Elinizdeki kitap, Abdullah Öcalan’m Şam’dan başlayıp Atina-Moskova-Roma-Moskova-Atina-Nairobi uğraklarından geçerek İstanbul İmralı adasında sonuçlanan, ‘ele geçirilme’ ya da ‘Türkiye’ye teslim edilme’ hikayesinin en yakın şahidi ve APO’nun güvenliğini sağlamakla bizzat Yunan Hükümeti tarafından görevlendirilen Savaş Kalenderidis tarafından kaleme alınmıştır. Başbakan Ecevit’in, ‘Amerikalılar Abdullah Öcalan’ı bize niçin teslim ettiler, bir türlü anlam veremiyorum’ dediği bu tarihi olayın arka planına ışık tutan Savaş Kalenderidis aslında Türk kamuoyunun yakından bildiği bir isimdir, Türkiye’de casusluk suçundan yargılanmış ve hapse mahkum edilmiş ve siyasi bir kararla Yunanistan’a iade edilmiştir. Kalenderidis Yunan istihbarat örgütü EİP’nin ajanıdır.Savaş Kalenderidis 1987-1998 yılları arasında İzmir’de Yunanistan konsolosluğunda ‘Ticari ataşe’ olarak çalıştı. Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından izlendiği bu dönemdeki tesbitlere göre PKK ile özellikle de Öcalan’ın yakın çevresi ile organik ilişkiler geliştirdi. İyi derecede Türkçe ve Kürtçe biliyordu. 3 Temmuz 1997 yılında Kırıkkale Mühimmat Fabrikası’nda 3 kişinin ölümüyle sonuçlanan yangın ve patlama PKK ile bağlantılı ve sabotaj şüphesiyle kovuşturuldu. Sürülen iz Savaş Kalenderidis’e kadar uzandı.Kalenderidis Atina’ya döndükten sonra EİP’te çalıştı ve bu arada PKK’nın Yunanistan’daki yönetici kadroları ile sıkı irtibat içinde oldu. Kendisi fanatik bir Yunan milliyetçisi olarak bilinmekteydi. PKK’nın Türk devletine karşı yürüttüğü mücadeleyi, sadece Yunanistan devletinin milli çıkarları açısından değil, Yunan halkının Türklere karşı verdiği bağımsızlık mücadelesiyle özdeşleştiren bir ideolojik tutumla benimsemişti.Abdullah Öcalan Suriye’den sınır dışı edilince PASOK’tan bir grup milletvekilinin davetlisi olarak Atina’ya gitti. Yunanistan’a bu giriş ‘yarı legal’ olduğu için Simitis hükümeti güç durumda kaldı ve Ankara ile diyalog kurdu. O andan itibaren Öcalan’ın Yunanistan’da kalabilmesi, Roma Sözleşmesi’ne dayanarak “siyasi iltica” başvurusunda bulunması ve bunun kabul edilmesine bağlıydı. Hükümet buna yanaşmadığı için kriz çıktı. Bu durumda Abdullah Öcalan’ı Yunanistan’da tutmak ve ona siyasi mülteci statüsü vermek güçleşti. Bu güç sorunu çözme işini siyasette ve devlette görevli aşın Yunan milliyetçileri yüklendiler. Bu sınırlı ‘demokratik görev’ olayın seyri içinde ‘Öcalan’ı korumak ve kollamak’ gibi bir misyona dönüştü. Devlet istihbarat teşkilatı EİP Kalenderidis’i, sürecin operasyonel boyutlarını yönetmekle görevlendirdi.Türkiye her cümlesi ‘şiddet’ ima eden bir diplomasi tarzıyla Öcalan’ın Türkiye’ye iadesini isteyip bastırınca Abdullah Öcalan dokunanın elini yakan bir ateş topuna dönüştü, birbirini izleyen olaylar başladı ve uluslararası bir serüvene dönüştü. PKK yöneticileri, legal-yarı legal bütün ilişkilerini seferber ederek Öcalan’a “siyasi mülteci” olarak kalabileceği bir ülke arayışına girdiler. Böyle olunca, Rusya ve İtalya gibi bazı ülkelerde, önceki yıllar boyunca PKK’ya destek vermiş siyasiler için, “kara gün dostu” olup olmama sınavı başladı. Gri sahnede ilk görünen, Rus milliyetçisi parlamenter Jrinovski oldu; Öcalan’ı Moskova’ya davet etti. Uzun yolculuklar böyle başladı.Abdullah Öcalan’ı Atina, Moskova ve Roma’ya davet edenler milletvekilleri ve siyasi parti grupları olduğu, hükümetlerin veya devlet mercilerinin böyle bir daveti olmadığı için başkentler arasında cereyan eden uçak yolculukları her türden sabotaja açık ve yarı legaldi. Bu nedenle yolculuklar normalden çıkıp ‘kovalamaca’ya dönüşüyordu. Sahte pasaportlar, sahte kimlik bilgileri, güvenilmez veya ne kadar güvenileceği bilinmez ilişkiler devreye giriyordu. Hükümetle