Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

556 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Germinal romanının konusu gerçek olaylara dayanmaktadır. 1860'larda Kuzey Fransa'da grev yapan madencilerden esinlenilerek yazılmış. Emile Zola, bölgeye gitmiş hatta madene de girmiş. Kendisine madenin nispeten iyi yerlerini gösterip çıkarmak isteseler de Zola, bunu kabul etmeyip madenin en kötü ve zorlu yerlerine dahi girmiş. Akabinde madencilerle konuşmuş, onların sorunlarını bizzat kendilerinden dinlemiş. Sonuçta da oldukça gerçekçi ve etkileyici bu romanı kaleme almış. Romanın konusu: Etienne Lantier ismindeki bir gencin iş bulmak için Monstou kasabasına gelir ve buranin oldukça kötü şartlara sahip olan madeninde işe girer. Etienne, özellikle içkiliyken öfkesine hakim olamayan birisidir. Aynı zamanda öğrenmeye açık ve heveslidir. Monstou'daki geri kalan işçilere göre daha az kadercidir. Haliyle içinde bulundukları olumsuz şartları sorgulamaya başlar. Kaldığı barın sahibi de eski bir maden işçisidir ve aynı zamanda son greve öncülük etmiş birisidir. Aynı zamanda barda kalan diğer bir maden işçisi olan Suvarin adındaki kişi ise anarşist görüşte biridir ve başarısız bir suikast girişiminin ardından Rusya'dan gelmiştir. Etienne'in fikirleri bu iki farklı yapıda insanla olan konuşmaları ve okuduğu kitaplar ile sekillenecektir. Zola kitabın ilk bölümünde özellikle madenin içini ve bu şartlarda çalışan işçileri anlatmaktadır. Yazarın ultra gerçekçi anlatımı ile o anları yaşıyor hissini duyuyorsunuz. Özellikle adını duyduğumuzda engin kırlar gelen atların karanlık ve yerin yedi kat dibinde çalıştırılmasini okuduğumuz satırlarda insanda hem karamsarlık hem de hafiften klostrofobik hisler uyanmaya başlıyor. Şu an bile birçok ülkede işçi güvenliği noktasinda ne kadar büyük sorunlar olduğunu görüyoruz. Bir de 1800'lü yılları düşünüp romanın atmosferini hayal ettiğimizde heralde işçilerin çalıştığı şartlar gözümüzde oldukça şekillenecektir diye düşünüyorum. Bu olumsuz şartlar sadece madenin içi ile sınırlı değil, seri üretime dayalı bu yeni düzen, insanın asırlardır alışmış olduğu tarım toplumunu temelinden değiştirmiştir. Usta-çırak ilişkisi Patron-işçi ilişkisine dönmüştür. İlkinde salt çıkar yoktur, aksine samimiyet ve ahlak de ön plandadır. Lakin ikincisinde salt çıkar ön plandadır ve özelikle Patronun işçiyi nasıl daha fazla suyunu çıkarsam, ona daha ne kadar az ekmek verip ne kadar çok ondan yararlanırim düşüncesinin hakim olmasi söz konusudur. Bununla birlikte geleneksel aile sistemi de sarsilmistir. Artık ailelerde dededen toruna, kocadan hanima herkes madenlerde çalışmaktadır. 7-8 yaşındaki çocuklar dahi madenlere inmektedir. Aileler bir odalı evlerde üst üste yaşamakta, gıda, ısınma gibi en temel ihtiyaçlarını zorlukla gidermekte ya da giderememektedirler. Aldıkları üç kuruş maaşla zorlu şartlarda çalışmak ve yaşamaktan bıkıp bir kaçış, biraz kafa dinleme yolu olarak içkiye gömülen insanlar, romatizma, verem gibi hastalıkların kol gezdiği ve üstünde karanlık bir dumanın her daim bulunduğu bu işçi mahallelerin arka sokaklarında ise 14 yaşından orta yaşa kadar her yaştan genç kız ve genç erkeğin seviştiği ve bunların sonucunda plansız programsiz şekilde bu ezici sisteme yeni kurban olarak yeni bebekler doğmaktadir. Buna karşın şehrin diğer ucunda ise çok farklı bir tablo yaşanmaktadır. Bu tabloda zengin kentsoylular yaşamaktadır. Duvarlarında sadece zenginliklerini göstermek için aldıkları şık tabloların olduğu, şehrin diğer kıyısında günün yarısından çoğunu madende çalışarak geçiren çocukların olmasına karşın bu evde, evin biricik kızı günde on iki saat uyumaktadir. Mutfaklarında süregiden tartışma akşama ördek mi yoksa inek eti mi yenileceğidir. Arada da kapılarına yardım edilmesi için gelen işçilerin eline bir iki öteberi sıkıştırıp vicdanlar rahatlatilir lakin işçilere gerçekten uzak tavsiyeler de verilir. Yani kentsoylular ile işçiler arasında derin uçurum bulunmaktadır ve bu uçurum giderek büyür, bu büyüme ise beraberinde kaçınılmaz olarak isyanı beraberinde getirir. Nitekim romanda da bu olur. Romanın çoğunda da bu grevin ve devamında artık isyana dönüşümün etkileri farklı açılardan gözler önüne serilir. İtaat ve kadercilik ile büyütülen insanların bile bir noktada patlayabildigini görüyoruz. Bununla birlikte romanda iki farklı papaz karakterine şahit oluyoruz. Birincisi güçlünün yanında olan, halka sürekli itaat etmesini, sabretmesini öğütleyen papaz karakteridir. Bu karakter aslında yüzyıllardir var olan ve köklerini kadim zamanlardan alan, Rahip-Krallardir. Yani eski zamanlarda krallar gücünü direkt Tanrıdan alırlardi ve Tanrı-Kral diye anılırlardi. Daha sonra Kralın bu gücünü doğrulayan, ona destek olan Rahipler sınıfı ortaya çıktı veya kralla es zamanlı çıktı, emin değilim. Ama sonuç olarak tarih boyunca din adamları ile krallar yani yönetimdeki güçler hep yan yana yürüdüler. Din adamları halkı afyonladı, krallara tabi kıldı. İşte bu ilk papaz da bu yapıda biridir. İkinci papaz ise halkı isyana teşvik eden lakin bunu kilise bünyesinde yapmayı teşvik eden karakterdir. Bu karakter ise halkı kentsoylulardan kurtarıp kendisine yani kiliseye tutsak etmek ister. Nitekim bunun derdi, halkı özgür kılmak değildir; derdi gücün kentsoylularda olmasıdır. Gücü kendi eline alsa ilk işi belki de Engizisyon'u yeniden kurmak olacaktır. Romanda hakim olan atmosfer çoğunlukla işçi hakları, toplumsal katmanlar arasındaki eşitsizlik ve benzeri olsa da aşk da bulunmaktadır: Etienne ve onun sonradan evlerine taşındığı Maheu ailesinin kızı Catherine ve Chaval adındaki kaba saba bir işçi arasında dönen aşk üçgeni. Roman gerçekçi bir karakterde olduğundan dolayı geri planda işlenen bu aşk da başka romanlarda roman boyunca işlenen aşklardan daha etkileyici olmuş diye düşünüyorum. İnceleme yazan herkesin başta belirttiğini ben sonda yazayım; Germinal kelimesi Latince 'tohum, tohumcuk, filiz' anlamına gelen germen kökünden gelmektedir. Benim bunu sonda belirtmemin nedeni şudur: Etienne karakteri, roman boyunca okuduğu kitaplar ve dinlediği konuşmalar ile teorik olarak; liderliğini yaptığı grev ve isyanla da pratik olarak pişmiş, olgunlaşmış bir tohum gibidir. Artık daha boy atmaya hazır hale gelmiş ve daha büyük işler yapmak için yola çıkmaya hazırdır. Nitekim Zola da bunu doğrular: "İnsan bitiyordu topraktan, gelecek yüzyılda ürün vermek üzere yavaş yavaş filizlenen, pek yakında yerküreyi sarsarak başverecek olan, öç almak için yanıp tutuşan, kapkara bir insan ordusu boy atıyordu." İyi okumalar.
Germinal
GerminalEmile Zola · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201910,8bin okunma
··
213 görüntüleme
Yazgı Yurdaarmağan okurunun profil resmi
Kesin güzeldir diye beğendim, zevkine güveniyorum çünkü.:) İşten çıktıktan sonra okuyacağım. Şimdiden emeğine sağlık.:)
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim☺
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.