Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Odaya yaşı ve yüzü belirsiz bir adam girdi. Ne güzel, ne çirkin, ne büyük, ne küçük, ne sarışın, ne esmerdi bu adam.Tabiat ona ne iyi, ne kötü, göze çarpan hiçbir özellik vermemişti. Kimi ona İvan İvaniç derdi, kimi İvan Vasilyiç, kimi de İvan Mihayliç. Soyadı üzerinde de anlaşma yoktu: Bazıları için İvanov veya Andreyev, bazıları için de Alekseyev’di. İsmini ilk defa duyan adam hemen unutuverirdi. Adıyla birlikte yüzü de, sözleri de hatırdan çıkardı. Geldiği yerde bir şey değişmez, gittiği yerden bir şey eksilmezdi. Göürünüşü gibi zekasının da hiç rengi, özelliği, kişiliği yoktu. Çevresindekileri gördüğü ve işittiği şeylerle de eğlendiremiyordu, çünkü Petersburg’da doğmuş ve bir yere gitmemişti; bu yüzden başkalarının gördüğü ve işittiği, bildiği şeylerden başka bir şey bilmiyordu. Böyle bir insan sevilir mi, sever mi, nefret eder mi, acı çeker mi? Herhalde sever de, nefret de eder, acı da çeker; çünkü hiç kimse bunlarsız edemez. Fakat nasıl oluyor da bu adam herkesi sevmenin kolayını buluyor? Böyleleri insanlarda bir tür düşmanlık ve öç alma duyguları uyandır. Onlara ne kötülük etseniz gene gelir size sokulurlar. Ama şu da var ki, duydukları sevgiyi sıcak, soğuk diye ölçmeye kalkarsak, bunlarınki hiçbir zaman ortayı aşmaz. Herkesi sevdikleri için iyi insan sayılırlar; oysa kimseyi sevmezler ve kötü olmadıkları için iyidirler. Böyle bir adamın önünde bir fakire sadaka verirseniz o da verir; ama küfredin, alay edin, o da aynı şeyi yapar. Ona zengin denemez; çünkü zengin değil, fakirdir; ama tam fakir de denemez, çünkü ondan daha fakirleri çoktur. …….. Yüzünde hiçbir zaman bir tasa, bir düşünce belirtisi görünmez; içinde bir hayat var mı, yok mu anlayamazsınız. Gözleri hiçbir şey üzerinde dikkatle durmaz, hiçbir şey onda bir merak uyandırmaz. Sokakta bir arkadaşı ona rastlar da nereye gittiğini sorarsa, ”Daireye, çarşıya veya birisini geçirmeye.” der. Arkadaşı ”Bırak canım, benimle postaneye, terziye veya gezmeye gel.” derse, hemen kabul eder, terziye, postaneye girer ve gittiği yerlerin tam tersine bir tarafa gezmeye gider. Doğduğunu herhalde annesinden başka kimse fark etmemiştir; yaşadığını da pek az kimse bilir; fakat ölümünü kimse fark etmeyecek, öldüğüne imse sevinmeyecek, kimse acımayacaktır. Onun düşmanı, dostu yoktur. Yalnızca birçok tanıdığı vardır. Belki bu silik kişinin yalnız cenazesi bir ilgi uyandıracak, yolda adamın biri saygı ile durup selamlayacak, belki başka bir meraklı da cenazenin önüne koşacak ölenin adını soracak ve hemen unutacak. Bu Alekseyev, Vasilyev, Andreyev ya da ne derseniz deyin, insanoğlunun yarım, donuk, bulanık bir hayali, bir gölgesiydi.
·
224 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.