Türkçüler İslâm’a karşı olmadıklarını sıklıkla beyan etmişlerdi, hatta
bunu söyleme ihtiyacı duymuşlar, bazen de bir savunma psikolojisiyle hareket
etmişlerdi. Ancak onların İslâm’la alâkalı karşı oldukları bir şey vardı: Siyasî İslâm.
Türkçüler İslâm’ın kendisine ne kadar karşı değillerse de ümmetçiliğe o kadar
muhaliflerdi. İslâmcılığın, ümmetçiliğin “Türklük ve millî şuur için zararlı olduğunu”
düşünüyorlardı. Bütün Türklerin kardeş olduğunu ve birlik olması gerektiğine inanan
Türkçüler için farklı soydan gelen insanların sadece din bağıyla birbirlerine
bağlanmaları mümkün değildi. Bu konuyu en fazla işleyen yazarlardan biri Yavuz
Yücel’di. Ona göre, Türkçüler Müslüman’dı ve İslâm’a karşı değillerdi. Ümmetçiler,
İslâm’da milliyetçilik yoktur, Türklük yoktur, bütün müminler kardeştir diyerek toprak
ve vatan mefhumlarını reddeden “beynelmilelci Panislâmistler”di. Yücel böyle bir
kardeşliği kabul etmiyordu. İslâm kardeşliği ancak Müslümanların birbirini sevmeleri
ve haklarına riayet etmeleriyle mümkün olabilirdi. Müslüman devletler birbirlerine
düşman nazarlarla bakmaz ve aralarındaki ekonomik ve ticarî ilişkileri arttırırlarsa bu
kardeşlik kuvvetlenirdi. Oysa Türkiye’deki İslâmcıların yaptığı bu değildi. Sadece
kardeşiz diyorlar, mensup oldukları milleti inkâr ediyorlar ve her şeyleriyle başka
oldukları milletlerden mürekkep siyasî birlik kurmak istiyorlardı. Yazarın kardeşlik
meselesi üzerine başka itirazları da vardı. Ne diyordu İslâmcılar? “Kâfirler bir millet,
müminler bir millet.” Yücel’in itirazı tam da bunaydı. Aynı dinden olanlar asla bir
millet meydana getiremezdi. Müslüman bir Alman, yine Alman’dı. Türklerle onun
arasında sadece İslâm’ın esaslarına bağlanmaktan doğan bir “din kardeşliği hukuku” ve
“ibadet ortaklığı” vardı. Onunla bir millî birlik vücuda getirilemezdi. Zira Arnavutlar ve
Araplar din kardeşi olmalarına rağmen Türklüğe “ihanet” etmişlerdi. Yavuz Yücel,
İslâmcıların kendi içlerinde “çelişkiye” düştüklerine de inanıyordu. “Sizler” diyordu
İslâmcılara, “İslâmcı değil, İslâm bile olamazsınız.” Zira Balkanlarda, Irak’ta,
Suriye’de, Azerbaycan’da, İdil-Ural’da, Türkistan’da 50 milyon Müslüman Türk, Rus
esiriyken İslâmcılar onları ölüme terk etmişlerdi. Bu bağlamda Yücel’e göre,
peygamberin “Müslümanın derdiyle ilgilenmeyen Müslüman değildir” sözü tam da
İslâmcılar için söylenmişti.