Başka bir zorluk daha vardır ki o da şu sebeple
dir: İnsan, bilim ile tarih zindanından çıkabilir,
tabiat zindanından kurtulabilir; yine bilim aracılığıyla toplumsal esaslara egemen düzenin zindanından çıkabilir. Fakat ne yazık ki kendi zindanından bilim ile kurtulamaz. Çünkü bilenin, alimin kendisi de tutsaktır. Bu bilimin kendisi, bir tutsağın bilimidir. Bunun için bu "kendim'' dediğinde, bunun kendisinde gömülü bulunan özgür ben olduğunu hissetmiyor. [Kendini bir kendi ve mutlak bir insan olarak duyumsuyor. Tabiat, toplum ve tarih zindanından kurtulması gerekiyor ve kurtuluyor, ama anlamsızlık ve boşluğa erişiyor. Burada bir formül sunmak istiyorum: Âdem'in yaratılışının başlangıcından
bugüne kadar, yani insanın varlık sahnesine
çıktığı andan itibaren doğru olan bir
yasa vardır. Insan, maddi hayatında bu yolu kat eder] -sadece ve sadece maddi hayatında-; o yasa da şudur: Insanın önce ihtiyacı vardır. Sonra insan refaha erişir. Daha sonra refah boşluk ve anlamsızlığa, boşluk ve anlamsızlık isyana, isyan ise zahitlik ve öznelcilikle sonuçlanır.
(Sayfa 52-53)