Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bu bilinmeyenin ormanına, düşlerimiz bir parça ışık tutmaktadır. Düşlerin önemi, ilk kez onsekizinci asırda Mesmer adında, yarı şarlatan, yarı bilim adamı olan tuhaf bir kişi tarafından incelenmiş gibi görünmektedir. 1816'da Schubert adındaki Prusyalı bir profesör, 'Düşlerin Simgeselliği' adlı bir kitap yayınladı; bu kitap 'yarım asır' kadar ününü korudu ve okundu. Schubert, düşlerin aslını bilançaltı yoluyla ararken, Freud'un sonraki buluşlarının bir kısmını önceden gördü, fakat onun için temeldeki gerçek "cinsellik" değil, "din" ya da "ilahiyat"tı. Bu öğreti Schubert'ten Hoffmann'a, ondan da Dostoyevski'ye geçti. 'Suç ve Ceza'da Svidrigailov'un sözünü ettiği görüş (bedeninin zayıflığının ruhsal faaliyeti artırdığı için, hasta insanların hayal gördüğü görüşü) bütünüyle Schubert'ten ya da Hoffmann'dan alınmıştır. "Düş" ya da "sayıklama" -uyumakla uyanık olmak arasında bir durumda olmak- Netoçka Neznova'dan İvan Karamazov'a kadar Dostoyevski'nin önemli karakterlerinin birçoğunda görünen bir şeydir ve çoğu kez, tuhaf sezişlerin, önceden bilişlerin kaynağıdır. Dostoyevski'ye göre düş dünyamız, günlük hayatın dış görünüşünün arkasında yatan, akıldışı, anlaşılmaz dünyanın bir parçasıdır.
Sayfa 306 - Yirmiikinci Bölüm, SONSÖZKitabı okudu
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.