Amin Maalouf okumaya geç kaldığım dünyaca ünlü yazarlardan. Semerkant’ta Nizamulmulk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam’ın dönemine yani bin yıl öncesinin Türkistan’ına ve İran’ına götürüyor bizi. Olaylara bir de Hayyam’ın gözünden bakma şansı buluyorsunuz bu kitapta. İran’ın ve Doğunun bin yıllık tarihini ve sosyolojisini yalın bir dille bizlere aktarıyor. Ayrıca İran’ın son dönemdeki tarihinin Türkiye’ye ne kadar benzediğini görüyorsunuz. Örneğin bizde 2. Meşrûtiyet 1908 yılında ilan edilirken, İran’da 1909 yılında ilan ediliyor. Tabi ömrü kısa oluyor Mesrutiyetin ve İran’da o yıllarda Rusya ve İngiltere tarafindan Osmanlı’yı paylaştıkları gibi paylaştıkları ve tehdit ettikleri bir ülke durumunda. Doğunun ve İslam dünyasının kaderinin Türkiye ve İran’a bağlı olduğunu bir kez daha tarihsel olaylar eşliğinde görüyorsunuz. Hayyam’ın yazmalarını arayan kahramanımız en sonunda bu amaca ulaşır ve İran’ın Kaçarlar hanedanından olan sevgilisi şirin ile Londra’dan bizim Titanic diye bildiğimiz Transantlantik gemisine binerler. Doğu ve batıyı bu kadar güzel
anlatan eserlere az rastlanır. İlber Ortaylı’nın okumayı tavsiye ettiği üç kitaptan birisi olan bu kitabı mutlaka okumalı ve Amin Maalouf’la tanışmak için 30 yaşınızı beklememelisiniz!