Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

327 syf.
9/10 puan verdi
Dicle Türküsünün Sesi Mezopotamya’yım ben; Damarlarım su ve nehir, Hayatım kavga, mevzum kan, Dilim edebi, sözüm ebedi. Her zaman bir şairin, bir vakanüvisin sözünden çok Gılgamış’ın dudaklarında bir zaman, kadim nehrin kenarında Nemrud’un zihninde, Yunus’un ruhunda, Tufan ülkesinde İbrahim’in yüreğinde. Açın mukaddes kitapların sayfalarını, Açın yaşayan ruhların kapısını, Oralardayım ben, Orada yankılanıyor sesim. Dinleyin beni, Güneşten ve felaketlerden kavrulan toprağın sesini dinleyin. Tohumum, doğumum, açan tomurcuğum, saadetim, arzuyum, sevdayım, hepsiyim ben. Ateşim, yangınım, yıkılışım, nefretim, düşmanlığım, hepsiyim ben. Bütün köklerimde, yanık toprağın bütün derinliklerinde, Her şey benimle başlar, benimle söner her şey. (sf. 216) İşte Dicle'nin sesi bu, binlerce yıldır süren üstünlük uğraşlarının ayakta kalan tek şahididir o Dicle... Mezopotamya'da medeniyetin temellerini atan Sami'lere de şahit oldu onları yıkıp hüküm süren Babil, Ninova, Asur gibi kentleri inşa eden Keldaniler zamanına da şahitlik etti Dicle... Daha sonra kuzeyden gelerek taş üstünde taş bırakmayan, coğrafyayı bir harabeye çeviren Medler ve Perslerin akıttığı kanı taşıyıp uzaklaştıran yine Dicle... Sonra Sasanileri, Emevileri, Abbasileri.... Sonra yine her yeri talan eden akıttığı kan kadar mürekkebi de akıtan Moğolları, Hülagü ve süvarilerine şahit olan tek kişi Dicle tek ağıt yakan kişi de Dicle.. Sonra Timur - Tatar hakimiyeti, sonrasında Osmanlı en son olarak Türkiye kaç medeniyet kaç devlet yıkılıp inşa edildi ayakta kalan tek bir şey var Doğa ve Dicle... Dicle Türkiye'de doğup birçok kola sahip olan ve Irak topraklarına geçip orada Fırat'la Şattüparap'ta birleşerek Basra Körfezine dökülen nehirdir Dicle. Dicle Cizre ilçesinde Suriye ile 40 km bir sınır hattının koludur aynı zamanda. Dünyada bilinen adı da Tigris'tir.. Giriş şiirimizi daha anlamlı okuyabilmek adına Dicle'nin kim olduğuna bilmemiz lazımdı.. Mehmed Uzun kitaplarının ilkini okuyorum ben ve romanda bahsi geçen coğrafya olan Cizre memleketinden bir arkadaştan ödünç aldığım kitaplarla kalemiyle tanışmak ayrı bir güzel oldu haliyle.. Mehmed Uzun adını sık duyduğum bir yazardı bu kitabını okumaya başlayınca hakkında yazılan biyografik bir yazıdan şunları öğrendim; uzun zaman (30 yıl) Türkiye dışında İsveç'de yaşayan ve edebi üretkenliğini orada oluşturan Modern Kürt Edebiyatının en büyük temsilcisi. Bir yanı Kurmanç bir yanı Zaza kalabalık bir ailede yetişen bve aile büyüklerinin anlattığı sözlü edebiyat ürünleri ile dağarcığını geliştiren bir yazar bu şimdiki eser için önemli çünkü bu eserde baş kahramanımız bir Dengbej (Ozan) dir. İncelemeye başlamadan önce şunu belirtmek isterim kitap da siyasi olaylar, Kürtler için öz eleştiriler geçmekte lakin çok aşırı milliyetçi bir çizgi kesinlikle yer almıyor edebi olarak epey tat veren bir eser insanların ön yargılarını sadece özgürlük kirabilir biz neyi okuyacsk kadar özgürüz soralım kendimize. Günümüzde ön yargıların kuşatmasından sıyrılabilen insan sayısı o kadar az ki acınacak bir haldeyiz. Hep kavga ve gürültü. Hep kin ve nefret birbirimizden hiçbir farkımız olmamasına rağmen... ve burada Selçuk Baran'a yer verip kitaba geçmek istiyorum: "Bize ne öğretmişlerdi ki.. Yığınla aptallık. Öyle ki, onlara başkaldırmakla bile bir yere varamıyordu insan." (Bir Solgun Adam, Selçuk Baran) Kitapta zamanlar arası geçiş sık görülüyor anlatıcı Bıro çocukluk günlerini anlatırken şimdiki haline dönüş yapabilir ve ileriye doğru okuyucunun merakını diri tutacak ipuçları ile ya sevdiği kadının sadece adını verip sabırla bekleyiş içine girmenizi ister ya da alt yapıda bahsettiği gerilimin ne zaman doruk noktasına çıkacağı hakkında bilgi vermeden sizi akışın içinde tutar bu konuda çok başarılı buldum bunu belirtmek isterim. İkinci olarak Cizre ve etrafını ve 19. Yüzyılı anlatır yazar benim tavsiyem coğrafyaya uzak biriyseniz not alın ya da önünüzde internet varsa hemen açın bakın kalabalık sayılacak derecede uzak olabileceğimiz tarihi olaylar, mekanlar ve şahıslar var ama notlar alıp araştırırsanız ilk yüz sayfadan sonrasında sıkıntı çekmeyeceksiniz ki çok akıcı bir kitap, kuşbakışı bir Mezopotamya... Kültürler arası bir serüven okunması gereken bir kitap... İki ciltten oluştuğu için bu incelemeyi de bir hazırlık incelemesi olarak baz alabilirsiniz uzun olacaktır ikinci kitaba inceleme yapar mıyım bilmiyorum lakin yazıyorken kısmak istemiyorum, buraya kadarı da size bir fikir verebilir sonrasını daha ayrıntılı bir içerik merakına düşenler okusunlar lütfen... Dicle'nin Sesi I "Siz istediniz ben de anlatacağım. Kandili yakın ve unutulmuş karın sesine kulak verin" Dengbej Biro böyle başlayacak kitaba hikâyeyi kime anlattığını bu ciltte bilemiyoruz ikinci ciltte cevabı gelebilir belki de... Dengbej Bıro eski zaman insanıdır, işi gücü seslerdir. Bize Mezopotamya coğrafyasının kaderinin yarattığı yankılı sesleri aktaracak.. Kendisi kılıç darbesiyle yüzü yarılan, bir gözü kör, yüreği kırık ve ailesinin tamamını kaybetmiş bir Yezididir... Unutulmuşların anlatısıdır bize sunacağı kim bu unutulanlar peki? Biro'ya göre onlar; Yezidiler, Süryaniler, Ermeniler, Nasturiler, Keldaniler ve bunların yanında Cizira Botan, Hakkari, Van, Serhat ülkelerinin ahalisidir.. Bir çoban olan Ape Xelef'in ve yaşıtları olan çocukları Heme, Gulizer'in yanında büyür Bıro.. Kitap da bir önemli kişi daha var o da Mam Sefo'dur asıl adı Stefan Monalgiyon Ermeni asıllı ve Mir'in başdanışmanı seçkin bir kütüphanesi olan yedi sekiz dil bilen alım bir insandır. Olaylar 1817 yılında bir Newroz gününde başlar o gün Mir Bedirhan abisi Mir Salih'ten tahtı devralacak ve o günün sabahı Mam Sefo Ape Xelef ve çocuklarını kahvaltıya davet eder Bıro da eşlik eder çocuklar yıkatılır onlara temiz elbiseler giydirilir çünkü o gün çok önemli bir bayram günüdür ve herkes en güzel hali ile Mir'in kasrına doğru hareket eder. Ape Xelef Cizre coğrafyasında ünlü bir çobandır çünkü aynı zamanda Ozan ve doğaçlama Türkü yakma konusunda ustadır da ondan bu meziyetleri kapan Bıro Mir'in geçişi sırasında ve herkesin konuşmayı bıraktığı esnada Dicle üzerine bir dörtlük okumaktadır Mir Bedirhan sesini beğenir ve terbiye edilmesi için onun Medresa Sor'a gönderilmesini emreder.. "Medresa Sor" Mir'in ataları tarafından 1500'lü yılların başında kurulan Cizre coğrafyasının en büyük medresesidir. Arap dili, İslam felsefesi, Coğrafya, Astroloji, Edebiyat, Ermenice, Latince, Kürtçe... Öğretimi olmak üzere çok çeşitli bir eğitim ile donanımlı öğrenciler yetiştiren bir medrese Bıro yine sözlü edebiyatın temsilcisi olmak da ısrarcı o yüzden kitapların sesini öğrenmek için bir araç olarak kullanır medreseyi ve oradan mezun olduğu zaman içinde bir boşluk hisseder yeni keşifler yeni sesler duymak yeni medeniyetler tanımak istediğini yakın çevresine açar ve şöyle dillendirir bu isteğini: "Dicle'nin ardına düşelim ve denize ulaştığı yere kadar onunla birlikte her yeri gezelim. O ülkeleri, oraların dağlarını, insanlarını, hayvanlarını tanıyalım, duymadığımız seslerini duyalım, sularından içelim, yemediğimiz ekmeklerinden yiyelim." Bu yolculuğun başlaması için en büyük desteği Mam Sefo verecek maddi imkanları ve yanlarına rehberi de kendi bulacaktır. Bu yolculuğa en yakın arkadaşı ve sonuna kadar yanında olacak olan Mam Sefo'nun oğlu Mıgo bir diğer yakın arkadaşı Heme rehber Ape Yakup başta olmak üzere yedi kişi ve rehberin köpeği Gurzo ile ekip sala atlayıp Dicle üzerinde yolculuğa başlar... Yolculuğun ikinci günü bazı aksilikler anlaşmazlıklar olur ekibin yarısı geri döner rehber onun oğlu ve iki yakın arkadaş olan Bıro ve mıgo yola devam eder... İlk olarak rehber Ape Yakup'un bildiği bir köyde kavurucu yaz geçene kadar üç dört ay kalırlar bu köyden sonra Van'dan Bağdat'a gitmekte olan bir Ermeni Kervanına katıldılar. Musul ikinci durak yeri, arada Dicle akıyor karşıda Ninova Kenti. . Keldani Kilisesine misafir olur Tanrı misafiri her yerde Tanrı misafiridir din, dil, ırk farkı da olsa... Musul sokaklarında gezerek tarihi yerlerin seslerini iştirek geçer günleri ve bazı akşamüstleri Arapça, Türkmence,İbranice ve Kürtçe seslerin iç içe yankılandığı mekanlarda nargile dumanlarını havaya savururlardı. Birgün elindeki incirleri satmak için yola koyulan Yezidi bir satıcıyı görürler ve etrafında en az on tane çocuk onu rahatsız ediyordur çünkü Yezidiler şeytanın çocukları olarak adlandırılıyor ve sevilmiyorlardı... Bıro ve arkadaşı Mıgo bir koşu çocukları uzaklaştırır satıcıya çay içirmek için bir yere otururlar asıl keşif şimdi başlayacaktır çünkü başta söylediğim gibi Bıro bir Yezidi ve bu satıcı onun kanından, hakkında hiçbir şey bilmediği atalarından bir parçadır ona sürekli sorular sorar anavatanının olduğu Laleş'i Şengal dağlarını yaklaşmakta olan kutsal Şesıms Bayramını sorar fakat adam var olan baskı ve zulümlerin doğal bir sonucu olarak kaçamak ya da yarım cevaplar verir Bıro'nun hedefi de artık bellidir kutsal bayram gününde atalarının toplanma alanı ve hac yeri olan topraklara gitmektir şimdi yüzyılların sürgünleri Yezidilere de göz atalım... Yezidiler... "Yezidilerin hayatları ve tarihleri, her zaman kan, acı, hüzün, korku ve çaresizlikle doluydu. Her zaman yurtlarından, köylerinden kaçmışlardı, her zaman kılıçların gazabından korunmak için dağların yükseltilerine sığınmışlardı." Sf 185 Onlar ibadet şekilleri nedeniyle güneşin, yazılı gelenekleri az olduğu için de sözün çocukları diye anılır. Henüz Türkiye, Irak, Suriye sınırlarının çizilmediği tarihlerden beri bu coğrafyanın yaşayan insanlarıdır... Her devlet onlara zulüm gösterdi herkes onları inançları yüzünden sürdü. Yarı göçebe bir hayat ile daima yollarda oldular, daima kaçtılar... En son 2014 IŞİD sürgününde olduğu gibi sozde İslami savunup sözde Hristiyanlığı savunup sürdüler Yezidileri halbuki onlar kimsenin inancına müdahil olmadı kimseye savaş açmadı onlar. hep ata mirası geleneklerine sahip çıkmak istedi asimile olmamak için direndi inancını ve sözlü edebiyatının mirasçısı oldu... Geleneksel hac yerleri olan Laleş artan saldırıların sonucu sığınma alanları olmuştur bu dünyada bir topluluğun sığınacak tek yeri kutsal ibadet yerleri olsun Şengal dağının 300 km kuzeydoğusunda yer alan Laleş Tapınağı Ezidilerin sığınmak için dünyadaki tek yerleri oldu çünkü insanoğlunun kustuğu kin ve nefret hiçbir coğrafyada sona ermiyor Mehmed Uzun kitabının bir bölümünü Ezidi halkına ayırdı unutulanların sesini duyacaksınız derken en çarpıcı kısım bu oldu benim açımdan.. Bıro kendi topraklarına geldi Şeyh Adi'nin türbesinde kendi halkını gözlemliyor Dengbejlerin yaktıkları türküleri, ağıtları dinliyordu, geleneksel danslarını ve her şeyin merkezine güneşin nasıl alındığını izliyordu, hem güneşin doğuşunda hem batısında Ezidiler yüzleri güneşe dönük şekilde kaviller okuyor sayıları binleri bulan o biçare ve ezik insanlar elleri semaya doğru açık, hep birlikte öyle bir manzara oluşturuyor ki yeryüzünde hiç kimse bu manzara ile karşılaşmazdı Bıro'ya göre... Bu ziyareti sırasında ona arkadaşlık eden ve ömür boyu kardeş olacakları vaadini birbirlerine verdikleri Keke Zerdeşt ona bir hediye vermiştir Ezidilerin kutsal sembolü Meleke Tawus'un kolyesi... Yolculuğun bir sonraki durağı Bağdat olacaktur Bıro şöyle diyecek Bağdat için: "Avrupa'nın bütün yolları Roma'ya çıkar, Doğu'nun bütün yolları da Bağdat'a.." Şehrazat'ın sesini duyma vakti, Hanefi, Şafii, Şii camilerinin olduğu kent Bağdat Ortodoks ve Katolik kiliselerinin olduğu kent Bağdat, Aşağı Mezopotamya ve bütün yöre Musevilerinin havralarının olduğu kent Bağdat... Fars, Arap, Kürt, Çerkez, Moğol ve Afganlardan oluşan müslüman mahallelerinin olduğu kent Bağdat'ın hoşgörü ve medeniyet seslerini duyduktan sonra geri dönüş zamanı gelmiştirduymak istediği kadar sesi de duydu Cizre'ye doğru yola koyulma zamanı Bıro için.... Döndüğü vakit bıraktığı huzurlu coğrafya yok olmuştur Osmanlı seferleri artmış Mir Bedirhan'dan başka güçlü bir Kürt aşireti olan Sait Bey aşiretini ortadan kaldırmak için süregelen seferlere Osmanlı'nın yanında saf alan Mir'in katılımı ile Sait toprakları işgal edilecek barış coğrafyası yerini kargaşa savaşa bırakmıştır burada Mehmed Uzun Kürt aşiretlerine sert bir eleştiri getirmiştir; kitapta şu cümle öne çıkmaktadır: "Düşmanlık Kürtleri öldürmüş, kıskançlık dağıtmış, dağınıklık canlarını almış." Yedi sekiz kola ayrılan ve vergi karşılığı özerk yonetim kuran bu aşiretlerin bazılarının Mir Bedirhan gibi Osmanlı safını tutmaları ve birbirlerine saldırmaları eleştirinin odak noktasıdır. Kitabın başından sevdiği kızdan söz edip bizi meraklandırır demiştim ya henüz kızdan bahsetmedik farkındaysanız çünkü sadece adını biliyor Bıro o yüzden henüz ona gelmedik.. Sait aşiretinden sonra şimdi de Hakkari de hem mire hem Osmanlıya vergi verme karşılığında Özerk olan Keldaniler'e gelmişti sıra hatta aralarında Bıro'nun arkadaşı Heme'nin de olduğu radikal bir örgüt yapılanması Keldaniler'e tehditleri savuruyor son zamanlarda aksayan vergi ödemeleri onları hedef tahtasına oturtuyor ve Keldaniler'e doğru da bir işgal hareketi başlıyor bu sıralarda Bıro Cizre'de onunla yolculuğa çıkan Ape Yakup Musul'da alım ve en büyük destekcisi Mem Sefo ondan Hakkari'de işgalin ortasında kalan Ape Yakup'un eşi ve kızlarını kurtarmasını ister hazırlık yapar ve gider yetiştiği zaman savaş meydanını en ince ayrıntılarına kadar anlatacak ve burada karşılaşacak onunla Ester'le...
Dicle'nin Yakarışı
Dicle'nin YakarışıMehmed Uzun · İthaki Yayınları · 20183,237 okunma
··
1.004 görüntüleme
Deniz Hasret okurunun profil resmi
Kitabı okumuş kadar keyif aldım. Sanırım kitabın önsözünü yazan bu incelemenizi görürse yazdıklarına pişman olacak kadar geniş bir inceleme olmuş. Zaw spas ! Teşekkür ederim.
Adem okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim Hüseyin Bey.
Rabia çiftçi okurunun profil resmi
👌 çok güzel bir inceleme olmuş. Merak ettiğim bir kitaptı. Teşekkürler :)
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Keyifli okumalar şimdiden :)
Elif okurunun profil resmi
Uzun zamandır sitede güzel bir kitap yorumuna rastlamamıştım, bunu okuyana kadar. Daha çok okunmasını, özgür beyinlerin artmasını diliyorum. Emeklerinize sağlık...
Demet okurunun profil resmi
Eline sağlık Adem. Ben geçtiğimiz haftalarda
Dicle'nin Sürgünleri
Dicle'nin Sürgünleri
kitabını okudum ama sanırım bu kitabın devamıymış, ben pek Mehmed Uzun’a hakim olmadığım için bilmiyordum ama üstelik kitabı da bir arkadaşım ille oku diye hediye etti, şaşırdım bağımsız okuduğum için kaybım var mı bilmiyorum. Bu kitabı da okuyayım bari ne yapayım 🤗😅
Adem okurunun profil resmi
İlk kitap "Diclenin Yakarışı" bana daha fazla keyif verdi. İkinci kitaptaki olaylar farklı gelişiyor ama alt yapı için ilk kitaptan başlamak iyi olurdu neyse bunu da okursun artık ne yapalım olmuş olan. :))
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.