Eşcinselliğin, hem bedene hem de insan psikolojisine büyük zararlar verdiğini
gördük. Peki, böyle bir hayat tarzının küresel bir hareket olarak bazı medya organları,
akademik çevreler, sınır tanımayan “kulüp’ler ve politik yandaşları tarafından dünyaya
normallik ve insan hakları olarak empoze edilmesi toplumu daha nerelere götürebilir?
İnsanlık tabiî, fıtri (yaradılıştan) yapısından gelen bir kadim “savunma duvarı’ na
sahiptir. Medeniyetler arasında farklılıklar olsa bile, akıl, mantık, aklıselim (sağduyu/
common sense), vicdan diye tanımlanan bu yapı bizi belli müştereklerde birleştirir. Dünyanın değişik ülkelerine yaptığım seyahatlerde, özellikle Afrika’nın en ücra köşelerinde,
dinleri ne olursa olsun (animist, Şamanist, Hristiyan vb.) bu müşterek duvarı hem fark
ettim hem de ilkel dediğimiz insanlardan nice dersler aldım. İşte bu “duvar” yıkılırsa,
insanın düşemeyeceği rezillik yok gibi görünüyor. Eşcinselliğin normallik, hatta iftiharedilecek bir davranış olarak anlaşılması da, öncelikle bu duvarı yıkacağa benziyor. Bu
durumu açıklayan bazı örnekler veriyorum:
NAMBLA (North American Man/Boy Love Association), Kuzey Amerika Erkek/
Oğlan Sevgi Derneği; Harry Hay, David Thorstadt gibi gey hareketinin ileri gelenleri
tarafından kurulmuş bir dernektir. Amaçları yetişkin erkeklerin, reşit olmayan erkek
çocuklarla cinsel ilişki kurmalarının doğru ve faydalı olduğunu kanıtlamak ve bunu
yasal hâle getirmektir. Çoğu gey yürüyüşlerinde onlar da yer alırlar, pankartlar taşırlar,
“insan” haklarını savunurlar. Bu konu dile getirildiğinde diğer gey kuruluşları hemen
savunmaya geçer ve “Onlar bizden değil, bizim tasvip etmediğimiz bir yönelim” derler.
Ama istatistiklere bakıldığında, eşcinselliğin çok acı bir yönü ile karşılaşırız. Maalesef
% l-3 oranı ile eşcinseller çocuklara karşı işlenilen cinsel taciz suçlularının %33’ünü
teşkil ederler.