Gösterişsiz ve engin bilgili François Rabelais (1483-1553) gerek Marguerite’den gerek Marot’dan çok daha gözde ve yetenekliydi. Pantagruel (1532) ve Gargantua (1534) adlı öyküleri ve bazı serileri Fransız Rönesans düzyazısının ilk büyük başarısını oluşturmaktadır. Rabelais’nin öyküleri Fransız ortaçağına iyice kök salmış olan müstehcen bir geleneği sürdürür. Bununla birlikte bu kitaplar, idealleştirilmiş bir yaşam modeli arayışı, antikçağ örneklerine saygı ve skolastik öğrenime ve ruhban dünyeviliğine duyulan saygısız horgörü bakımından hümanist etkiyi de yansıtırlar. Rabelais çağdaşı Jean Calvin’in dogmatik doğruluğuna hiç yakınlık duymadığı hal de yapıtları birçok Fransız hümanistin, özellikle de Marguerite’in çevresinde bulunan kimselerin hafiften Evanjelik ve reformcu olan is teklerini yansıtmaktadır. Eski bir Fransisken frer olarak Rabelais skolastik bir eğitim almıştı; ama onun popüler öyküleri skolastisizmi küçümseyen yergilerle doludur ve manastır yaşamına yönelik hor- görüsünü de anlatır. Fransisken üstlerinin muhalefetine karşın Rabelais Yunancada yetkinlik kazandı ve Herodotos, Lukianos gibi Yunan yazarları Latinceye çevirdi. Marguerite d’Angouleme gibi sözü geçen hamiler, Parisli teologların ve Paris Parlamentosu’nun onun mizahi öykülerinin dolaşımını önleme çabalarından onu korumaya yardımcı oldular. Kitapları saygısızlıklarından dolayı resmen kıyasıya eleştirildiyse de, Pantagruel ve Gargantua’nın birçok basımı ve iki serinin yayımlanması Rabelais’nin hem entelektüel seçkinler hem de sıradan Fransız okurlar arasında büyük beğeni toplamış olduğunu göstermektedir.