"Çile"yi anlatmaya nasıl bir cümle ile başlayacağımın kararsızlığını yaşadım. 'Gaiblerden bir ses gelse' de, o sesin kılavuzluğuyla mı yazsam dedim. Sonra düşündüm ki, 'gaiblerden bir sesin gelmesi' ister gerçek, ister mecazi, isterse ki, üslubun kazandırdığı anlam bakımından olsun, ne demek olabilir acaba? İlk mısranın hissettirdiği çileye bakınız! Bu kitaba başka hangi isim bu kadar güzel (uygun) yakışabilirdi!?
"Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!"
Yaşım 18... Beni benden alan iki misracık... Bu iki mısrayla şiirin tamamına ve dolayısıyla onun yazarına kapı açışım...
Elimde, sükutun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Nemli gözlerime dalıver gitsin!
... ... ...
Sonra divan edebiyatı, tasavvuf, altın halka, Abdülhakim Arvasi.... Artık, Necip Fazıl'a farklı bakış, farklı dönüş... "Çile" devleşiyor gözümde...
İnanır mısınız, "Çile"yi defalarca okudum. Doyamadım. Doyamıyorum.. Her okuduğumda o derinliğine hayran kalıyorum ya..! Bağırırım, kısa özet geçerim: ÜSTAD!
NFK bu şiir kitabıyla, hiç şüphesiz, benim şiir listemde bir numaradır. Öylesine bir kritere sahiptir ki, onu bir numaraya koyamamak, onun çilesine, ruhuna erişememek demektir. Henüz "altın halka"dan haberimiz yoktur ya da varsa da önemini anlamamışızdır demektir. Evet, "Çile" dolayısız, birbaşa "altın halka"ya (silsileyi aliye/altın silsile) teması olan bildiğim tek şiir kitabıdır. Diğer önemli krtiterler (sebepler) anlam derinliği ve üslubudur.
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.
Al sana üslup; al sana deliler köyü, kazan, kepçe, kelepçe.. Al sana dörtlük, al sana derinlik!
Ateşi bol olsun diyenler, siz, ismini yazacağım şu şiirleri hakikaten okudunuz mu ve hakikaten vicdanınızın ayarlarıyla oynanmadığından emin misiniz?!
Kaldırımlar
Sakarya Türküsü
Aynalar
Veda
Zindandan Mehmed'e Mektup
Anneciğim
Canım İstanbul
Ben
ve tabii ki
Çile
Bunlar sadece bir kaç tanesi. Hele ki, beyitler (ikilikler) yok mu, genişletirsen roman'a denk.
Şiirin izah edilmesinin taraftarı değilimdir. Fakat, "Çile"deki derinliğe inmek için inadına bir kaç şiiri örnek olarak incelemek istiyorum.
İlk şiirin ilk mısralarından başlıyorum:
"Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!"
'Gâib' kelimesinin bir kaç manası vardır. Burada, akılla, idrakle, hayalle, hesap ve tecrübeyle anlaşılamayan, bilinmez anlamındaki 'gâib' kastedilmiştir. İkinci mısrada 'boşluk' kavramı vardır. Boşluk "var"ın olmadığı yer... Toz taneciği bile varsa orası boşluk olamaz. Bu mısradaki boşluk bu anlamdadır. İşte bu yüzden 'ses'i sadece gâiblerden getirmeliyiz. Var'la (var olduğunu bildiğimiz her hangi bir şeyden) ilgili hiçbir şeyi boşluğa getiremeyiz, boşluk olmaktan çıkar. Salt boşluk'u "ense kökünde gezdirmek" için, "ses" ancak "gâiblerden" gelmek zorundadır, keyfi seçilmiş değildir. İlk iki mısra hayret için bana yetti. Daha derinini gidin arayın, ben bulamam! Devam etmek istemiyorum. Çünkü, anlayan anlıyordur veya anlama gayretindedir; anlamayana ne kadar yazsam, açıklasam da boşuna.
Spoiler uyarısı bırakıp da bir iki mısra daha irdeleyeyim:
"Ben, kimsesiz seyyahı, meçhûller caddesinin;
Ben, yankısından kaçan çocuk, kendi sesinin."
Kimsesiz seyyah olmak için gezegenimizde veya evrende tek başına olduğumuzu düşünelim. Ben, benim dışımda kalan herşeyle yüz yüze... Gittiyim, baktığım her yön "meçhuller caddesi"... Böyle bir durumda sesinin yankısı bile meçhul, ürkersin, "çoçuk" gibi "kaçarsın"...
Ve benim favori iki mısram:
İnsan, bir mes'ut zâlim, insan mağrur bir cahil;
Tekne kırık, su azgın ve kayıplarda sahil...
Bu ise destandır benim için; insanı özetleyen..
Bu yaptığım çirkin bir iştir. Emeğe, gönül vermişliğe saygısızlıktır. Fakat, sözümün de yerde kalmasını istemedim.
Bu sebepten bir kaç mısrayı yarım yamalak irdeleme çabası göstermiş oldum.
"Çile" benim çilemdir!