Şair Nâbî¸ hacca niyet eder ve içinde önemli devlet erkânının da bulunduğu bir kervanla yola koyulur. Medine'ye yaklaştıkça heyecanı artar şairin… Bu arada kervandaki paşalardan birinin deve üzerindeki tahtırevan içinde ayaklarını Medine'ye doğru uzatarak oturduğunu görür. Bunun üzerine irticalen söylediği bir na'tla paşayı uyarır. Paşa¸ bu durum karşısında sinirlenir.
Şiir¸ o anda söylendiği için kervandakilerden başka bir kimsenin bu şiirden haberi yoktur. Medine'ye yaklaştıkları sırada sabah namazı vaktidir ve minarelerin birinden Türkçe bir kaside okunmaktadır. Bu¸ Nâbî'nin yazdığı na'tin ta kendisidir. Kervan doğruca o camiye yönelir. Müezzin minareden inince Nâbî¸ müezzine: "Bu Türkçe kasideyi nereden öğrendin?" diye sorar. Nâbî'nin kim olduğunu bilmeyen müezzin: "Bu gece rüyamda Peygamber Efendimiz bana ‘Ümmetimden Nâbî adlı bir büyük şair vardır ki benim hakkımda bir kaside yazmış¸ onu bu gece minareden okumanı arzu ediyorum.' buyurarak¸ bu beyitleri bana öğretti." deyince Nâbî sevincinden¸ heyecanından bayılıp düşer. Kendisini uyardığı için Nâbî'ye sinirlenen paşanın sinirleri geçmiş; kendisine bir ders verildiğini anlamıştır.
Sakın saygıyı elden bırakma¸ burası Allah'ın Habîbi'nin mahallesidir. Burası Hakk'ın tecellî ettiği yer ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'in makamının bulunduğu mekândır.
Ey Nâbî¸ bu dergâha edebini gözetmek suretiyle gir¸ çünkü burası meleklerin tavaf ettiği ve peygamberlerin öptüğü yerdir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.