Lacan "obsesif' ve "histerik" özne üzerine yazdı. Obsesif, arzusunun nesnesine her yönüyle asla yetişemez, oysa histerik, arzu nesnesinin peşindeki umutsuz takibinde, onun peşinden yetişir ve ötesine geçer. Bu nedenle, ne biri ne de diğeri arzusunun nesnesine ulaşamaz, biri çok öteye gider, diğeriyse yeterince uzağa gidemez. Arzu nesnesi bunların ikisinden de sıyrılır. Diyebiliriz ki, muhtemelen bizim çözümlememizin kaygan ve ele gelmez arzu nesnesi Dışarısıdır -özcü-olmayan bir direniş siyasetiyle pek rahat birlikte durmayan ve yine de paradoksal olarak onun için can alıcı önemde olan bir nosyondur. Belki de ayrıca, iktidara göre dışarıyı hem ima eden hem de arzulayan, ama asla onu tanımlamak için yeterince uzağa gitmeyen Foucault'nun obsesif nevrotik gibi olduğunu söy leyebiliriz. Ve belki de Deleuze, Dışarının, bir direniş figürünün pe şindeki delice koşusu Dışarıyı metafizik bir arzu kavramının terim leriyle tanımlaması yüzünden hepten kaybetmesiyle sona eren bir histeriğe benzetilebilir. Derrida kendi farklılık kavramında bir dışarıya muhtemelen en çok yaklaşandır, ama o hala oldukça muğlak kalır. Dolayısıyla, bir dışarısı nosyonu bir direniş siyaseti için zorunlu olsa da, şimdiye kadar bu çözümlemede fazla değere sahip olmadan oldukça anlaşılmaz ve soyut kalmış görünür.