Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Az sonra bu çiçeği daha yakından tanıyabilirdim. Küçük Prens’in gezegeninde her zaman bir sıra yapraklı basit çiçekler bitermiş. Bunlar az yer tutar, kimseyi rahatsız etmezlermiş. Bir sabah çimenler içinde görünüverirler, akşama kaybolurlarmış. Ama bu çiçek günün birinde, nereden geldiği belli olmayan bir tohumdan doğuvermiş. Küçük Prens, öbür bitkilere benzemediği için, gözetlemiş durmuş onu. Sakın yeni bir çeşit baobab olmasın, diyormuş. Ama filiz çok büyümeden, çabucak çiçek vermeğe hazırlanmış. Kocaman bir goncanın bitmesini seyreden Küçük Prens, bundan bir muciza doğacağını sezinliyormuş. Yeşil kabının içinde çiçek boyuna süsleniyor, hazırlığı bir türlü bitmiyor. Renklerini özene bezene seçiyor, yavaş yavaş giyiniyor, yapraklarını bir bir yerleştiriyor. Gelincikler gibi buruşmuş bir elbiseyle meydana çıkmak istemiyor. Bütün güzelliğiyle pırıl pırıl doğmak emelinde. Evet! Çok süsüne düşkündü bu çiçek! Bu yüzden gizli gizli süslenmesi günlerce sürdü. Sonunda bir sabah güneş doğarken, kendini gösterdi. Güzel olmak için bu kadar özenip bezendikten sonra, esneyerek: – Aman, daha uykumu alamadım… Üstüm başım berbat… Yüzüme bakılacak gibi değil… demez mi? Küçük Prens hayranlığını gizleyemedi: – Ne güzelsiniz! dedi. Çiçek inse bir sesle: – Güzelim, değil mi? Hem ben güneşle birlikte doğdum, dedi. Küçük Prens bu çiçeğin pek alçak gönüllü olmadığını anladı, ama o kadar dokunaklı bir hali vardı ki! Çiçek: – Kahvaltı saati gelmiş olacak, dedi. Beni unutmasanız… Küçük Prens utandı, çabucak gitti bir kova taze su getirdi, çiçeğe sundu. Çiçek ilk gününden onu üzmeye başlamıştı! Alıngan, kendini beğenmiş bir çiçekti. Örneğin bir gün döt dikeninden söz açarak, Küçük Prens’e: – Varsın gelsin kaplanlar, demişti, vız gelir pençeleri. Buna karşılık Küçük Prens: – Gezegenimde kaplan yok, hem de kaplanlar ot yemez ki, demişti. Çiçek de yavaşça: – Ben ot değilim, diye cevap vermişti. – Özür dilerim… – Kaplanlardan hiç korkmam, ama hava akımlarından çekinirim. Bir paravanınız yok mu sizin? Küçük Prens de “Hava akımlarından çekinmek, olacak iş mi, bir bitki için?” diye düşündü. “Bu çiçek pek de nazlı.” – Geceleri üstünü bir cam kavanozla örtersiniz. Burası çok soğuk. Hiç iyi yerleşmiş değilsiniz. Benim geldiğim yer… Ama sözünü bitiremedi: O, Küçük Prens’in gezegenine tohum olarak gelmişti. Öbür dünyalardan bir şey görmüş olamazdı. Çiçek, beceriksizce kurduğu bu yalanı tutturamadığı için, utandı. Küçük Prens’i suçlku çıkarmak emeliyle sinirli sinirli: – Hani o paravan diye?… diye sordu. – Gidip getirecektim; ama konuşuyordunuz da… Çiçek daha sert öksürmek için kendini zorladı. Küçükl Prens’e vicdan azabı çektirmek istiyordu. Böylece, Küçük Prens sevgisinden gelme iyi niyete rağmen çiçekten kuşkulanmağa başlamıştı. Tek tük önemsiz sözleri ciddiye almış, üzüm üzüm üzülmüştü. Bir gün bana: “Onu dinlemeseydim keşke, dedi.Çiçekler kulak asmamalı. Onları seyretmeli, koklamalı sadece. Benimki, gezegenime mis gibi kokular saçıyordu. Ama ben tadına varamadım. Şu kaplan meselesine canım sıkılacağına, gülüp geçmeliydim…” Daha da açılarak: “Hiç bir şey anlayamadım,” dedi. Söylediğine değil, yaptığına bakmalıydım. Kokular saçıyor, içimi açıyordu. Ne diye bıraktım gittim onu! Nazlandığı halde beni zevdiğini anlaymalıydım. Çiçeklerin bir günü bir gününe uymaz. Ama ben gençtim, toydum, sevemedim onu.”
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.