ŞİİRİ NASIL YAZARDI?
Evvela planını hazırlardı, plan üzerinde fazla tevakkuf ederdi. Mesela:
O, Ankara’da (Asım) ını ikmale çalışırken ben ve Mehmet Vehbi
Bolak bey ve Abdulgafur Iştın efendi gibi Akif’in çok sevdiği birkaç
arkadaş planının hangi kısmını yazmış olduğunu, hangisini yazacağını
bilirdik. Çünkü: üstat bize planını izah etmişti. Asım bitti, gördük
ki eser planın dillenmiş, şiirleşmiş tam bir tatbikidir. Vakıa, üstat Milli İstiklal marşımızı iki dakika içinde mecliste yazmaya başlayıverdi. Fakat, bütün memleket şairleri kaynaşırken, acaba o,
daha evvelden kendisince zihninde bir plan hazırlamamış mı idi? Onun
ruhu kıpırdamıyor mu idi?
Mehmet Akif planını hazırladıktan sonra eline avuç içi kadar bir
kağıt alır, şiirini ona karalamaya başlardı. Şiiri o kadar kolay yazamazdı.
Çünkü müşkülpesentti. O, minik kâğıt üzerine döktüğü mısralar, kelimeler
üstadın elinden neler çekmezdi! Çok vakit mısraları, beyitleri kâğıtçığına
tam olarak yazardı. Fakat kelimeler üzerindeki tevakkufu fazlaca
idi.
İşte, su gibi okuduğumuz, ruhumuza kana kana, doya doya sindirdiğimiz
o yedi ciltlik ve (6000) bu kadar beyitlik (Safahat) hep o minik
kâğıtlardan meydana gelmiştir.
Rahmetlinin şiirlerindeki selaset, tabiiyet ve samimiyetle o şiirlerin
yazılışındaki bu zorluğu tezat şeklinde görenler bulunabilir. Fakat
hakikat dediğim gibidir ve o aklın ve güzel şiirler Akif’in hayatını yıpratan,
mevcudiyetini sarsan böyle büyük büyük emeklerden doğmuştur.