"Bir insan ne kadar bilge olursa olsun," dedi, "gençliğinin bir döneminde, mutlaka, hatırlamaktan hoşlanmadığı, yok olmasını isteyeceği sözler söylemiş, hatta bir yaşam tarzı benimsemiştir. Ama bundan ötürü kesinlikle pişmanlık duymamalıdır; çünkü (bilgeliğin mümkün olduğu ölçüde) bilgeliğe ulaştığından emin olabilmesi için, bu son safhadan önceki bütün gülünç veya iğrenç aşamalardan geçmiş olması gerekir. Ortaokul çağından itibaren öğretmenlerinden zihin soyluluğunu, manevi zarafeti öğrenen bazı gençler var, seçkin kimselerin çocukları ve torunları var, biliyorum. Onların, belki hayatlarından kesip atacakları hiçbir şey yoktur; her söylediklerini yayınlayabilir, altına imza atabilirler; ne var ki bunlar yoksul zihinlerdir, liberal muhafazakârların güçsüz torunlarıdırlar, bilgelikleri olumsuz ve kısırdır. Bilgelik dışarıdan alınmaz; onu, bizim adımıza kimsenin katedemeyeceği bir mesafeyi aştıktan sonra, kendimiz bulmak zorundayızdır; çünkü bilgelik, olaylara, dünyaya bir bakış açısıdır. Hayran olduğunuz hayatlar, soylu bulduğunuz tavırlar, ailenin babası veya öğretmen tarafından tanzim edilmemiştir; çok farklı başlangıçları olmuştur; etraflarında hüküm süren kötülük ve bayağılıktan etkilenmişlerdir. Bir mücadeleyi ve zaferi temsil ederler. Gençlik dönemindeki bir halimizin suretinin tanınmaz olmasını, ne olursa olsun, hoşa gitmemesini anlıyorum. Bununla birlikte, inkâr edilmemesi gerekir; çünkü gerçekten yaşadığımıza, hayatın ve zihnin yasalarına uygun şekilde, hayatın, eğer ressamsak atölye hayatının ve sanatçı çevrelerinin sıradan unsurlarından, onları aşan bir şey çıkardığımıza dair bir kanıttır."