Aradan bir asır geçtikten sonra, yeni bir emperyalist paylaşım savaşının içinde bulunduğumuz coğrafya ve siyasî yapı üzerinde yine aynı satranç oyunu, aynı argümanlarla, aynı hâkimiyet kavgası, aynı paylaşılacak alanlarla ilgili olduğunda, Enver Paşa’yı ve tarihi konumunu daha da derinden tanımak elzem haline geliyor. Burada önemli olan Enver Paşa’yı sevmek, sevmemek yahut bazı çekirge beyinlilerin yaptıkları gibi tarihi çarpıtıp, olguları hiçe saymak değil, (kaldı ki bu çarpıklığı millete ve tarihe düşmanlığı dile getiremedikleri için Enver Paşa üzerinden yaptıkları aşikârdır) O’nu ve tarihi dönemi anlamlandırmak gerekmektedir. Nasıl ki, yakın geçmişte milliyetçiliği köhne ve köylülüğe özgü bir tepki hareketi görüp, 1990’iarda dünyayı yerinden sarsmasıyla, “milliyetçilik” yeniden keşfedilmişse, bir gün gelip, “Enver Paşa” gerçeğini kabullenmek zorunda da kalacaklardır. Zira, ne milliyetçiliği, ne Enver Paşa’yı ne de Turan fikrini bunca yıllık hakaret, tahkir ve tezyif çabalarına rağmen yok saymakla, yok omamış, yok olmayacaktır.