Gönderi

♦️IKRAH (HEREC) DEDİKLERİ BİR KONUDA VEYA BAŞKA BİR SEBEBLE TAĞUTA MUHAKKEME OLUNABİLİRMİ ⭕BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM ✅ Allah subhanehu ve teala,ya hamd eder, yalnız O’na boyun eğer, yalnız O’ndan yardım dilerim. Allah subhanehu ve teala’dan alınmayan bütün ölçüleri reddeder, yalnızca Kur’an’dan kaynaklanan mikyasları kabul ederim. Tağuti sistem ve kuruluşlarından teberri eder, onları kendime düşman bilirim. ✅Tağutların, Karunların, Hamanların, Belamların, Samirilerin, Mülhitlerin, vahdet-i vücutçuların, hululcülerin ve bunlara ses çıkarmayan dilsiz şeytanların şerrinden, aldatmacalarından Allah subhanehu ve teala,ya sığınırım.. Bu paylaşımımızda İnşâAllâh ıkrah adı altında Tâğut’a muhakeme olmayı istemenin hükmünü meselesi izah edeceğiz. ‘ ⭕Allah subhanehu ve teala şöyle buyuruyor. ✅’Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût’u tekfir etmeleri kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut´un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Ve şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.’’ 📚 [nisa 60] (1) ⭕ Allâh sûbhânehû ve-teâla, Tağût’lardan hüküm talep etmeyi kesin olarak yasaklamıştır. Tâğut’a muhakeme olmayı irade edenlerin Râsulullâh salâllâhû âleyhî wes-selâm’e indirilene de iman etmediklerini ve daha önceki peygamberlere indirilen vahye de inanmadıklarını beyan etmiştir. Bunların iman söylemlerini boş bir iddia olarak nitelemiştir. Çünkü onlar tekfir etmekle emrolundukları Tâğut’a muhakeme olmayı istemişlerdir. Böylece şeytana tabi olmuşlardır. Şeytan da onları büsbütün saptırmak istemiştir. Tâğut’a muhakeme olmayı istemek, aslında şeytanın dalâlete sürüklediği kişi olmak demektir. Şeytana tabi olan kimsenin de Haktan nasibinin olmayacağı gayet açıktır. Böylece şeytanın onları düşürmek istediği derin dalalete düşmüşlerdir. Bize ayet o kadar açıktır ki, iman iddiasında bulunan bir kişi, kesinlikle Tâğut’a muhakeme olmayı irade etmeyecek, ondan hüküm talep etmeyecek ve onun hükmüne asla ve asla razı olmayacaktır. ✅Tâğut’a muhakeme olmayı isteyen bir kişi nasıl iman iddiasında bulunabilir ki, kendisini yaratan Allâh sûbhânehû weteâla’ın hükümlerini kenara bırakmış, Tâğut’tan hüküm talep etmiştir. Bu, iman iddiası ile kesinlikle bağdaşmayan bir harekettir, dalaletin en derin çukurlarından bir çukurdur… ✅Belirttiğimiz gibi bu ayet muhkemdir. Manası açık ve anlaşılır netliktedir. Muradı ilahiyi kavramak için ihlasla, samimiyetle ayeti anlamaya çalışmak yeterlidir. Burada bize düşen kalbimizi ayete açmaktır. Böylece kendimizi ayete teslim edip, onun bize anlattıklarını kavrayabiliriz. Müslüman itikadını, fıkhını, fikrini, hayatı ile ilgili her şeyi Kur’an ve Sünnet’ten alır. Oluşturulan itikada veya taklit yoluyla başkalarından alınan inançlara Kuran ve Sünneti dayanak yapmaya çalışmak, vahyi kendi kafasındaki düşünceye göre anlamlandırmaya yönelmek, şeytana tabi olmanın başka bir adıdır aslında. ✅Şu içinde yaşadığımız zamanda maalesef insanlar İslami birçok konuda ihtilafa düştükleri gibi bu konuda da çok çeşitli görüşler ortaya koymuşlardır. Bu ihtilafların temelini de Kur’an ve sünnete tabi olmayı kenara bırakıp Kur’an ve sünneti kendi görüşlerine ve hevalarına tabi kılma noktasındaki arzularından kaynaklanmaktadır. Oysa ilahi mesaj, ancak kendisine uyulsun diye indirilmiştir. İlahi mesajın emirlerine razı olmayan insanların tarih boyunca yapmış oldukları çabaların bir benzerini günümüzde de görmekteyiz. Bu, Yahudileşmekten başka bir şey değildir. Allah subhanehü ve teala şöyle buyuruyor ✅“Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye, kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Hâlbuki okudukları Kitap´tan değildir. Söyledikleri Allâh sûbhânehû we-teâla katından olmadığı halde: Bu Allâh sûbhânehû we-teâla katındandır, derler. Onlar bile bile Allâh´a iftira ediyorlar. Onlar dinin kendi arzularına uymasını istemektedirler.” 📚 [ali imran 78] (2) ✅ İşin tuhaf tarafı ise, bunların her biri de Kur’an ve Sünnete tabi olduklarını iddia etmeleridir. Aslında bu konudaki naslar o kadar net ve açıktır ki, her Akıl sahibi kul rahatlıkla anlayabilir. Allâh sûbhânehû we-teâla‘ya teslim olmayanların zihinlerinin şeytanın oltasına takıldığı çok açıktır. Bu konudaki ihtilaf, aslında nasların karışıklığından değil; tam tersi, insanların kalplerinin ve kafalarının içindeki karışıklıktan meydana gelmektedir. Kafası karışık olan bu insanlar, karışıklığın dinden olduğun zannetmekte ve nihayetinde ifrat ve tefrit arasında bocalayıp durmaktadırlar. Bunlardan bazıları bu konuyu tamamıyla önemsizleştirip o şekliyle işin içerisinden çıkacaklarını düşünmektedirler; diğer bazılarıysa meseleyi o kadar büyüttüler ki, sanki dinin tek temel meselesi buymuş gibi bir noktaya getirip içinde körleştiler. Bu müptediler kendi görüşlerini de kendilerince ispat etmek için Kur’an ve Sünnet dışı farklı yollara tevessül etmek durumunda kaldılar. Bunların bir kısmı zamanımızdaki şartların zorluğunu (harec) ve ikrah şartlarının gerçekleştiğini ileri sürerek Tâğut’tan hüküm talep edilebileceğini ileri sürdüler. Malumdur ki, ikrah şartları gerçekleşmeden, şartların zorluğu (harec) tek başına küfür işlemeye ruhsat vermez. Bilindiği gibi mekruh, haram ve küfür konularındaki ikrah şartları farklıdır. Mekruh veya haram işleme konularında ruhsata sebep teşkil eden ikrah ile imani konulardaki ikrah farklıdır. Maalesef bunlar ya meseleyi karıştırıyorlar ya da bile bile istismar ediyorlar. Sahabenin bir tokattı ikrah sayarım, sözünü itikadî konuda küfür işleme ruhsatına delil sayanlar, fıkıh kitaplarından ikrah konusuna baksalar ne korkunç bir hata işlediklerini göreceklerdir. İbn-i Mesûd gibi, kâfirlerin baskı ve zorlamalarına boyun eğmemiş, yiğitçe onlara başkaldırmış bir iman kahramanından hayâ edeceklerdir herhalde… Mekke´de müşriklerin zulüm ve işkencelerine maruz kalan sahabeler’e ikrah ruhsatının hangi durumlarda verildiğine bir örnekle bakalım. ✅‘’Abdürrezzak, ibn Sa’d, ibn Cerir, ibn Ebi Hatim, Hâkim Delâil’de Beyhakî ve ibn Asakir, Ebu Ubeyde b. Muhammed b. Ammar vasıtasıyla babasından bildiriyor: Müşrikler Ammar b.Yasir’i bırakmıyordu. Ancak Râsulûllâh’a salâllâhû aleyhi we-selam’e sövüp onların ilahları hakkında güzel şeyler söyleyince bıraktılar. Ammar Râsulullâh salâllâhû aleyhi we-selam gelince: “Bu gelişinin arkasında ne vardır?” diye sordu. Ammar: Kötü şeyler vardır. Sana sövmedikçe ve onların ilâhlarını övmedikçe beni bırakmadılar.” dedi. Râsulûllâh salâllâhû aleyhi we-selam: “Bunları söylediğin zaman kalbin nasıldı?” diye sorunca, Ammar: “İmanda mutmaindi.” dedi. Râsulûllâh salâllâhû aleyhi we-selam: “Eğer bir daha olacak olursa aynı şeyleri tekrar söyle.” buyurdu. ✅Bunun üzerine: “Kalbi imanla dolu olduğu halde zorlanan hariç…” ayeti nazil oldu. ✅Bu kişi Ammar bin Yasirdir.’’ ‘’İbn Sa’d ve ibn Asakir, Ömer b. El-Hakem’den bildiriyor: Ammar b. Yasir’e kendisini kaybedene kadar işkence edilmişti. Aynı şekilde Suheyb, Ebu Fukeyhe, Bilal, Amir b. Fuheyre ve müslümanlardan bir grup da bayılıncaya kadar işkenceye maruz kaldılar 📚.Nâhl Sûresi 110.ayeti bu kişiler hakkında nazil oldu.’’ [3] ✅Anası, babası şehid edilmiş olan bu sahabeye ve onun durumunda olanlara aşağıdaki ayet ruhsat verdi. ⭕“Kalbi imanla dolu olduğu halde zorlananların (ikrah) dışında, her kim; imanından sonra Allâh´ı küfre göğüs açarsa; işte Allâh´ın gazabı onların üzerinedir. Ve onlar için büyük bir azap vardır.” 📚 [nahl 110] ✅ Tâğut’a muhakeme olmayı isteme gibi, açık küfür olan bir durumda, kimse kimseyi zorlamadığı, bu küfrü işletmek için cebir uygulanmadığı halde, nasıl olur da mal kaybı ya da hürriyeti bağlayıcı gibi bazı gerekçeler ikrah sayılarak Tâğut’un mahkemesine başvurulabilir! Ayetin mealinden hareketle, bu ayet, isteyerek Tâğut’a muhakeme olanlarla ilgilidir, birisi istemeden Tâğut’un mahkemesine başvurursa bu ayet kapsamına girmez, diyenlerin bu iddialarının üzerinde konuşmak, vakti boşa harcamak olur. Alternatif Şer’î mahkemelerin olmayışını delil getirerek Tâğut’un mahkemesine başvurulabileceğini iddia edenler de var. Bunlar da ayetin nüzul sebebine tutunmaktadırlar. Ayetin nüzul sebebinde onlar için bir delil yoktur. Çünkü orada münafığın iman iddiasının geçersizliği iki mahkemenin varlığına bağlanmamıştır. Evet, orada başvurulmak istenen iki mercii (Râsulûllâh salâllâhû aleyhi weselam ve Kab bin Eşref) var. Ancak burada küfür iki mahkemenin varlığına değil, Tâğut’a muhakeme olmayı irade etmelerine bağlanmıştır. Bu ayetin ifadesi mutlaktır. “Bir ayetin nüzul sebebi ayeti tahsis etmez,” bilinen bir usul kasidesidir. Bir ayeti, tahsis ya da takyid, ancak bir nassla olabilir. Böyle bir nass da yoktur. Demek ki, Tâğut’a muhakeme olmayı istemek, ancak Şer’î mahkemenin olduğu yerde küfür olur, diyenlerin tutunabilecekleri bir delilleri yoktur. Velhamdülillahi rabbilalemin.
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.