Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

248 syf.
10/10 puan verdi
Epey bir zamandır böylesine edebî bir kitabı okuduğumu sanmıyorum. Anlaşılması için bütün dikkatimi kitaba vermem gerekti. Sık bölmemem ve mümkün olduğunca hızlı okumam gerekti kitabı. Birkaç gün ara versem metinler arasında bağlantıyı kuramamaktan korktum. Kitabı okurken zorlandım, ama kitabı bitirdiğimde dimağımda kalan lezzet gerçekten farklıydı. Bu kitabı okurken hissettiklerimi geçmişte Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanını okurken de yaşadığımı şimdi hatırladım. Kitap beş öyküden oluşuyor: “Be, Kül Rengi Küçük Kuş İle Beyaz Mermer Şehir, Mavi Gül Dalı, Cam Irmağı Taş Gemi, Zeyl: Nihade’nin Beşinci Defteri ve Gül İbrişim Tazarrusu”. Kitapta doğrusu bir isim görmedim. Kişiler daha çok ünvanlarıyla vardılar. İsimler ancak “Zeyl: Nihade’nin Beşinci Defteri”nde karşımıza çıkıyor: Nihade, Mansur ve Numan… Kitaptaki hikâyeler her ne kadar birbiriyle ilgisiz gibi dursa da başlangıçlarda, ya da sonlarda öyküler bir önceki öyküyle ilişkilendiriliyor. İlk öyküde, “Be” Elif’e âşık olmuş. Böylece Elif’in varlığı herkesçe bilinmiş. Nasıl ki Leyla’yı bilinir kılan Mecnun’sa Elif’i de bilinir yapan Be’dir. Hani derler ya Mecnun’a “Leyla kara kuru bir kız” Mecnun da cevap verir: “Onu bir de benim gözümle görünüz.” Leyla’nın kendi varlığının farkına varması Mecnun sayesindeymiş. "Kül Rengi Küçük Kuş ile Beyaz Mermer Şehir" öyküsünde bir kuş göçmen kuşlara öykünüyor. Onların peşi sıra gitmeye çalışıyor, ama yarı yolda kendisinde göçmenlik özelliği bulunmadığı için kanatları kendini taşıyamaz oluyor ve mermer bir şehre inmek zorunda kalıyor. Kalıyor da öyle bir şehre iniyor ki indiğinin kimse farkında değil. Cansız bir şehirde, bilinmezlik içerisinde. Bu bilinmezliği aşmak için çok gayret sarf ediyor. Aşıyor da… Hikâyelerde en önemli unsur aşk. Kuş mermer bir şehre âşık oluyor. Yontucu ortaya çıkardığı sanata âşık oluyor. Ve hatta prensese ve sonrasında camcıya… Hükümdar Prensesin gönlünü kazanabilmek, onun dudaklarından çıkacak bir cümle için tüm hükümranlığını prensesin ayaklarında eritiyor. Öylesine büyük bir aşk ki bu hükümdar çokluğu bırakıp tekliğe iman ediyor. Ve hatta şehirdeki tüm çoklukları yıkıp yerine tek bir ismi yazıyor, yazdırıyor. İşte Kitaptan altını çizdiğim satırlar: “Mademki gidilen yerde kalınmıyor yine dönülüyordur, o halde orası da yurt değildir." "Dili, bilindik kelimelerden çok farklı olsa da aşk, doğası icabı gizli kalamayan bir şeydi." "Oysa olabilirdi. Her defasında yeniden olabilirliği, aşkın en büyük suçu ama en büyük mucizesi. Her defasında, bir daha olmaz, denilenin üzerine gelmesi. Çünkü, mahiyeti, değişmek olan kalp, bir daha tekrarlanmaz zannedileni tekrarlıyor. Oysa benim kalbim orada bir taş gibi duruyor." “Bir kırık olsun, kalbinde yerim olsun. Sürgün etme, beni gönderme. Kaldır gözlerini, bir bak bana, ne haldeyim. Öfkelen, sitem et, bağır çağır ama böyle taş gibi durma, ne olursun.” “İnsan, içindeyken yangının hacmini bilmiyor. Bilmek için geride kalan küllere bakmak gerek.” “Hiç olmazsa karanlık samimi, diye mırıldandı, hiç olmazsa tek rengi var onun.” “Tanrım, kanatlanmaya kalktıkça düşüşümden şikâyet etmeyeceğim artık sana. Ama tek bir kelime ver bana. Öyle bir kelime ki onunla bütün manaları konuşmak mümkün olsun. Ya da tek bir harf, tek bir cümle. Çok şey istiyorum biliyorum. Zan sahipleri, bir harfin, bir cümlenin peşinde zannediyor beni. Ama sen biliyorsun.” Cam ırmağında taştan gemi yüzdürmek mümkün mü? Kitabı okuduktan sonra görüyoruz ki hayır.
Cam Irmağı Taş Gemi
Cam Irmağı Taş GemiNazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 20211,438 okunma
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.