Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Katılımcılar ve Yorumlar: #5801199 Kurallar: #5782014 (BUTUNLESTIRILMIS HIKAYE) Islak, nemli ve soğuk bir akşamdı. Herkesin akşam yemeği için evlerine girip sıkıca kapısını kilitlediği Medine Sokak’taki lambalar yeni yeni ışıldamaya başlamıştı. Evlerden sokağa taşan çocuk çığlıkları ve cızırtılı televizyon seslerine, çöp tenekesini karıştıran kedilerin gürültüsü karışmaktaydı. Sokağın başında genç bir kadın belirdi. Nefes nefeseydi, kısaca soluklandı. Siyah mantosunun üzerinden kafasını sardığı siyah yün şalını yüzünü ve kuzguni siyah saçlarını iyice örtmek istercesine düzeltti. Tedirgindi. Kaçamak bir bakış attı geldiği yöne doğru ve Medine Sokağa çevirdi masmavi gözlerini… Sağ elini cebine soktu, içindekini sıkıca kavradı. Akıl hocası, üstadı ona güvendiğini söylemişti, onu hayal kırıklığına uğratamazdı. Başarısız olmanın tedirginliği ve korkusuyla derin bir nefes aldı, yürümeye başladı tekrar. Artık hızlı hızlı değil, temkinli yürüyordu. Her santimini avucunun içi gibi bildiği bu sokak o an gözünde öyle yabancılaşmıştı ki. Bir kere daha sağ cebini yokladı. Bir mektubu taşımanın yükünün böylesine ağır olabileceğini bilmiyordu bu güne kadar. Gözlerini evlerin numaralarına bakmak için kaldırdığında çoktan 23 numaralı dairenin önüne gelmiş olduğunu fark etti. Bir türlü cesaretini toplayamıyordu eve girmek için ancak çok vakti kalmamıştı, hızlı olmalıydı. Derin bir nefes aldı; akıl hocasının sözleri kulağında çınlıyordu. ''Yapabilirsin Yasemin yapabilirsin...'' diyerek kendini telkin etmeye çalışıyordu. Bir anlık cesaretle açık kapıdan içeri girdi ve merdivenlerden en üst kata tırmanmaya başladı. Tek bir dairenin bulunduğu o çatı katına ulaştı. Siyah şalını gevşetip uzun siyah saçlarını serbest bıraktı ve ağır hareketlerle zili çaldı. Kapı açılır açılmaz morgu andıran soğuk, ürpertici, kötü kokan hava siyah şalını omuzlarına düşürmüş, saçlarının dağılmasına neden olmuştu. Aralıklarla gelen kokuyu içine çekmemek için şalını burnuna doğru getirse de keskin koku her yeri kaplamıştı. Uzun süre karşısındaki adama bakakaldı. Saçlarındaki karışıklık, göz altı torbalarının derin morluklarla bezenmesi, sakallarının birbirine karışıklığı, yüzündeki derin yaralar, ürkütücü, keskin, mavi bakışlarının ardındaki sinsi gülüş onu tedirgin ediyordu. Dün gece izlediği korku filminin replikleri kafasında uğuldayarak başını döndürüyordu. Kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Dizleri titriyor, aldığı her derin nefes gözlerini bulanıklaştırıyordu. Adam hiçbir şey söylemeden etrafını kontrol ettikten sonra görünümünün aksine zarif bakımlı elleriyle kadını hızlıca içeri çekti. Kadın hocasının onu böyle bir yere böyle bir adamın yanına gönderme sebebini anlamaya çalışırken garip ve ürkütücü bir şekilde dekore edilmiş mezbahayı andıran bu evden çıkıp çıkamayacağını düşünmeye başladı. Beyni hızla düşünmeye, etrafındaki eşyaları çıkarmaya, hızla atan kalbini kontrol etmeye çalışıyordu. Düşüncelerini bir türlü toparlayamıyordu. Neresiydi burası? Neden hocası onu böyle bir yere göndermişti? Kendini bir tür denek faresi gibi hissetmesine sebep olan neydi? Kadın tüm bu dumanlı düşüncelerden henüz sıyrılamamışken, adamın zarif görünüşüne zıt olarak sanki hiç kötülük yapmayacakmış gibi duran ellerine kaydırdı gözlerini. Ne vardı bu ellerde onu korkutan? Bilemiyordu. Çocukluğundan kalma o korku nüfuz etti tüm bedenine. Ölümden korkardı o. Her insan ölümden korkar ama başka türlü korkardı sanki. Yitirmekten korkardı bir nevi. Neyi yitirecekti ki? Yitirecek bir şeyi mi kalmıştı. Bu aklına gelince içindeki korku yerini yavaş yavaş korkusuzluğa bıraktı. Gözlerinin içindeki nefreti hissediyordu. “Başaracağım” dedi kadın kendine. “Başarmalıyım, bu sefer kimse için değil, kendim için başarmalıyım…” Ve yavaş yavaş adama doğru döndü… 24 yaşında, genç bir kadının tedirgin bir yüz ifadesiyle ve bir akşam üzeri kapısını çalması adamın da telaşlanmasına neden olmuştu. Çünkü yıllardır saklanıyordu ve rutin ziyaretler dışında kimseyle görüşmemiş, insanlarda en ufak bir merak uyandırmamıştı. Kapı deliğinden kadının yüz ifadesini görür görmez hayatının bundan sonrasının, bundan öncesinden farklı olacağını anladı. Şimdi kadınla göz gözeydiler. İkisi de ayakta ve daha bir kelime bile konuşmuş değillerdi. Tanımadığı birisini evine alıp, ayakta onunla göz göze durmak alışılagelmiş bir durum değildi. Fakat ikisi de bu tür bir ayrıntıya takılmıyordu bile. Adamın tek isteği bir an önce ne olacaksa olması, kadının konuşmasıydı. Yasemin de bunu anlamış olmalı ki zarif ve yavaş hareketlerle, adamın yüzüne bakmayı devam ettirirken elini sağ cebine attı. Mektubu çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Her ne kadar mektupta ne yazıldığına dair bir fikri olmasa da, bu mektubun adamın eline geçmesi ile gerçekten korkmaya başladı. Yasemin, adama doğru bir adım atıp," Artık bu görev senin" dedi ve devam etti. "Bugün bu işi bitirmelisin, hocamızın yıllardır araştırıp ulaştığı bu bilgiler bizim için çok önemli. Mektubun içeriğini tam bilmesem de tahminimce aramızda bulunan casusların yazılı olduğu ve senin neler yapman gerektiğini eminim en ince ayrıntısına kadar yazmıştır. Artık bu işin geri dönüşü yok. Buraya gelirken çok dikkatli davrandım fakat çıktığımda hayata kalacak mıyım bilmiyorum eğer ben geri dönmeyi başaramazsam sen görevini bitirip mutlaka hocam ile temasa geç. Bu eve bir daha uğrama," diyerek sözünü bitirdi. Konuştukça üzerindeki korku ve kendine olan güvensizliği azalmıştı. Adam hiç ses çıkarmadı ve zarfı eline alıp açtı. Yasemin ise onun yüzünde beliren ifadeyi ve şaşkınlığı fark ettiyse de sormaması gerektiğini çocukluğundan itibaren aldığı eğitimden biliyordu. Bu adamın namı hocasının yanında ulaşılmazdı. Yıllardır duyduğu ismi ile kendi düşüncelerinde onu çok farklı yaratmış ama burada gördüğü adam ile hiç bağdaştıramamıştı. Sadece bir konuda hocasının hakkını yiyemezdi. Adamın gözlerindeki korkusuzluk o kadar barizdi ki onu hiç tanımayan biri bile onun acımasız biri olduğunu hemen anlardı. Yasemin daldığı düşüncelerden adamın mektubu tekrar zarfa koyması ile geri döndü. Adam elinde tuttuğu zarfı masanın üzerinde yanan mumun ateşine tutarak yanmasını seyretmeye başladı. En köşeye, eline yaklaşan aleve kadar bırakmadı, daha sonra izmaritle dolu küllüğe bırakarak tam olarak yanmasını izledi. Alev sönünce kurşundan daha keskin bakan gözlerini Yasemin'e çevirerek, "Hiç bir yere gitmiyorsun. Bana şimdiye kadar bilgi getiren hiç kimse yanımdan kendi isteği ile ayrılamamıştır. Yoksa hiç görünmeyen benim namım nasıl destan olarak herkesin dilinde dolanır. Çoğu insana göre ben hiç var olmadım. Bugün "Gölge" diye bir isme sahipsem eğer, bu yüzdendir. Beni sayılı olarak gören bir kaç insandan birisin. Hocan sana bu konu hakkında bilgi vermedi mi? Beni gören bir daha gün ışığını göremez," diyerek Yasemin'e doğru bir hamle yaparak onu bileğinden yakaladı. Yasemin bu ani harekete karşı, esen lodosa karşı incecik bir yaprakmış gibi savunmasız yakalandı. Birden bileğini çekti ve ''Şimdi ne olacak ve biz ne yapacağız'' dedi. Gölge küçük adımlarla masaya ilerledi ve zarif bir hareketle sandalyeyi çekip oturdu. Yasemin bu hareket karşısında biraz daha sakinleşti. Gölge dirseklerini masanın üzerine çıkarıp kafasını ellerinin arasına aldı ve düşünmeye koyuldu. Odanın kasvetiyle bütünleşmişti adeta. Karşısına ise Yasemin usulca oturdu. Gölge ''Onu benim yanıma gönderdiğine göre bir şeyler görmüş olmalı'' diye düşündü. Yasemin'in gözlerinin içine bakarak ''Bir fikrim var ve eğer gerçekleştirebilirsek gerçekten büyük bir şey yapmış olacağız ve beni artık tanıdığına göre bunu reddetme şansın yok'' dedi Gölge. Adamın bakışlarında tuhaf bir olgunluk, karşısındaki kim olursa olsun bütün direncini kırabilecek bir tarif edilemez kuvvet hissetti Yasemin. Garip bir ateş düştü içine ansızın; dünyanın uzak bir köşesinde bir tren garıydı şimdi oturdukları oda, sanki istemeden düştüğü bir yalnızlıkla boğuşurken epeydir, garın uzak ucundan bir adam geldi usulca, tanımadığı kesindi ama yabancı da değildi. Birden değişiverdi her şey; trenler vaktinde geldi hep, yolculuklar hep kavuşmayaydı sanki artık, yolcular hep mutlu... Yollar hep bahardı… Göğsünde bir genişlik hissetti, dizlerinde hafiften bir titreme… Baktı gözlerinin içine… Adını koyamadı epeyce, sonra bildi; bunun adı aşktı... Yasemin '' Nereden tanıdık geliyor bu adam?'' diye düşünüyordu içten içe. Ama aklına adamla ilgili hiçbir an gelmedi. Gölge ayaklandı bir anda ve adamla tokalaştı. Bir şeyler konuşuyorlardı fakat Yasemin şaşkınlığın etkisiyle konuşmanın başını duyamamıştı. Sonra kendini toparladı ve içinden ''Ne yapıyorum ben! Hocam bana bir görev verdi. İlk önce ona odaklanmalıyım.'' dedi. Konuşmaya dikkat kesildi. Gölge bir mekandan bahsediyordu ama Yasemin öyle bir mekanı hiç duymamıştı, hocası bahsetmemişti. ''Orada bir görüşme ayarlamak gerek.'' dedi Gölge. Gizemli adam da başıyla onayladı onu. Yasemin içten içe kızmaktaydı kendine, konuşmanın başını dinlemediği için. Artık yapacak bir şey yoktu. Ya hocasının verdiği görevin ne olduğunu bilmeden Gölge'nin yanında kalacaktı ya da bir şekilde bu durumdan kendini kurtarmalıydı. Hemen karar vermeliydi yoksa istemediği şeyler yapmak zorunda kalabilirdi. Gizemli adam çoktan yanlarından uzaklaşmıştı Yasemin bunu dakikalar sonra fark etti... Düşünüyordu o süre zarfında. Ve kararını vermişti artık... Fakat yapmayı düşündüğü şey neredeyse imkânsızdı. Gölge’nin onu engelleyeceğini biliyordu. Bu yüzden onun oyununa dâhil olmaya karar vermişti ki Gölge’nin başını iki yana salladığını gördü. “Sakın..” dedi Gölge. "Sakın!" "O düşündüğünü daha önce kimsenin denemediğini mi sanıyorsun. Benden kaçmaya çalışan hiç kimse o kapıdan tek parça halinde geçemedi.” Yasemin’in içini bir korku sardı. “Nasıl?” diye düşündü. “Hocam, beni duygularımı kontrol edebildiğim için görevlendirdi. Fakat bu adam hiç çaba sarf etmeden ne düşündüğümü anladı. Nasıl?” Gölge’den iyiden iyiye korkmaya başlayan Yasemin başını öne eğdi ve kısık bir sesle “Tamam.” dedi. “Planın nedir? Ne yapıyoruz?” Biz demişti, çünkü Gölge’nin kendisine bu odadan yalnız çıkma izni vermeyeceğini biliyordu. Başını kaldırmadan Gölge’nin cevabını bekledi. Sanki dakikalar geçmişti. “Biz değil. Sen ve o.” dedi. Yasemin şaşkınlığını gizleyemeden Gölge’nin eli ile işaret ettiği tarafa döndü ve Gizemli'yi gördü. O adam ne zaman geri dönmüştü. Kapı sesi duymamıştı. “Bu kadar sessiz olması mümkün değil.” diye düşündü. Yasemin’in şaşkınlığı Gölge’nin hoşuna gitmişti. “Benim gibi bir adamın yaşadığı yerde, yalnızca bir çıkış yolu beklememelisin. Saklanmak ve kaçmak, bu ev bunlar için planlandı.” dedi ve ekledi. “İkiniz gidiyorsunuz. Benim gelmem zaman alacaktır. Gidin ve beni bekleyin.” Yasemin tam “Nereye gidiyoruz?” diyecekti ki Gizemli onu durdurdu. “Soru yok. İsim yok. Sadece sana söyleneni yap. Beni takip et!” dedi ve odadan çıktı. Gizemli önde, Yasemin'le evden çıktıklarında sokak bomboş ve hava iyice kararmıştı. Evlerden gelen sesler azalmış ancak daha belirginleşmişti. Islak zeminden yansıyan sokak lambalarıyla it yalasa doyar dedirten pis çöp tenekelerine inat etraf gıcır gıcır görünüyordu. Bodrum katları pencerelerinden gelen rutubet kokuları Yasemin'in dimağını okşayarak nerede olduğunu hatırlatıyordu. Gizemli bir anda durup, arkasına dönüp baktı, sonra eskisi gibi yürümeye devam etti. Sanki Yasemin'in arkasında olduğunu kontrol etmekten çok söylemeyi düşündüğü şeyi bir anda söylemekten vazgeçer gibi. Yasemin o sırada bu hareketin kendisini kontrol etmek için olduğunu düşündü. Biteviye binalarla sınırlanmış, üzerinde küçük sıradan dükkanların olduğu bir caddeye ulaştılar. Daha aydınlık caddede Gizemli'yi daha iyi gözleme imkanı olan Yasemin, Adam'ın sağ paçasının sol paçasından daha uzun olduğunu ve yolu süpürmekte olduğunu gördü. Bir an için uyarmak ve düzelttirmek istedi fakat içinden boş vermişliğin 'aman canım'ını çekip takibe devam etti. Akıl Hocası'nı daha az düşünür olmuş yönlendirilme ve iradesini başkasına teslim etmenin rehavetiyle cadde bitimine kadar yürüdüler. Yasemin caddenin bittiğini, yol boyunca izlediği ayaklarının durmasından sonra fark etti. Solunda beliren otomobile Gizemli'nin işaretiyle sağ ön koltuğa bindi, Gizemli de Yasemin'in arkasından otomobile bindi. Alışkanlığın verdiği doğallıkla bakmadan anahtarı kontağa sokup çalıştırdı. Yasemin "nereye?" demek istedi, fakat Gizemli'nin daha önce söylediklerini hatırlayarak sustu. Dar sokaklarda yavaş yavaş ilerliyorlardı.Şehrin zengin kısmı arkada kalmıştı.Artık gözüne çarpan manzara yalın ayaklı çocuklar ve varoşluklarıydı.Yasemin bir yandan etrafına bakıyor bir yandan da olan biteni anlamaya çalışıyordu.Bir süre sonra derin düşüncelere daldı.Annesini ve babasını hiç tanımamıştı.O daha küçükken bir adam tarafından yetimhaneye bırakılmış ve ismini yetimhane görevlileri vermişti.İçine kapanık olmasına rağmen yaptığı zekice hareketlerden etrafındakilerinin dikkatini çekmiş ve bir süre sonrada hocası tarafından evlatlık alınıp bugünlere gelmişti.Hocası ona güvenmekle birlikte bütün önemli işleri yasemine yaptırıyordu.Bu da o önemli işlerden biri olmalıydı.Önemli olmasa hocasının gölge gibi bir adamla ne işi olabilirdi ki.Bu seferki farklı olacak gibi gözüküyordu.Bu düşüncelere dalmışken araba şehirden uzak ıssız bir deponun önünde durdu.Demekki görüşme bu depo da olacaktı.Gizemli arabandan indi.Arabadan inerken Yaseminin gözü gizemlinin boynundaki dövmeye takıldı.Bu dövmenin aynısını Sicilya'da Badelementi Dontano'nun korumalarında görmüştü.Bu arada Yasemine kendisini takip etmesini işaret etti. Deponun kapısına doğru yöneldiler.İçeride yasemini ne bekliyordu.Gizemli demir ve ağır olan kapıya var gücüyle yüklendi.Kapı gıcırdayarak açıldı. Kapı açılmakta iken Yasemin'in içi titriyordu. Kapıyı yarıya kadar açan Gizemli durdu ve Yasemin'in gözlerinin içine baktı. Yıllarca eğitim almış olan Yasemin bu ürkekliği üzerinden atması ve cesurca davranması gerektiğini biliyordu. Öyle de yaptı "Hadi ne yapacaksak yapalım" dedi. Gizemli içeriye ilk adımını attı ve arkasından Yasemin devam etti. On adım ilerledikten sonra sola döndüler. Karşılarında ayakta bekleyen 1.75 boylarında, sarışın ve siyah gözlüklü bir adam bekliyordu. Gizemli "Merhaba, Turgay." dedi. Turgay "Hoşgeldin adamım, umarım bu sefer de benim beklemeye devam etmemi söylemezsin. Biliyorsun ben 48 yaşındayım ve tam 11 yıldır bu anı bekliyorum." Gizemli "Bu sefer iş kesinleşti Turgay, hocadan beklenen haber geldi." Turgay "O zaman hazırlanıyorum dostum. İntikam vakti gelmiştir." Gizemli "Bu küçük hanım da bizim takımda, ona da bir korunma aleti getirirsen iyi olur." Yasemin bu adamı bir yerden tanıyormuş gibiydi. Düşündü. Evet bu Turgay denen adam 11 yıl önce belediye başkanlığına aday olan annesi Türk babası ise Rus; Turgay Dontano idi, ancak seçimden iki gün önce tüm ailesiyle beraber öldürülmüştü. Ya da öyle sanılıyordu. Kafasında bir sürü soru beliren Yasemin, bunun sırası değil diye düşünüp olayları akışına bırakmaya karar verdi. Turgay hem mutlu hem hırslıydı. Çünkü ailesinin intikamını alma vakti gelmişti. Yıllar önce başkan olmaması için diğer aday olan Harun Bey'in kardeşi Adnan ve işbirlikçileri tarafından bir gece yarısı tüm ailesi öldürülmüştü. Turgay ise olay gecesi evde olmadığı için kıl payı ölümden kurtulmuştu. Turgay döndüğünde giydiği takım elbise ile siyahlara bürünmüştü. Belinde silahı, elinde de Yasemin için bir silah getirmişti. Turgay "Arka garajda benim gibi sabırsızlanan arabam bizi bekliyor." dedi. Ve arka kapıya doğru yöneldiler. Garaja ulaştıklarında Yasemin gördüğü manzara karşısında afalladı. İçeride masaya bağlanmış bir adam hareketsizce yatıyordu. Adamın tırnaklarının tek tek sökülmüş olduğu, işkenceye uğramış kanlar içindeki vücuduna bakakaldı. Gözlerini başka yöne çevirmek istiyor ama yapamıyordu. Hocası yıllardır kendisini eğitirken teorik öğrenebileceği her şeyi öğretmişti. Ölüme karşı bile hazırlıklıydı. Ama verdiği görevlerin hiçbiri böylesine zor ve sınayıcı değildi. Yasemine güvendiği için onu haberleşme aracı olarak kullanıyordu.Gizli belgeleri ulaştırırken iki tarafta soru sormaz ve olağan bir şekilde görev tamamlanırdı. Bu olanlar karşısında da bu yüzden metanetini korumakta zorlanıyordu. Turgay baygın adamın iplerini çözerken, Yasemin de adama doğru yaklaştı ve yüzüne baktı. O anda adam yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı. Yasemini görür görmez gözleri büyüdü. Şaşkınlıktan dili tutulmuş gibiydi. Bir şeyler söylemeye çalıştı ama söyleyemedi. Anlamsız sesler çıkartıyordu. Yasemin onu anlayabilmek için farkında olmadan dahada yaklaştı. O anda konuşamamasının sebebini anladı. Adamın dili kesilmişti. Tek tek sökülmüş dişlerinin arasından kan içinde kalmış dilinden geriye kalanları gördüğünde artık kendini tutamadı.Arkasına dönüp gözüne takılan kovaya doğru yöneldi ve içine kusmaya başladı. Adamın ayıldığını fark eden Turgay, kafasına indirdiği yumrukla tekrar bayılttı. Yasemin kendine neden ben burdayım diye soruyor, kendisine bunca yıl bakmış, eğitmiş, babalık etmiş hocasının bu psikopatların yanına gözünü kırpmadan gönderebilişine akıl sır erdiremiyordu. Gölge dahi hocasının tarafında olmasına rağmen onu öldürmekle tehdit etmişti. Eğer plana dahil olmayı kabul etmemiş olsaydı, bu psikopatların ona yapabileceklerini düşündükçe midesi bulanmaya devam ediyor, kustukça kusası geliyordu. "Seninki dayanamadı" diyen Turgay'ın kahkaha sesi geldi arkadan. Adamı çoktan çözmüş arabanın bagajına yerleştiriyordu. "Nerden benimki oluyormuş, onun burda olmasının anlamı bile yok. Şunun haline baksana. Böylesi önemli bir görevde birde çömezlerle uğraşıcaz. Gölgeye'de söyledim. Onu öldürmeliydi." Yasemin bu konuşulanları duyunca hışımla arkasına döndü ve Gizemli adama doğru yürümeye başladı. Yasemin düşündü evet ne işi vardı burada. Ailesine tam ihtiyacı olan yaşta bırakılmıştı bir yetimhaneye. Peki neredeydi ailesi? Ne yapıyorlardı? Ne olmuştu da bırakmışlardı Yasemin'i bir başına. Aklı karmakarışıktı. Ne yapacak ve ne hissedecekti nereden gelmişti buraya. Aklında tek bir soru " Ben burada ne yapıyorum?" Korkmuş ve az önceki manzaradan çok ürkmüştü. Birden aklına geldi belki bu kadar silik bir insan olmasa kimse onun farkında olmayacaktı. Pişman mıydı? Gizemli adama doğru yürüdüğü o saniyeler içerisinde neler düşünmüştü. Korkuyordu ama belli edemezdi. Hocasına söz vermişti. Onu asla yarı yolda bırakamazdı. Peki bu adamlara nasıl güvenecekti... Hocası Yasemin'i çok iyi eğitmişti boyun eğmemeli, zayıflık göstermemeliydi. Turgayla Gizemlinin yanına ulaştığında her şey göz açıp kapayıncaya kadar oldu. Gizemlinin belindeki silahı kaptığı gibi kafasına dayadı. Turgay ise daha elini beline atamadan soğuk namluyu şakaklarında hissetmişti bile. İkisinin de şaşkınlığı yüzlerinden okunabiliyordu. Bu Durumdan en çabuk sıyrılan Gizemli oldu. Alaycı bir tavırla '' napıcaksın sıkacak mısın kafamıza'' diye sordu Yasemin'e. Yasemin uzun uzun Gizemlinin suratına baktı. Gizemlinin yıllardır girdiği savaşlardan, kavgalardan aldığı yaraları, sıyrıkları inceledi bir süre. Çok acı çekmiş olmalıydı. Arkadan gelen inleme Yasemin'i daldığı düşüncelerden sıyırdı ; adam tekrar uyanmıştı. Göz ucuyla adama baktıktan sonra Gizemliyle Turgay'a geri döndü. '' Hayır, çünkü hepimiz aynı amaca hizmet ediyoruz, biliyorum ki hepimizin alması gereken bir intikam var ve üçümüz de iyi eğitilmiş insanlarız. Yıllarca bu anı bekledik artık intikam vakti geldi, bu saatten sonra canlarımız birbirimize emanet.'' -Şu an kafamıza koduğumun silahını dayadın ve canlarımızın birbirimize emanet olduğunu mu söylüyorsun dedi Gizemli sırıtarak. Ah! Pardon diyerek Yasemin silahları indirdi ve ekledi ama az önce sarfettiğiniz sözler çok kabacaydı ve beni çok kırdınız. Bir de şu adamla başka işimiz var mı ? Turgay: ''hayır bülbül gibi şakıdı pezevenk alacağımı aldım'' dedi. Bu söz üzerine Yasemin yine kendisinden beklenmiyecek bir çeviklikle inleyen adama yöneldi ve kulağına eğilerek bağırdı: ''Eşref Hocanın selamı var '' ardından adamın kafasına dayadığı silahın tetiğini çekti. Adamın dağılmış beynine bakakaldı bir süre. Nasıl yapabiliyordu bunları, nasıl bu kadar değişebilmişti. 1 saat önceki ürkek kız çocuğu gitmiş sanki yerine yılların seri katili gelmişti. Simsiyah saçlarının bazı yerlerinde adamın beyninin parçaları göze çarpıyordu. Gizemli arkadan alkışlamaya başladı turgay da hemen ona eşlik etti.Ardından'' pekala bu kadar mizansen yeter gençler halletmemiz gereken önemli işler var, küçük hanım sen de o silahı hemen bana veriyorsun zira içindeki psikopat tekrar uyandığında o silahın elinde olmasını istemem'' dedi. Yasemin itiraz etmeden robotik hareketlerle silahı Gizemliye uzattı. Hala olayın şokunu yaşıyordu. Gizemli silahı Yaseminden aldı Turgaya başıyla arabayı işaret etti ve arabaya doğru yöneldi Yasemin de ağır adımlarla onu takip etti. Bir kaç adım atmıştı ki durdu ve '' sigaranız var mı acaba'' diye sordu titrek bir sesle. Turgay cebinden çıkardığı sigara paketini ve çakmağı uzattı. Yasemin titreyen elleriyle paketi aldı içinden bir tane sigara çıkarıp dudaklarına götürdü, sigarayı çakmağın alevine değdirmeden yaktı ve derin bir nefes aldı. Peki dedi, yüzünde şeytani bir gülümseme belirmişti. Artık işimize bakalım...
·
270 görüntüleme
Mâsiva okurunun profil resmi
Yasemin düşündü evet ne işi vardı burada. Ailesine tam ihtiyacı olan yaşta bırakılmıştı bir yetimhaneye. Peki neredeydi ailesi? Ne yapıyorlardı? Ne olmuştu da bırakmışlardı Yasemin'i bir başına. Aklı karmakarışıktı. Ne yapacak ve ne hissedecekti nereden gelmişti buraya. Aklında tek bir soru " Ben burada ne yapıyorum?" Korkmuş ve az önceki manzaradan çok ürkmüştü. Birden aklına geldi belki bu kadar silik bir insan olmasa kimse onun farkında olmayacaktı. Pişman mıydı? Gizemli adama doğru yürüdüğü o saniyeler içerisinde neler düşünmüştü. Korkuyordu ama belli edemezdi. Hocasına söz vermişti. Onu asla yarı yolda bırakamazdı. Peki bu adamlara nasıl güvenecekti...
semih okurunun profil resmi
Gizemli önde, Yasemin'le evden çıktıklarında sokak bomboş ve hava iyice kararmıştı. Evlerden gelen sesler azalmış ancak daha belirginleşmişti. Islak zeminden yansıyan sokak lambalarıyla it yalasa doyar dedirten pis çöp tenekelerine inat etraf gıcır gıcır görünüyordu. Bodrum katları pencerelerinden gelen rutubet kokuları Yasemin'in dimağını okşayarak nerede olduğunu hatırlatıyordu. Gizemli bir anda durup, arkasına dönüp baktı, sonra eskisi gibi yürümeye devam etti. Sanki Yasemin'in arkasında olduğunu kontrol etmekten çok söylemeyi düşündüğü şeyi bir anda söylemekten vazgeçer gibi. Yasemin o sırada bu hareketin kendisini kontrol etmek için olduğunu düşündü. Biteviye binalarla sınırlanmış, üzerinde küçük sıradan dükkanların olduğu bir caddeye ulaştılar. Daha aydınlık caddede Gizemli'yi daha iyi gözleme imkanı olan Yasemin, Adam'ın sağ paçasının sol paçasından daha uzun olduğunu ve yolu süpürmekte olduğunu gördü. Bir an için uyarmak ve düzelttirmek istedi fakat içinden boş vermişliğin 'aman canım'ını çekip takibe devam etti. Akıl Hocası'nı daha az düşünür olmuş yönlendirilme ve iradesini başkasına teslim etmenin rehavetiyle cadde bitimine kadar yürüdüler. Yasemin caddenin bittiğini, yol boyunca izlediği ayaklarının durmasından sonra fark etti. Solunda beliren otomobile Gizemli'nin işaretiyle sağ ön koltuğa bindi, Gizemli de Yasemin'in arkasından otomobile bindi. Alışkanlığın verdiği doğallıkla bakmadan anahtarı kontağa sokup çalıştırdı. Yasemin "nereye?" demek istedi, fakat Gizemli'nin daha önce söylediklerini hatırlayarak sustu.
Beytullah Ömer DUMLU okurunun profil resmi
Dar sokaklarda yavaş yavaş ilerliyorlardı.Şehrin zengin kısmı arkada kalmıştı.Artık gözüne çarpan manzara yalın ayaklı çocuklar ve varoşluklarıydı.Yasemin bir yandan etrafına bakıyor bir yandan da olan biteni anlamaya çalışıyordu.Bir süre sonra derin düşüncelere daldı.Annesini ve babasını hiç tanımamıştı.O daha küçükken bir adam tarafından yetimhaneye bırakılmış ve ismini yetimhane görevlileri vermişti.İçine kapanık olmasına rağmen yaptığı zekice hareketlerden etrafındakilerinin dikkatini çekmiş ve bir süre sonrada hocası tarafından evlatlık alınıp bugünlere gelmişti.Hocası ona güvenmekle birlikte bütün önemli işleri yasemine yaptırıyordu.Bu da o önemli işlerden biri olmalıydı.Önemli olmasa hocasının gölge gibi bir adamla ne işi olabilirdi ki.Bu seferki farklı olacak gibi gözüküyordu.Bu düşüncelere dalmışken araba şehirden uzak ıssız bir deponun önünde durdu.Demekki görüşme bu depo da olacaktı.Gizemli arabandan indi.Arabadan inerken Yaseminin gözü gizemlinin boynundaki dövmeye takıldı.Bu dövmenin aynısını Sicilya'da Badelementi Dontano'nun korumalarında görmüştü.Bu arada Yasemine kendisini takip etmesini işaret etti. Deponun kapısına doğru yöneldiler.İçeride yasemini ne bekliyordu.Gizemli demir ve ağır olan kapıya var gücüyle yüklendi.Kapı gıcırdayarak açıldı.
Bu yorum görüntülenemiyor
mithrandir21 okurunun profil resmi
Hoca camdan dışarı boş boş bakıyor sağ elinin baş parmağı ile sol elinin baş parmağının üzerindeki kurumuş deriyi soymaya çalışırken ara ara sokaktan nadir geçen arabalara da dikkat vermeye çalışıyordu. Ama aslında tüm dikkati Yasemin'den gelmesi gereken ya da büyük istekle beklediği haberdeydi. Yasemin ikinci görevi alıp kendisini aramasının üstünden yaklaşık olarak 9 saat büyük bir stresli bekleyiş ile geçmişti. İlk görevi başarı ile sonuçlandırmış ama ikinci görev Yasemin için gerçekten de ağır mı olmuştu? Gölge ve tayfasını ortadan kaldırma fikrini sadece Yasemin'e verme düşüncesi gerçekten de yanlıştı, Kurt bile bunu duyduğunda Hoca'ya karşı çıkmış en azından bu işi beraber yapmalarını teklif etmişti. Kurta göre sonuçta Yasemin sahaya yeni çıkmış ve infaz üzerine eğitim almak yerine daha çok köstebeklik üzerine eğitim almıştı. Ama Kurt öyle değildi aksine Avrupa ve Türkiye'deki birçok faili meçhul olan veya olmayan duyulan yada duyulmayan infazların arkasında olan gizli isim Kurt bu infaz görevini de almak istemiş ama Kurt'un deşifre olmaması için Hoca kesinlikle bu teklifi reddetmişti. Hoca daha fazla bekleyemeyecek Yasemin'in Gizemli ile beraber Turgay'la buluştukları garaja gidip kontrol edecekti. İşlerin ters gittiği haberini almak için daha fazla beklemenin yersiz olduğunu fark etmiş ve bir an önce esas durumu öğrenmek istiyordu. Kesinlikle öğrencisinin kendisine ihtiyacı vardı. Bu durum ile beraber Hoca uzun bir aradan sonra sahaya inecek eski hünerlerini büyük ihtimal tekrardan sergileyecekti, Hoca sahaya inmeyeli 12 sene olmuş, 12 senedir tüm görevlerini Kurt üstlenip sonuçlandırır olmuştu. Kurt aslında tekrardan yanında olsa çok iyi olurdu ama bu durumda Kurt'tan yardım isteyemezdi onun bu göreve karışmaması gerekiyordu ve tekrardan beyninde aynı düşünce oluştu evet tek başına gidecekti. Hoca imperteks kumaştan olan koltukaltı silah kılıfına berettasını yerleştirip kılıfın kayışlarını hazırladıktan sonra askıdan ceketini alıp sonra daireden dışarı çıktı. 35 DAKİKA SONRA Hoca yaklaşık olarak 4 dakikadır yürüyordu. Toyota'sından erken inmiş etrafı gözetleyerek gelmiş ve şimdi garajın içinde bulunduğu bahçeye arka taraftaki çitten atlayarak girmişti. Hem çitten atlamanın verdiği efor olsun hem de 57 yaşının verdiği yorgunluktan olsun kalp atışları hızlanmış sırtında soğuk soğuk terler birikmeye başlamıştı. Ama hala zinde hala gizli operasyonlarda başarı gösterebilecek tecrübeyi kendisinde olduğunu haklı olarak hissediyordu. Hoca kılıfından berettasını çıkarmış namlusu yeri görecek şekilde yavaş yavaş yürüyordu, garajın camına yaklaşırken olabildiğince sessizce yürümeye çalışıyor bastığı yerlerde herhangi bir ses çıkartabilecek çalı çırpı olup olmadığını kontrol edip her adımını dikkatle ona göre atıyordu hatta bahçede kötü bir beklenmedik karşılaşma olabileceği düşüncesi ile hem hazır olmak hem de metalin birbirine sürtünme sesi çıkmasın diye arabasından inmeden önce berettasının mermisini hazır hale getirmişti. Cama yaklaştı ve sırtını duvara vererek cebinden çıkardığı aynayı camdan içeri tutarak ilk önce etrafı gözetledi ve aynada sırtı dönük olarak gördüğü iki adam anlayamadığı bir işle uğraşıyordu, aynayı aşağı indirip camdan içeri baktığında gördüğü manzara karşısında boğazında büyük bir düğümlenme oluşmuştu. Turgay sigarasını içip garajın içine mavi dumanlarını bırakırken yanındaki tanımadığı adam yere serili brandayı siliyordu, brandanın rengi üzerindeki kan ile görünmez hale gelmiş, brandanın üstünde pıhtılaşmış kan paspas ile silindikçe kendi yeşil rengini göstermeye başlıyordu. Hoca brandanın biraz ilerisinde yerde kanlar içinde yatan Kurt ile Yasemin'in görüntüsü zihninden asla silinmeyecekti. Hem akan kandan hem de görünüşlerinden çektiği eziyeti anlayabiliyordu. Hoca plan yapmak üzere karşısındaki görüntüden kurtulup zihnine odaklanmaya çalışırken ensesine soğuk sert bir metalin değdiğini hissetti ve arkasından o tanıdık sesi duydu. - “Hoş geldin Hoca, her şey buraya kadarmış.” Gölge hiç düşünmeden Hoca’ya cevap hakkı vermeden tetiğe bastı ve insan her ne kadar alışık olsa da kulağı kısa bir süre çınlatan o sesten sonra eli ve garajın camı kan ve kemik parçaları ile kaplanmıştı.
Av. Ahmed Yasir Orman okurunun profil resmi
Gizemli direksiyona, yanına Turgay arkaya da Yasemin oturdu. Yasemin hala ne yaptıklarını çözememişti. Hocasının verdiği çoğu görevde de bu şekilde bilmeden yapardı. Hocasına asla soru sormaz derhal görev neyse yapmaya koyulurdu. Hocası da ona pek bir şey anlatmaz ama yanından da eksik etmezdi. Yasemin de yanında her denileni robot gibi yapardı. Ama bu yaptığı iş diğer işlere benzemiyordu. Daha karmaşık olaylar vardı ve Bu karmaşık durumu Yasemin'i düşünceye sevketmişti. Önde oturduğu Gizemli, dövmesinden dolayı şüphesiz İtalyan mafya adamı Badelementi Dontano'nun adamlarındandı. Yanındaki adam Tugay'ın soyadı ise Dontano idi ama babası İtalyan değil Rustu. Bu soyad benzerlikleri asla tesadüf olamazdı. Ama bir soyadın İtalyan birine ait olması diğer isminde Rus birine ait olması Yasemin'i çıkmaza sokuyordu. Yasemin bu düşüncelerdeyken üçü araba da hiç konuşmamışlar ve Gizemli de hızla yola devam etmişti. Gizemli bir sokağın başında durdu. 15 saniyelik bekleyişten sonra arabanın kapısı açıldı ve Yasemin'ın yanına gözlüklü, çelimsiz 25 yaşlarında biri oturdu. "Abi, her şey tamamdır. Malikanenin sistemine girdim. Şu an içerideki tüm güvenlik kameralarını görebiliyoruz. İstenildiği takirde 5 dakika içerisinde de tüm binanın elektriğini kesebilirim. Elektrik kesildikten sonra jeneratörlerin devreye girme süresi 85 saniye." dedi heyecanlı bir sesle. Turgay:"Tamamdır evlat" dedikten sonra genç hızla arabadan indi. Bu sırada Gizemli'nin telefonu çaldı. Arayan Gölgeydi. Gölge kendinden emin bir şekilde:"Tüm snipercılar gözetimimiz altında. Emir geldiği anda hepsini etkisiz hale getirip yerlerine adamlarımızı geçireceğiz." Yasemin arka koltukta tüm olanları şaşkınlıkla izliyordu. Acaba bu görevin içinde kendi rolü ne olacaktı? Gizemli bu sırada arkasını döndü: "İki sokak ötedeki malikanede bu gece garsonluk yapacaksın. Her şey ayarlandı. Sadece kimliğini göstermen yeterli girişte. İçeri girdiğinde içerideki diğer adamlarımız sana yardımcı olacaktır." Yasemin hiç soru sormadan "Anlaşıldı" diyip arabadan indi. Arabadan inerken de Tugay mırıltılı bir şekilde birilerine saydırıyordu. Yasemin indikten sonra araba hızla yoluna devam etti. Yasemin de tek başına malikaneye doğru ilerlemeye başladı. Sokakta yürürken malikane karşısına çıktı. Kale gibi duvarları vardı. Girişindeki güvenlikçilerin ellerindeki büyük silahlar da Yasemin'in dikkatini çekmişti . Bu güvenliğin bu kadar üst düzey olması bu gece Malikane'de yapılacak gizli bir toplantı yüzündendi. Malikanenin sahipleri Rockefeller ailesinin uşaklığını yapan ve Tugay'ın ailesini öldüren Harun ve Adnan'dı. Yıllar önceki bu cinayetler bu aile sayesinde örtbas edilmişti. Bu gece ise Rockefeller ailesinin soyundan gelen bir kişi Türkiye'ye gizlice gelmiş ve bu malikanede Harun ve Adnan'la gizli bir toplantı yapacaktı. Yasemin ise bu olaylardan habersiz kimliğini girişteki güvenliğe gösterip rahat bir şekilde içeri girdi.
Bu yorum görüntülenemiyor
Ülkü :) okurunun profil resmi
Yasemin '' Nereden tanıdık geliyor bu adam?'' diye düşünüyordu içten içe.Ama aklına adamla ilgili hiçbir an gelmedi.Gölge ayaklandı bir anda ve adamla tokalaştı.Bir şeyler konuşuyorlardı fakat Yasemin şaşkınlığın etkisiyle konuşmanın başını duyamamıştı.Sonra kendini toparladı ve içinden ''Ne yapıyorum ben! Hocam bana bir görev verdi.İlk önce ona odaklanmalıyım.'' dedi.Konuşmaya dikkat kesildi.Gölge bir mekandan bahsediyordu ama Yasemin öyle bir mekanı hiç duymamıştı,hocası bahsetmemişti.''Orada bir görüşme ayarlamak gerek.'' dedi Gölge.Gizemli adam da başıyla onayladı onu.Yasemin içten içe kızmaktaydı kendine,konuşmanın başını dinlemediği için.Artık yapacak bir şey yoktu.Ya hocasının verdiği görevin ne olduğunu bilmeden Gölge'nin yanında kalacaktı ya da bir şekilde bu durumdan kendini kurtarmalıydı.Hemen karar vermeliydi yoksa istemediği şeyler yapmak zorunda kalabilirdi.Gizemli adam çoktan yanlarından uzaklaşmıştı Yasemin bunu dakikalar sonra fark etti..Düşünüyordu o süre zarfında.Ve kararını vermişti artık...
Songül Özcan okurunun profil resmi
Harun ve Adnan arkasında korumalarıyla kendisine ayrılan masalarına doğru yavaş adımlarla ilerliyorlardı. Herkes görevinin bilincinde ve yerinde bekliyordu. Sadece Yasemin ne yapacaktı, neden buradaydı, beyninde onu yiyip bitiren bir çok soru ile etrafına bakmamaya çalışıyordu. Emir bir anda yanında belirmişti Yasemin'in - Bunu düşürdünüz sanırım. dedi ve uzaklaştı. Elinde küçük bir kağıt buldu bir anda Yasemin.. Telaşlı bir şekilde göz ucuyla baktı yazıya... "Olay çıkar." Kağıdı aldı , ağzına attı ve yuttu... Başını kaldırınca kendisine bakan Adnan'in koruması dikkatini çekti. Birden ona doğru yürüdü ve -Bana ahlaksız teklif yapmaya utanmıyor musun? Ne olduğunu anlayamayan koruma tam ağzını açacaktı ki Yasemin avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı... Herkes bu tartışma ve olaya yönelmişti ki Adnan ve Harun'un başına tutulan birer silah ile kendisine gelmişlerdi çok geçmeden silahlar patladı.. Yasemin şaşkınlık içindeydi kolundan birisi tuttu, başını çevirdiğinde ise gördüğü kişi gölgeydi: _Gidiyoruz... Ne olmuştu eve nasıl gelmişti hiç bir şey hatırlamıyordu Yasemin. Başarmıştı hocasına verdiği sözü yerine getirmişti. Kahkalar, içkiler ile büyük bir kutlama yaptılar gölge ve dostları... Yasemin'in birinci görevi tamamlanmıştı...Hocasının verdiği ilk görev mektuptan sonra hayatta kalmayı basarmaktı. İkinci görevi ise ceketinin astarına dikilmişti. Odasına geçen Yasemin astarı açtı ve yazıyı okuduktan sonra bir süre öylece boşluğa baktı... Gölge ve Dostları Ölmeli...
Fatih DOĞANCI okurunun profil resmi
Adamın bakışlarında tuhaf bir olgunluk, karşısındaki kim olursa olsun bütün direncini kırabilecek bir tarif edilemez kuvvet hissetti Yasemin. Garip bir ateş düştü içine ansızın; dünyanın uzak bir köşesinde bir tren garıydı şimdi oturdukları oda, sanki istemeden düştüğü bir yalnızlıkla boğuşurken epeydir, garın uzak ucundan bir adam geldi usulca, tanımadığı kesindi ama yabancı da değildi. Birden değişiverdi her şey; trenler vaktinde geldi hep, yolculuklar hep kavuşmayaydı sanki artık, yolcular hep mutlu..yollar hep bahardı.. göğsünde bir genişlik hissetti, dizlerinde hafiften bir titreme..baktı gözlerinin içine..adını koyamadı epeyce, sonra bildi; bunun adı aşktı...
32 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.