Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

88 syf.
9/10 puan verdi
Ayrılıklar, bekleyişler ve özlemler. Hep bir hareket, hep bir canlılık.
9. Beyoğlu Sahaf Festivali’ndeyim. Maksadım Türk edebiyatı ve dünya edebiyatından klasiklere bakmak. Arada da adını daha önce duyduğum yazarların bende olmayan kitaplarına rastlamak. Öyle de yapıyordum. Heybem gittikçe ağırlaşıyordu. Bir tezgâhta üst üste Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan öykü kitaplarını gördüm. Göz attım. Tarzım değildi ama olsun, alayım dedim. Bir küçük poşete onları da koydurdum. Kızıma verdim. Ben kitap seçerken kızım büyükçe siyah poşet bulmuş kendisine verdiğim bütün küçük poşetleri ona doldurmuştu. Dönmeye karar verdiğimizde jumbo poşetin uç kısımlarını kıvırıp, kızımın “Aman baba dikkat et, belini inciteceksin.” uyarılarını dikkate almadan un çuvalı gibi omzuma attım. Şimdi metrodayız. Oturmak için yer bulmak maksadıyla en uç noktada bekliyoruz trenin gelmesini. Tren geldi, ama yer yok. Fakat bir genç beni görür görmez yer vermesin mi? Kızım biraz tebessümle “Ama baba!” dedi, yüzüme baktı. “Ne var,” dedim. “Gencin içinden gelmiş, genç (!) amcasına yer vermek istemiş.” Ben oturunca yanımdaki diğer genç de kızıma yer verdi. Ona da teşekkür ettim. Derken gelirken elimde olan kitabın zaten son sayfalarındaydım. Onu bitirdim. Baktım kızım bizim un torbasından, pardon kitap poşetimizden Semra Aktunç’un Yalos kitabını çıkarmış. “Güzel mi?” dedim. “İyi, cümleler akıcı. Okunabilir. Ama senin tarzın değil.” dedi. Kızım da tarzımı biliyordu demek ki. Hadi ben neyse de, kızımca da tarzım olmayan kitabı merak ettim. Önce Yalos’un anlamına baktım. Akarsularla denizlere ulaşıp, dalgalarla kıyılara vuran odun parçalarıymış. Sonra da kitaba ismini veren öyküden başladım okumaya. Zoe bir aşk üçgeninde kalıyor. Eleni ve Dimitri evli. Dimitri Zoe’yi seviyor. Zoe de Dimitri’yi. Hikâyenin sonunda Zoe herkeslerden saklanma ve ortadan kaybolma isteğiyle denize doğru yürüyor. Yürüyüş o yürüyüş. “Çok zaman geçti. Bir yalostum artık, incecik dal gibi gövdem, yılankavi, bembeyaz. Denizde kalmak istesem de rüzgâra direnemiyordum. Bir kıyıda buldum kendimi, ıssızdı kıyı, uzandım taşların üstüne, ısındım, sevdim güneşi. Ne kadar yaşar yaloslar bilmiyorum. Pek önemi kalmadı bunun ama hâlâ izleyebiliyorum gövdemi ve ağzımın sımsıkı kapalı olduğunu kederden ve tuzdan. Bu sessiz kıyı böyle midir hep?” Kitap seksen dört sayfa. Şimdi artık kitabın başındayım. Bir oturuşta işte sonundayım. Elimde ne mi kaldı? En çok bir zamanlar parçası olduğum mekânlar kaldı. Kadıköy, Bostancı, Karaköy, Tünel, Beyoğlu, Fatih, Cağaloğlu, Nuruosmaniye tramvay, dolmuş. Güngör Bey’den tarih dersleri. 1950’li yıllar. Geçmişin insanının nazenin halleri. Ayrılıklar, bekleyişler ve özlemler. Hep bir hareket, hep bir canlılık. Durağan bir şey yok. Yabancılaşma da var. Belki alttan alta durum eleştirisi de. Öyküde var’a da yok’a da “Hamdolsun!” diyen Cemnur’un Cem’inin halası iyiydi. Ondan iyisi ise Cemnur’un kundakta bebeğiyle terk edilen Nur’unun yıllar sonra dönen kocası Cem’e karşı takındığı tavırdı. Terk edip giden kocaya elinden geleni arkasına koymak istemezken, oğlu Can’ın babasıyla en azından yakın akraba gibi sohbet etmesine mukabil, hiçbir şey yaşanmamış gibi affetmesi benim için ilginçti. Unutmadan Dayakçı’ya Mektup öyküsü de çok güzeldi. Hele Dayakçı’nın hesap esnasında yüzünün kızarması. Ve sonrasında herkeslere birer çöpte Kemalpaşa ısmarlaması. “Seni hiç unutmadım!” diyen anlatıcının vefası da benim için unutulmazdı.
Yalos
YalosSemra Aktunç · Yapı Kredi Yayınları · 201316 okunma
·
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.