&.Affetmek mi? Ama hırsızlık bağışlanamayacak tek suç, değil miydi? Bütün günahların anası? Bir insanı
öldürdüğün zaman, bir yaşam çalarsın. Karısını bir kocadan, çocuklarını bir babadan mahrum edersin. yalan
söylediğin zaman, bir insanın gerçeğe ulaşma hakkını çalmış olursun. Aldattığın zaman, bir insanın
doğruluk, adalet hakkını elinden alırsın. Çalmaktan daha büyük bir kötülük yoktur.
&."Bu adama bir şey sormam istiyorum,"
dedi. Kerim'le konuşuyor ama doğruca Rus askere bakıyordu. "Utanma duygusunun nerede olduğunu sor."
İkisi konuştular. "Savaştayız, diyor. Savaşta utanma olmazmış."
"Yanıldığını söyle. Savaş onuru ortadan kaldırmaz. Tam tersine, barış zamanından çok daha fazla onur gerektirir.
&."Zendajji mezara,'" dedi, Yaşam devam ediyor.
&. "Belki haksızlık, ama bazen birkaç günde, hatta tek bir günde olanlar bütün bir ömrün akışını değiştirebiliyor
&.Bir insanı geçmişinden dolayı eleştirmek
bana mı düşmüştü?
&.sonradan bulduğun bir şeyi yitirmek, her zaman daha zordur.
&.Yeniden iyi biri olunabilir, demişti. Bunun bir yolu vardır. Döngüyü kırmanın bir yolu.
&.Burada kaç yetim var?" diye sordu Ferit.
Sığdırabileceğimizden çok daha fazla... en az iki yüz elli," dedi Zaman, omzunun üstünden. "Ama hepsi
yetim değil. Çoğunun babası savaşta ölmüş, anneleri de onlara bakamıyor, çünkü Taliban kadınların
çalışmasına izin vermiyor. Onlar da çocuklan buraya getiriyor." Eliyle havayı süpürür gibi bir hareket yaptı,
kederle ekledi: "Burası sokaktan iyi elbette, ama o kadar da iyi değil. Bu bina oturulmak için yapılmamış ki -
bir halı imalatçısının deposuymuş. Su ısıtma tesisatı bile yok; kuyu da çoktan kurudu." Sesini alçaktı. "Yeni
kuyu açmak için Taîiban'dan defalarca para istedim
tespihlerini yuvarlayıp 'yok' dediler. Para yok." Alayla
güldü.
Bir duvarın dibindeki sıra sıra yatağı gösterdi. "Yeterli karyolamız yok, elimizdeki karyolalara serecek
döşeğimiz de." İki çocuğun çevirdiği ipi atlayan bir kızı gösterdi. "Şu kızı görüyor musunuz? Geçtiğimiz kış,
çocuklar battaniyeleri paylaş-
maak zorunda kaldı. Kızın erkek kardeşi de soğuktan öldü." Yeniden yürümeye başladı. "Son baktığımda, kilerde bir ay zor yetecek pirinçten başka bir şey yoktu; o da bitince, çocuklara kahvaltıda ve akşamlan
ekmekle çaydan başka bir şey veremeyeceğiz." Öğle yemeğine hiç değinmediğini fark ettim.
Durdu, bana döndü. "Burası hiç de korunaklı değil. Yiyecek yok, giysi yok, içecek su yok. Buradaki en bol
şey, çocukluğunu yitirmiş
çocuklar. İşin en acıklı yanı da, bunlar şanslı olanlar. Kapasitemizi kat kat aştık;
her gün bir sürü anneyi geri çevirmek zorunda kalıyorum."
&.Ferit, Peştunistan Meydam'nın birkaç sokak kuzeyinde, işlek bir köşebaşında, hararetli hararetli konuşan iki kişiyi gösterdi. Bir ayağı dizin hemen altından kesilmiş olanı, sağlam ayağının üzerinde
sekiyordu. Elindeki takma bacağı göğsüne bastırmıştı. "Ne yaptıklarını biliyor musun? Bacak için pazarlık
ediyorlar."
"Bacağını mı satıyor?"
Ferit başıyla doğruladı. "Karaborsada çok iyi para
ediyor. Çocuklarını birkaç hafta doyurmana yeter."
&.Meydan'a yakın, küçük bir otelde iki kişilik bir oda tuttum. Resepsiyondaki sıska, gözlüklü erkeğin çevresi
birbirinin eşi siyah elbiseler giymiş, beyaz eşarplar bağlamış üç küçük kızla sarılıydı. Benden yetmiş beş dolar istedi; böyle bir virane için akıl almaz bir fiyata, ama üzerinde durmadım. İnsanları Hawaii'deki yazlık evinin masrafları için kazıklaman başka şeydi, üç çocuğunun karnını doyurmak için kazıklaması, başka...
&.Hangi bir gün kızı eve gelmiş, kocasının onu dövdüğünden yakınmış?" "Hoca bunun üzerine kızı bir güzel pataklamış, sonra da
evine yol amış, ama önce sıkı sıkı tembihlemiş: Kocana de kî, Hoca'yla başa çıkamazsın. Kızını her
dövüşünde, Hoca da senin karını pataklayacak!
(UÇURTMA AVCISI)