Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

168 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
BENİM MİNİK DEV KADIN'IM
Kitabımız Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözü ile başlıyor: "Biz daima hakikati arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cür'et gösteren adamlar olmalıyız." Hakikat dediğimiz ancak bilim ile, araştırma ile, düşünceler üreterek ilerleme yolu ile elde edilir. Muazzez İlmiye Çığ da tıpkı Ata'mızın açtığı bu yolda ilerleyen, ülkemizin en kıymetli bilim insanlarından biridir. Hem Sumeroloji alanındaki çalışmaları hem de bu çalışmaları kaleme alarak halka ulaştırması bakımından Türkiye'nin en önemli sumeroloğudur. Muazzez hocanın Sumer tarihine sağladığı katkıların yanı sıra üzerinde fazlaca durduğu bir konu vardır ki o da Türkler ile Sumerlerin bağlantılı olma ihtimalleridir. Bu konuda yazmış olduğu
Sumerliler Türklerin Bir Koludur
Sumerliler Türklerin Bir Koludur
adlı kitabında Türkler ile Sumerlerin kültür ve uygarlık alanındaki benzerlikleri ile dil yapılarındaki benzerlikler ve hatta aynılıklar üzerine fazlaca araştırma sunmuştur. Bu kitapta da yine aynı şekilde Tufan efsanesinin hem Sumerlerde hem de Türklerdeki versiyonlarını aktarmıştır. Kitap daha önce bu alanda hiç okuma yapmayanlar için ilk başta Sumerliler'e ait çok kısa bilgi verdikten sonra tufan öykülerine geçiyor. İlk olarak Tevrat'ta bu öykünün geçtiği bölüm verilmiştir. Tufan öyküsü burada oldukça detaylı bir şekilde hikâyelenmiş. İnsanların zorbalıklarına dayanamayıp onları yarattığına pişman olan yüreği acı dolu Tanrı onları yok etmeye karar verir. Bu kararını çok sevdiği Nuh'a bildirir. Bir gemi yapmasını tarif eder ve içine hayvan türleri ile ailesini almasını öğütler. Ardından 40 gün 40 gece süren tufanı meydana getirir. Tufan sonrası kurtulan Nuh Tanrıya kurban keser ve Tanrı bir daha tufan yapmayacağına dair bulutu ve yayı (gökkuşağı) üzerine yemin eder. Fakat hikaye kendi içinde zamansal öğeler bakımından tutarsızlıklar içermektedir. Bu da bana göre Tevrat'ta zaman içerisindeki değişimlere örnek olabilir. Sonrasında Kur'an'da geçen birkaç tufan ve Nuh ayetleri verilmiştir. Ayetler bilindiği gibi farklı surelerde dağınık halde yer almaktadır. Yalnız burada dikkat çeken nokta hikayenin bütünü ile alakalı değil, daha çok toplumun sapkınlığı ve Nuh'un da bu durumda çaresiz kalışı ile Tanrı'nın müdahalesinin gelmesi ile alakalıdır. Kur'an'da Allah'ın yapacağı tufanı Nuh'a bildirmesi, gemi yaparak tüm hayvanlardan birer çifti ve kendisine inananları gemiye alması, şiddetli bir tufan ile tüm insanların boğulması anlatılmıştır. Tufan olayı Tevrat'taki kadar detaylı şekilde Kuran'da yer almamaktadır. Kur'an daha ziyade, sonraki toplumların geçmişteki bu olaydan ibret alarak toplumsal ilişkilerini, inançlarını, davranışlarını buna göre düzenlemesini öğütleme yoluna gitmektedir. Daha sonra Mezopotamya'daki tufan öykülerine sıra geliyor. İlk olarak Yeni Babil'de yazılan destandan bahsedelim. Herkesçe bilinen Gilgameş destanının bir bölümünde bu Tufan ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Ölümsüzlüğü arayan Gilgameş bunun yolunu öğrenmek için yeryüzündeki tek ölümsüz olan Utnapiştim'i bulmak için çeşitli serüvenler yaşar. Onu bulduktan sonra ise bunun insanları bir tufanda yok eden tanrılar tarafından yalnızca Utnapiştim'e (anlamı, yaşamı buldu) verildiğini öğrenir. Destana göre tanrılar insanları tufanda yok etmek için mecliste karar alır fakat neden yok etmek istediklerine dair bir bilgi yoktur. Tanrı Ea bu durumu Utnapiştim'e rüya aracılığı ile aktarır. Ona kendini kurtarması için yapması gereken geminin nasıl ve hangi ölçülerde olacağını ve o gemiye bütün canlılardan alması gerektiğini öğütler. Tabletlerde geminin yapımı ve bu esnada işçilere ne tür imkanlar sunulduğu detaylıca anlatılmıştır. Tufan sonrası Utnapiştim ve karısına Tanrı Enlil tarafından ölümsüzlük verilir. Bu hikaye ile Tevrat'taki Tufan hikayesi arasında iki benzer kısım dikkatimi çekti. Birincisi tufan sona erdikten sonra karaya çıkma kararı vermek için üç defa farklı türlerde kuşun doğaya salınarak geri dönüp dönmediğinin kontrol edilmesi, ikincisi ise tanrının/tanrıların bu tufandan daha sonra pişman olarak bir daha tufan yapmama kararı alması. Bu tarz bir bilgi Kur'an'da yer almıyor. İslamdaki Tanrı diğer dinlerdeki tanrılar gibi pişmanlık, üzüntü, kararsızlık, kıskançlık gibi duygulara sahip degildir, haliyle de İslam'a göre bu olaydan Allah'ın pişman olması şöyle dursun; tam tersi, toplumların bu olaylardan ders alması ve kendi sapkın hareketlerinden pişmanlık duyması gerekmektedir. Bir diğer önemli husus ise ölümsüzlük olayıdır. Tevrat'ta tufan sonrası Nuh'un ölümsüzlüğünden bahsedilmezken Kur'an'da kendisine 950 yıl daha ömür verildiği yazar. Utnapiştim'in sahip olduğu ölümsüzlük anlayışı ile bu denli uzun bir yaşam yakın anlamlı sayılabilir. Bir de Eski Babil'deki Tufan efsanesine bakalım. Buna göre insanların çoğalmasından ve yaptıkları gürültüden rahatsız olan tanrılar onlara belirli zamanlarda salgın hastalıklar, kuraklıklar, açlıklar vs göndererek onları öldürüyor ve azalmalarını sağlıyor. Fakat insanlar çoğalmaya ve gürültüye devam ediyor. En sonunda tanrılar tufan yaratarak buna bir son vermeye karar veriyor. Burada yine tanrı Enki bu kez ismi Atrahasis olan kişiye tufanı bildiriyor ve yapacağı gemiyi tarif ediyor. Geminin yapımı ve halkın çalışmaları destanda anlatılıyor. Diğer destanlarda olduğu gibi tufanın büyüklüğü tanrıları yine korkutup pişman ediyor ve sunulan kurbanlar sonucunda tanrılar sakinleşiyor. Bu destanda, tabletler çok kırıklı olduğu için tufandan nasıl kurtuldukları, karaya nasıl çıktıkları ve Atrahasis'in ölümsüzlük alıp almadığı okunamıyor. Bu üç destanda benzer nokta ise şudur: Tevrat'ta pişman olan tanrı bir daha böyle bir tufan yaratmayacağına dair yay ve bulut yani gökkuşağı üzerine yemin ediyor. Yeni Babil efsanesinde Doğum Tanrıçası Beletili, Eski babil efsanesinde yine doğum tanrıçası Nintu boyunlarındaki Lapis Lazuli (lacivert taş) üzerine yemin ederek pişmanlıklarını ve üzüntülerini belirtiyor. Bu efsanelerdeki tanrılar görüldüğü gibi öfkesine kapılıp afetler yaratabiliyor fakat sonrasında bundan pişmanlık ve üzüntü duyabiliyor. Bu bağlamda buralardaki tanrılar tıpkı insanlar gibi duygusal yapıya sahipler. Şimdi gelelim Sumerlere. Maalesef ki Sumerlerdeki tufan efsanesi ile ilgili tabletler çok kırıklı olduğu için detaylı bilgi elde edilemiyor fakat okunduğu kadarıyla burada da tanrıların bir tufan yaratacağını farklı fikirdeki bir tanrı Kral Ziusudra'ya bildiriyor (anlamı, yaşam günleri uzun olan) Oluşan tufanın büyüklüğü, 7 gün 7 gece sürüyor, sonrasında yine tanrılara kurbanların sunulduğu ve nihayetinde kral Ziusudra'ya tanrılar gibi ölümsüz bir yaşam verildiği anlatılıyor. Yazılı kaynaklara sahip en eski uygarlık Sumerler olduğuna göre tufan efsanesinin, her ne kadar detaylı anlatımına sahip olunmasa da, bu uygarlıktan doğduğu düşünülebilir. Tabletler çözülene kadar tufan olayının sadece semavi dinlerde anlatıldığı sanılmaktaydı. Fakat bilim yol açtıkça, daha eski tarihler aydınlandıkça gerçekler farklı yönde şekillenmeye başladı. Bunun en güzel örneklerinden biri de işte bu Tufan efsanesidir. Tüm bunların dışında benzer hikaye Batı'da Yunan efsanelerinde de vardır. Buna göre günahkar insanlara kızan Zeus bir tufanla onları yok etmeye karar verir. Tanrı Prometheus oğlu Deukalion'a bu kararı bildirir ve ona kurtulması için bir tekne yapmasını önerir. Zeus ile Poseidon tufanı birlikte yaparlar. Deukalion ile karısı kurtulur ve sonra Zeus'tan yeni insanlar yaratmasını isterler. Zeus kabul eder ve insanlar tekrar çoğalır. Görüldüğü gibi efsanelerin varlığı sadece doğu ile sınırlı değildir. Gelelim birtakım bilimsel görüşlere. Bazı bilim insanları son buzul çağında eriyen buzulların Ege ve Marmara denizlerinin sularını yükselterek Karadenize taşmasını; bir kısmı ise Dicle ve Fırat nehirlerinin sularının taşması ile oluşan afeti tufan olarak nitelendiriyor. Bunun dışında bir de Türkler ile Sumerlerin bağlantılı olduğunu düşündüren olaylar vardır. Bu görüşe göre, Türkistan'da 20 bin yıl önce Türkler yaşıyordu. Ve bu bölge irili ufaklı göllerle kaplıydı. 12 bin yıllarında buzulların erimesi ile oluşan su taşkınları Aral ve Hazar Denizlerinden Karadeniz'e ve Anadolu'ya kadar yayıldı ve bu bölge insanlarından kurtulanlar da göç etti. Mağara resimleri ve arkeolojik buluntular bunları kanıtlar niteliktedir. Bu göç edenlerin Sumerler olduğu tufan efsanesine bakılarak yorumlanmaktadır. Zira bu tarz afetler böyle efsaneleri üretmek için oldukça elverişli görünüyor. Şimdi bir de Türk efsanelerindeki benzerliklere bakalım. Muazzez hocanın üzerinde en çok durulmasını istediği konu budur. Çünkü o da Atatürk gibi, Sumerler ve Türklerin aynı koldan geldiğine inanmaktadır. Türkmenlerde tufan olacağı bilgisi bir keçi tarafından insanlara bildiriliyor. Kuvvetli doğal afetler peş peşe geliyor, 7 gün 7 gece sürüyor, 7 kardeş gemi yapıp hayvanlardan birer çift alıyor, tufanın bitip bitmediği de doğaya kuş türlerinden üçer defa salınarak anlaşılıyor. Altaylarda ise, tanrı iyi kalpli Nama adındaki bir erkeğe tufanı haber veriyor. Nama üç oğluna bir sandık yapmasını söylüyor ve ölçülerini belirtiyor. Ardından tufan şiddetle kopuyor. 7 gün 7 gece sürüyor. Sandığa çeşitli hayvanlar alınıyor. Tufanın bitip bitmediği de doğaya dört defa farklı türde kuşlar salınarak anlaşılıyor. Sonrasında insanlar çoğalıyor ve Nama da oğlunu alarak göğe çıkıyor ve yıldız kümesine dönüşüyor. Yani o da ölümsüz oluyor. Kazaklarda ise insanların işledikleri günahlar yüzünden bölgeyi su basıyor. Nuh bir gemi yaparak halktan bazı insanları ve hayvanlardan birer çifti alarak kurtuluyor ve tufan 7 gün 7 gece sürüyor, en nihayetinde de Cudi Dağı'na oturuyor. Bunlara göre, tüm efsanelerdeki ortak noktalar; tanrının/tanrıların insanlara kızması ve cezalandırma kararı, bu kararın içlerinden değerli bir kişiye bildirilmesi, yeri göğü kaplayan sular, fırtına, tufan, kurtuluşun bir gemi ile gerçekleşmesi, karı kocanın kurtulması ve uzun yıllar yaşama ya da ölümsüzlük hakkı kazanması şeklindedir. Benim görüşüme göre bu kadar fazla benzerlik uygarlıklar arası kültürel etkileşimi, destanların toplumlar için fazlasıyla ilgi çekici ya da korkutucu olmasını, bu korkutuculuk sayesinde de ders çıkarma eğilimini ortaya koyuyor. Efsaneler ile ilgili anlatımlar burada bitiyor. Karşılaştırma yapılabilmesi adına destanlardan uzunca bahsetmek istedim. Çünkü bu konuda pek çoğumuz bilgi sahibi değiliz. Bu sayede bu konularda ilgi uyandırmak isteyen Muazzez hocaya bir nebze katkı sağlamayı amaçladım. Kitabın devamında ise, yine Türk-Sumer bağlarını ispatlamak adına farklı bilgiler sunulmuştur. Sonraki bölümlerde Sumerlilerdeki yer adları ile Orta Asya ve Anadolu'daki yer adları arasındaki benzerlikler verilmiştir. Türkistan, Mezopotamya ve Anadolu'da aynı ve benzer adlar vardır. Çeşitli bilim insanlarının yaptığı araştırmalardan örnekler vererek Türk dili ile Sumer dili arasında benzerlikler olduğu belirtilmiş ve yine kelimelerden örnekler sunulmuştur. Dede Korkut Destanları ile Gilgameş Destanı arasındaki pek çok benzerlik de yine örneklerle anlatılmıştır. Son olarak Sumer ve Türk efsanelerindeki diğer benzerliklere yer verilmiştir. Örneğin yeryüzünün ve insanın yaratılışı, yeraltı ve cennet ırmakları, güçlü kuş ve kartal motifleri, büyük hayat ağacı motifi, yılan motifi, kutsal 7 rakamı, kağanların ve kralların gücünün Tanrı tarafından verildiği inancı, dağların kutsal sayılması, Tanrıça İnanna'nın evlilik olayları ile Tanrıça Acun'unki arasındaki benzerlikler, İnanna ve kocası Dumuzi'nin bahar ayında yeryüzünde birleşerek bolluk bereketi getirmesi ile Hıdırellez bayramı ya da Oğuz Han Günü arasındaki benzer motifler gibi. Fakat benim en çok ilgimi çeken benzerlik; Türklerin de Sumerlerin de zaman kavramını, Tufandan Önce ve Tufandan Sonra diye ikiye ayırmış olmalarıdır. Tüm bunların ışığında ve kendimizce yapacağımız geniş çaplı araştırmalar ile Ata'mızın istediği gibi hakikatlere ulaşabilir, öncelikle yaşadığımız toplumun sonrasında ise etkileşimde bulunduğumuz diger toplumların gelişimine fayda sağlayabiliriz. Uygarlıklar doğar, gelişir ve yok olur. Fakat gelişim dur durak bilmeden yoluna devam eder diyerek incelemeyi sonlandırıyorum. Ve her ne kadar beni duymasa da Muazzez Hoca'ya çok ama çok teşekkür ediyorum. Sonsuz olsun benim Minik Dev Kadın'ım...
Sumerlilerde Tufan Tufan'da Türkler
Sumerlilerde Tufan Tufan'da TürklerMuazzez İlmiye Çığ · kaynak yayınları · 2008314 okunma
··
375 görüntüleme
Murat Ç okurunun profil resmi
Okumak başka, okuduğunu anlamak başka, okuduğunu anlayıp karşı tarafa bunu aktarabilmek bambaşkadır. :) Bunu yapabildiğin için öncelikle teşekkür ederim. Muazzez İlmiye Çığ, tablet denilince akla gelen ilk insanlardandır. Cumhuriyet'in en güzel projelerinden biridir kendisi ve bunu layığıyla yerine getirmiştir, daha uzun yaşaması dileğiyle. Nasıl ki, Avrupa'daki binyılcılar, üstün Aryan ırkçılar, beyaz, mavi gözlü gözlü, sarışın, uzun boylu insanların peşine düşmüş ve işte Avrupa bu ırk ile tüm insanlardan üstündür demiş, o yıllar zaten bunun üzerinde durulduğu üzere Mustafa Kemal'de Hitit ve Sümerliler üzerinden aynısını Türkler için yapmıştır, tabii bilimin ışığında... Öncelikle bilimin huzurunda Avrupalı bilimadamları Avrupa'nın medeniyetin beşiği olduğunu kanıtlayamadılar, çünkü öyle bir bilgi veya tarihi eser bulunamadı. Beyaz ırkın üstün olduğunu da kanıtlayamadılar, çünkü öyle bir üstünlük yok. Ülkemizde bu işlere Cumhuriyetin ilk dönemleri çok fazla önem verilmiştir ama günümüzde aynı önem verilmemektedir. Kazılarımızın çoğu yabancıların eline verilmektedir. Bir ülkenin kendi toprağındaki kültür, başkasının insiyatifine bırakılamaz, bırakılmamalı. Bu konuya devletin eğilimi ne kadar azsa, bu işte gelecek görmeyip bu daldan uzaklaşan kişi sayısı da o kadar fazladır. Mustafa Kemal bu topraklardaki medeniyetin, Batı'dan daha değerli bir kültür mirası olduğunu biliyordu, aynı dönemde onun fikirleriyle örtüşen yerli ve yabancı birçok bilimadı var. Zaten bulunan son kazılar yine burayı, yani Anadoluyu işaret etmektedir. Uzun mu yazım? :)) Okurların ilgisi çok çekmiyor bu konular, umarım daha fazla kişinin dikkatini çeker. Muazzez İlmiye Çığ'ın değerini hala anlayamadık, muhtemelen ölümünü bekliyoruz.
Ecem okurunun profil resmi
Sözlerin ve katkıların için cok teşekkür ederim Murat. Uzun değil kısa olmuş zira bu konudaki muzdariplik bu kadarla bile anlatılamaz. Ben de şunları ekleyeyim. Muazzez Hoca'nın yeri her ne kadar anlaşılmasa da hem bu ülkede hem de bende çok çok ayrıdır. Dediğin gibi Muazzez hocanın yol göstericisi ışığı her daim Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Bilime sağladığı katma değer insanlık için çok önemli evet ama kıymeti bilinmiş olsa ulusumuz için daha büyük olacaktır. Bir yandan Muazzez hoca gençlerden çok büyük umudum var derken öte yandan kıymetsizleştirilen bu alana ve de Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nun amacından tamamiyle uzaklaştırılmış olmasına çok içerler ve tepki verir. Sanırım bir şeyleri yeniden ayağa kaldırmak için bu iki kurumu asıl amacına, yani Türk kültür varlığının dil ve tarih alanında esaslı araştırmalarına yeniden yönlendirmek gerekir. Tekrardan teşekkür ediyorum yorumuna ve umarım bu temennilerimiz gerçek olur diyorum😊
Kaan okurunun profil resmi
Zevkle okudum, detaylı güzel bir inceleme olmuş Ecem, emeğine sağlık.☺ Sümerlerle ilgili geçen sene birkaç okumam olmuştu hatta Gılgamış'in hikayesi çok hoşuma gitmişti lakin Utnapiştim adının anlamını bilmiyordum, onu da öğrenmiş oldum inceleme sayesinde. Sadece bu adı değil Tufan olayınin/mitinin farklı uygarlıklarda nasıl geçtiğini karşılaştırilmali olarak okuma fırsatı da bulmuş oldum. Teşekkür ederim bu nedenle. Bununla birlikte tufan olayı hakkında senin yorumuna katılıyorum. Sümer- Türk karşılaştırmasinda ele alınan ağaç, yılan, dağ motifleri, kutsal sayı 7 unsurları farklı bölgelerdeki farklı uygarlıklarda ortak olan unsurlar. Mesela neredeyse tüm topluluklarda kutsal bir dağ vardır. Bunun temel nedeni, Tanrıya -ilk başta her topluluk neredeyse göksel ama uzak bir Tanrı(deistik diyebiliriz- en yakın yer olmasi yeryüzünde. Türkler eskiden mezarlarıni dağların tepelerine yapmaya çalışırlarmis. Ağaç motifi, genelde dünyanın merkezinde bir kutsal ağaç bulunur ve kökleri yeri dalları göğe doğru tutunur. Ayrıca doğayı temsil eder, haliyle yaşamı da. Yılan motifi, her ne kadar Ortadoğu dinlerinde Havva'yi kandiran ve akabinde de Adem'in ayartilmasina neden olan 'kötü' karakter olsa da aslında birçok uygarlıkta yeniden doğuşu, yaşamın döngüsel olmasını, yenilenmeyi ve sağlığı temsil eder. Nitekim tıbbın simgesi de bir çubuğun etrafında dolanmis bir yilandir. Ayrıca Nietzsche de bengi dönüş felsefesini Böyle Söyledi Zerdüşt eserinde yilanla simgeler. Bunların en büyük nedeni ise yılanın deri değiştirmesi, toprak altına girip çıkmasıdir. Kartal veya Şahin gibi güçlü kuşlar da keza gökyüzüne yakın olmaları nedeniyle önemli diye biliyorum. Nietzsche'nin Zerdüşt'unun diğer gözde hayvanı da kartaldir. Bu da muhtemelen üstinsanı temsil ediyor. Ayrıca Selçukluklular kartalı simge olarak kullanmış ama öte yandan da ABD için de Roma İmparatorluğu için de simgedir. Hatta komplo teorisi hastası seven insanlar, Yüzüklerin Efendisi serisinin son sahnelerinde Frodo ile Sam'i kurtarmaya gelen ve genel olarak da hikayede zor zamanda yardıma gelen kartallarin da bunu temsil ettiğini söylerler. 7'nin anlamı da genel olarak sanırım Ay'ın döngüsü ile alakaliydi, tam animsayamadim ama Ay'ın da döngüselligi insanları oldukça fazla etkilemiş. İnsanlar Ay'ın periyodik olarak şeklinin degismesinin ve giderek karanlığa burunup en sonunda tekrar ortaya çıkmasını kendi yaşamları için bir umut olarak görmüşler yani biz de Ay gibi ölümsüz olabiliriz diye düşünmüşler hatta buradan da ahiret inancı fikrini dogurmuslar. Tabi ahiret inancı fikrinin dogurmalarinin başka nedenleri de vardır. Sözün kısası -pek kısa olmadı ama- bu ve benzeri motifler üzerinden Türklerle Sümerler aynı kavim ya da akraba kavim bağlantısı kurmak bence biraz zor. Çünkü aynı motifler üzerinden bütün veya birçok ulus, halk da Sümerlerle aynı bağlantıyı kurabilir. Ancak yazı dili arasındaki benzerlik benim daha çok dikkatimi çekti. O nokta üzerinden kurulabilecek güçlü bir bağlantı bu tezi kuvvetlendirebilir. Son olarak da Atatürk'ün bu sözünü bilmiyordum, sanırım yine bu kitabı okurken bir yorumda yazmistin, orada ilk defa görmüştüm ve cok hosuma gitmişti. Evet, "... hakikati ifadeye cüret eden kimseler" olmalıyız ama tabi her zaman olamiyoruz, ülkemizin içindeki şartları, kendi çeşitli sorunlarimiz ve sartlarimiz buna mani oluyor. Ama olabildiğince Atatürk'ün bu haklı sözünü yerine getirmeliyiz.
Ecem okurunun profil resmi
Begenmene ve fayda saglamana cok sevindim Kaan. Eklemelerin için de ayrıca teşekkür ederim ozellikle yedi rakamini merak ediyordum. Ay döngüsünü hiç duymadim iyi ki sözün kısa olmamış😄. Aslında dediğin gibi motifler pek cok uygarlikta benzerlikler gösterir ama her türlü benzerliği degerlendirme taraftarı muazzez hoca.
Sumerliler Türklerin Bir Koludur
Sumerliler Türklerin Bir Koludur
kitabında dil konusuna cok uzunca yer verilmiş. Yaklasik 300 kelime köken olarak aynı bulunmuş ve bu çalışmaları pek cok bilim insani ki bunlarin çoğu türk degil ortaya çıkarmış. Muazzez hoca da elinden geldiğince eklemeler ve baglamlar bulmaya çalışmış. Bu konuda ben de sana katılıyorum. Kültürel benzerlikler cok onemli evet ama dil benzerliği cok daha önemli.
Adem okurunun profil resmi
Okumadan önce beğenip paylaştım çünkü güzel bir inceleme olacağını biliyordum :) Çok ayrıntılı bir inceleme olmuş eline sağlık, Tufan konusu çok önemli bana göre yani binlerce yıl önce yaşanan bir olayın semavi dinlerin tutunma alanı olmaktan çıkması dini anlamda bir boşluk bir şüphe yaratıyor sanki kutsal kitaplarda yazılanın öncesi yokmuş gibi geliyor insanlara, Nuh tufanı ile ilgili bulunan tabletlerin 19. Yüzyılda İngiltere'de bir konferansta açıklanması ile yeni bir dönem başladı bence yani en azından içinde bir şüphe olan insanlara güzel bir dayanak oldu Nuh tufanının Kutsal kitaplardan çok önce yazılı bir halde bulunması. Muazzez ilmiye Çığ'ın kalemine de hayranım onu okurken zamansal bir yolculuğa gittiğimi hissediyorum :)
Ecem okurunun profil resmi
Hangisine teşekkür etsem cümlelerinin bilemedim Adem😄 begenmene çok sevindim ama en çok da bilimin ışığına güvenen insanların çevremde olmasına seviniyorum. Çok teşekkürler yorumun için. Ve evet Muazzez Hoca bu ülkenin en büyük degerlerinden. İyi ki var.
2 sonraki yanıtı göster
Hakan okurunun profil resmi
Elinize sağlık incelemeniz çok ayrıntılı hiçbir şüpheye yer bırakmıyor emeğiniz için teşekkür ederim. Kitaba inceleme yazmaya karar vermeniz beni ayrıca sevindirdi. İncelemenizi okuduktan sonra kitap daha fazla ilgimi çekti (gerçi Muazzez hocanın tüm kitapları ilgimi çekmiştir). Kitabı mutlaka okuyacağım
Ecem okurunun profil resmi
Tesekkur ederim hakan bey cok sevindim begenmenize. Aslında yazma niyetim yoktu biraz da sizin isteğiniz uzerine yazdım doğrusu. Faydali olduysa ne mutlu bana. Elbette siz de keyifle okuyacaksiniz😊
2 sonraki yanıtı göster
——aysun —— okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş. Keyifle ve ilgiyle okudum. Muazzez İlmiye Çığ da takdir edip hayranlık beslediğim , hep okumak isteyip aklımın /kalbimin bir köşesinde sıra bekleyenlerdendir. Ayrıntılı karşılaştırmalar için çok teşekkür ederim . Ben gibi isteyip henüz okuyamayanlar için çok faydalı olmuş . 🙏
Ecem okurunun profil resmi
Begenmenize ve faydali olmasina cok sevindim, dediginiz gibi Muazzez Hoca gibi bir değer daha çok ön plana çıkmalı, yitirilmemeli. Umarım en kısa zamanda keyifle okursunuz siz de😊
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.