoks!) O ses, seni senden etti fakat seni de sen etti bilesin. Yazmış olduğun her cümleyi tek tek analiz ettim. Eserinin henüz yarısına ulaştığımdaki telaşımı görmeni isterdim. Ruh buhranını gerçekten yüreğimde hissettim ve senin için müthiş endişelendim. Hatta sana sarılıp "geçecek, hepsi geçecek" demek istedim. 🤗 Ve son bir itirafta bulunayım. Hey! Sırça Fanus'un kadını, öylesine yalnız, ölesiye ıssızmışsın ki seni okurken, seni intihara sürükleyen ve değersiz hissettiren her şeye, herkese isyan ettim ben. Tüm yaşadıkların, hissettiklerin için gerçekten üzgünüm... #meltekitabizm #minervaokuyor#biryerlibiryabanci#sırçafanus #sylviaplath