Gönderi

Bu fırtına dindiğinde o mutlu azınlık içinde olacak mıyız?
Hepimiz inlerimize çekildik. İçerdeyiz ama içimizdeki çığlık dışarı çıkabilmek için deli gibi çırpınıyor. Kimse duymasa da o çığlığı, bizler hepimiz ayrı ayrı duyuyor, ilk defa bir şeyi ne kadar istesek de duymamazlıktan gelemiyoruz. Dün kocaman olan dünyalarımız neredeyse bir günde küçüldü, küçüldü ve biz şimdi o küçücük dünyamızın içine sığmaya çalışıyoruz. Çoğu zaman bireysel yaşadığımız hayal kırıklıklarını, acıları ve ümitsizlikleri ilk defa tüm dünyayla beraber yaşamanın şaşkınlığı içindeyiz. Minicik bir virüsün hayatlarımıza nasıl hükmettiğini görüyor ve buna bir çare bulunmasını beklemek dışında hiç bir şey yapamıyoruz. Her geçen dakika ümitle o çarenin bulunacağı günlere ulaşmayı bekliyoruz. Peki o gün geldiğinde her şey eskisi gibi mi olacak? İlk defa tüm insanlık, kaderini daha önce varlığından bile haberi olmadığı ve hakkında çok az şey bildiği bir virüse teslim etmiş durumda. Elbette bu sonsuza kadar böyle devam etmeyecek. Kendi ellerimizle kaderimizi şekillendirdiğimiz günlere çok yakında kavuşacağız. Ancak o günlere eriştiğimizde çoğumuz için yaşam, eskiden olduğu gibi devam etmesine karşın, bazılarımızın yaşama verdikleri anlam çok farklılaşacak. En azından şanslı bir azınlık için böyle olacak... Hastalığın yayılmaya başladığı ilk günlerden itibaren hepimizin içinde bir iç hesaplaşmadır başladı. Kafamız içinde bin bir çeşit soru cevabını bulabilmek için neredeyse birbiriyle yarışıyor. Kimimiz yirmi, kimimiz elli, kimimizse yetmiş yılını harcadı dünya denilen bu geçici misafirhanede. Ama istisnasız çoğumuz, onun geçici olduğunun en çok bugünlerde bilincine varabildik. Ve ilk farkındalıkla beraber tüketilmiş yıllarımızın muhasebesini yapmaya başladık. Nasıl harcadık o bitmez zannettiğimiz yılları? Ne kadar çok üzüldük, ne kadar az mutlu olduk? Nerelerde hata yaptık, ne kadar hatalarımızdan ders aldık? Nelere haddinden fazla değer verdik, nelere hak ettiği değeri vermekte cimrilik ettik? Şimdi kendi duvarlarımız arasında bu sorular tek tek karşımıza dikilmeye başladı. Bir başımıza bu sorulara cevap bulabilmek ne kadar zor değil mi? Zaten sorular çoğaldıkça, kendini yalnız sanan insanlar bile asıl yalnızlığın gerçek anlamını keşfetmeye başladı. Ne kadar süre bu yalnızlığı hissedeceğiz? Bunu kimse bilmiyor ama sanırım bu yalnızlık daha önce varlığından bile haberimiz olmayan pek çok sorunun cevabını bulmamızı sağlayacak. Yeniden başlama şansına sahip olanlarımızın bir bölümü için bu cevaplar, en az virüs kadar gerçek ve yakıcı! Hatalarımızla yüzleşmek başta zor gelecek, ama belki de bu zorluk bizi yeni kararlar almaya zorlayacak. Aynı hatalarla yaşamaya devam mı edeceğiz, yoksa onları hayatımızdan söküp atacak mıyız? Sanırım cevaplanması gereken en kritik soru bu. Çünkü verilecek cevap sırf bireylerin değil, tüm toplumun hatta ulusların bundan sonraki kaderini belirleyecek. Tüm dünyayı kasıp kavuran bu fırtına dindiğinde karşımıza üç farklı gerçeklik ortaya çıkacak. İlki ve en acı olanı; bazılarımızın ne geçmişteki hatalarını görmeye ne de düzeltmeye şansları olacak ve hayatta kalanların kaybettikleri için dua etmek dışında yapabilecekleri bir şey olmayacak. İkincisi; bir kısmımız sağ kalmayı başaracak ve hayatlarına kaldığı yerden devam edecek. Bunlar eski dünyada nasıl yaşadılarsa, yeni dünyada da yaşantılarını aynı şekilde sürdürecekler. Ne yazık ki dünyadaki salgın tarihi ve sonrasındaki gelişmeler incelendiğinde bu kesimin çoğunluğu oluşturacağı kolaylıkla anlaşılabilir. Sonuncu gruba girenler , belki de bu salgından en karlı çıkanlar olacak. Yüzyılda bir yaşanan böyle bir felaketin hayatlarında milat yarattıkları kişiler, kendilerine verilen bu ikinci şansı kullanabilen o mutlu azınlık olacak. Bu kesim için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Belki dünyanın kaderinin belirlenmesinde ikinci kategoride yer alan insanlar kadar etkilileri olmayacak ama, kendi kaderlerinin kahramanı olacaklar. Bir zamanlar Nazım’ın yaşamaya dair söyledikleri gibi; bundan sonra kalan hayatlarının şakaya gelmediğini bilerek yaşayacaklar... Ölmekten korktukları halde ona inanmayarak, yaşamak yani ağır bastığından... Ancak sonuncu bir gerçeklik var ki; o da şu andaki kaos ortamında insanın hangi gruba gireceğini bilmesinin mümkün olmadığı. Sağlıklı günler geldiğinde sizlerin de bu mutlu azınlığın içinde yer almanız dileklerimle...
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.