“İşte” derdim kendime, “ dünya artık o üzeri kalabalık toprak parçası değil. Dünya işte bu! Zihin. Dünya benim Zihnim! Dünya benim aklım. Hayatsa çöle karışana kadar var. Kendimi gömmemden cesedimin kum tanesine dönüşmesine kadar geçen bekleme süresi. Düşünme süresi. Hayat bu! Düşünmeye ayrılan zaman. Kendimi kumların içine şaplamış şekilde nefes alarak yattığım süre. Hepsi bu. Kum tanesi olana kadar aklımdan geçen her şey. Başka bir şey değil.”