Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
Çok mutluyduk, sonra beyaz adam geldi, sonrası mı? Malumunuz!
Tuiavii ismindeki bir kabile reisi, Avrupa'yı gezme fırsatı buluyor. Gördükleri hakkında notlar alıyor ve kabilesine aktarmak için bir konuşma hazırlıyor. Ancak
Erich Scheurmann
Erich Scheurmann
, taslak olarak hazırlanan bu konuşmanın hiç yapılmadığını notları arasına almış, sebebi belirtilmemiş. Kabile tahmin edeceğiniz gibi ilkel bir kabile, yani 1900'lü yıllardaki teknolojiden ve kapitalizmden habersizler. Bu kısım önemli çünkü gerçekte gelişmişlik dediğimiz şey nedir? Gerçekten insanlığın yararına mıdır? Kitabın özü, bu soruları kendimize sormaktır. Yazarın, ön sözde de belirttiği gibi Tuiavii'nin notları, onun bilgisi dışında Almanca'ya çevrilerek kitaplaştırılmış. Almanca'dan dilimize çeviren de
Levent Tayla
Levent Tayla
. Açıklama kısmına "Taylan" şeklinde girilmiş ama sanırım yanlış. Kitaba başlar başlamaz dikkatimi çeken ilk şey, kitabın basit dili oldu. Kitabın edebi yönden herhangi bir değeri var mı acaba diye merak ettim, birkaç önemli soruyu düşünürsek hakkını yemeyelim. Dilinin bu kadar basit olmasının sebeplerinden birisi konuşma sahibinin yerli bir kabile reisi olması, bir diğer sebep de "bestseller" kitaplarda görüldüğü gibi, çoğunluğa ulaşmak olabilir. Kitabın daha başlarındayken dikkatimi çeken ikinci şey ise bir his, "yazılanlar acaba kurgu mu?" hissi. Bu ihtimali gözden geçirmek için kitabı kenara koyup biraz yorumlara baktım ve benim gibi düşünen kişiler olduğunu gördüm. Yazar eğer bize yalan söylüyorsa, ki bundan emin değilim ama, bunun gerçekten biz okurlar için bir önemi var mı? Sonuçta bize anlatmaya çalıştığı bir fikir var ortada, bu bizim için yeterli mi, yoksa değil mi? Yazar, Samoa'daki ilkel toplulukları görüp, yaşadığı toplumu, yani batılıları düşünerek bir öz eleştiri yapsaydı biz okurlar için bir şey değişir miydi? Dönem dönem gündeme gelen minimalizm akımının sebeplerinden birisi bu kitap olabilir. Çünkü bu kabiledekiler ayakkabı, çorap dahi kullanmıyor, hatta çıplak geziyor bile olabilirler, bu yüzden gelişmiş toplumlardaki gibi maddi anlamda hiçbir şeye bağımlı değiller, dolayısıyla özgürler. En azından kitapta bu fikir vurgulanıyor. Elde ettikleri şeylerin, yani yiyecek-içecek, paylaşılması gerektiğini söylüyor kabile reisi, çünkü dünya üzerindeki tüm nimetler aslında onların değil, yaratıcılarının sayesinde var oldu. Tabii ya, sahi biz niye paylaşmıyoruz? Kitabı beğenmedim, çünkü çok yüzeysel, çok fazla tutarsızlıklar, çelişkiler ve anlamsızlıklar barındırıyor. Tüm kitap boyunca ulaşılabilecek yegane şey, birkaç soruyu insanın kendisine sorabilmesi. Bu soruları soracak daha felsefi, daha edebi kitaplar eminim ki var. Sayfa sayısı az olması ve dilinin basit olması sebebiyle okumak vakit kaybı olarak değerlendirilmeyebilir. Ancak beklentinin fazla olmaması gerektiğini söylemem lazım. Benim için kırılma anlarından birisini aktarayım, kabile şefi diyor ki: "Bize, ışığı getireceğinize inandırmıştınız, oysa sizin niyetiniz bizi de kendi karanlığınıza çekmekti!" syf:6 Ancak aynı şef, kendilerinin Hristiyan olduğunu ve Avrupa'lıların kendilerine verdiği/öğrettiği ya da aktardığı tek değerli şeyin bu olduğunu söylüyor. Bu kısımda beni bi gülme aldı. :) İnsanın bir şeylere sahip olmasının başlangıcı kapitalizmle olmuyor, insanlar göçebe hayat sürerken bile bir şeylere sahipti ancak kırılma noktalarından birisi insanlığın yerleşik hayata geçmesi. Ürünlerin artması, bazı depolama tekniklerinin geliştirilmesi, görev paylaşımı gibi... Yani kitabı okuyup, adam doğru söylüyor, mal mülk bunlar hep hikaye bence de bir adaya gidip tüm elbiselerden kurtulup o şekilde yaşamaya başlamak lazım, değilse mutlu falan olamayız diyemedim. Çoğu aklı başında insanın da bu şekilde bir karar vermeyeceğini düşünürsek, çare minimalizm. Gördüğünüz gibi bu konuyu da ispatlamış oldum. :)) Eleştirdiğim kısım eminim ki anlaşılmıştır ancak günümüzde sosyal medya çok kötü ama kullanıyoruz işte ne yaparsın gibi yaklaşımlar çok yaygın olduğu için değinmek istedim. İki yüzlülük mü desem, yalancı bir farkındalık mı desem. Çok kötü şeyler de söylemek istemiyorum kendim de sık sık bu hataya düştüğüm için. :) Sistem, içinden çıkılması zor olan bir çarklar bütünü, bizler de içerisinde doğduğumuz bu sistemin yakıtıyız.
Göğü Delen Adam
Göğü Delen AdamErich Scheurmann · Ayrıntı Yayınları · 202013,9bin okunma
·
39 görüntüleme
Gülce okurunun profil resmi
Güzel inceleme olmuş @sc. Marlo Morgan'ın "Bir Çift Yürek"isimli kitabı var çok benzer konulu, okuduğum yıllarda çok beğenmiştim ben. Ayrıca anlatılanlar gerçek mi acaba düşüncen de bana Henri Charriere nin Kelebek adlı romanını hatırlattı. Her ikisi de yaşanan gerçeklerden yola çıkılarak yazılmış kitaplar. Okumadıysan ikisini de tavsiye ederim, güzel kitaplardır. Son cümlen de şunu hatırlattı.. şaka şaka.. :)) Son iki cümlene fazlasıyla katılıyorum.
Semih okurunun profil resmi
Teşekkürler, ikisini de okumamışım. "Bir çift yürek" kitabı okunacaklar listemde çürüyormuş, artık hangisini ekledim hangisini eklemedim hatırlayamıyorum, çığırından çıkmış. :) Birazcık aç gözlü bir yaklaşım benimsemişim, bir kitaptan bir şey olmaz diyerek "Kelebek" kitabını da ekledim. Kötü alışkanlıklar hep böyle böyle gelişiyor demek ki!
Gülce okurunun profil resmi
Bu aç gözlülük herkeste var bence @sc. E-kitap okuyucular çıkmadan önce biraz daha az ölümcüldü ama e kitap olarak kaydetmek tam bir hastalık gerçekten. Önceleri çok vicdan azabı duyuyordum az kaydediyordum veya satın alıyordum. Şimdi ohooo battı balık yan gider hiç affetmiyorum. Sadece çok beğendiysem okuduğum e kitabı, bir teşekkür bir minnet borcu diye satın alıyorum. Biz ne yapalım, düzen böyle :))
Semih okurunun profil resmi
arşivcilik :)) ben genelde ismi bir yere not edip, okuyacağım zaman karar veriyorum ama önceden bulduğum A'dan Z'ye kaynaklar var tabii. :))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.