ZULMÜN TEKERİNE ÇOMAK SOKMAYA GELDİM..Ben de halimce Bedreddinem..
Bedreddin Mahmud 'um.
Ulemayım, yüksek ulema.
Sadece Kahire ya da Semerkant değil, tüm dünyada okunur kitaplarım.
Kitaplarım mı..Nil'e attım onları.
Şeyhim ben..
Şeyh miyim?
Şeyhliği ayaklarımın altına aldım..
"Ne ben şeyhim, ne sen kölesin. Hakikatin önünde hepimiz eşitiz. "
Dört duvar arasına kapattılar beni. Oysa yüzyıllar ötesini gören ben, bütün bu duvarları yıkmaz mıyım..
Gerçek mi?
Gerçeğin ışığı avuçlarımda. Kör edercesine parlak..nasıl görmüyorsunuz?..
Sadece kanun önünde değil, mutlak bir eşitlik düşlüyorum. Zulmün tekerine çomak sokmaya geldim.
Sağ yanımda Börklüce var, solumda Torlak Kemal.
Cehaletten hakikate gidiyorum..
Eşitlik, birlik, kardeşlik doldurdum heybeme.
"ARTIK AŞIKLARI SAYALIM!"
Kazanan, kaybeden belli olsun.
.............
Şeyh Bedreddin.
Kazasker, hukukçu, islam alimi.
Adı üstünde "şeyh " ,öyle değil mi?
Batıni mi yoksa?
Alevi isyanının başı olarak, aslında Alevi olmadığını biliyor muydunuz peki?
Keramet sahibi bir zat olduğunu söyleyenler de var, her şeyi inkar ettiğini de.
Değil, hiçbiri değil. Onu fikrimizde sorgusuz sualsiz gömmek yerine, anlamaya ve tanımaya çalışmak en doğrusu olacak.
O bir devrimci.
Belki de Osmanlı topraklarında yaşayan ilk devrimci.
Öğretisi sosyalizme çok benziyor.
"Nikahlı kadın hariç her şey ortaktır. " söylemi buna çok net bir örnek teşkil edebilir.
Ona göre, insanlar eşit olduğu gibi servet ve gelirler de ortaktır.
Kimse inancından dolayı kimseden üstün ya da hakir görülemez.
Herkes Tanrı'nın kuludur ve kardeştir.
Yöneticileri halk seçmelidir.
Her dinden, ırktan ve kesimden insanın desteğini almasıyla yaktığı ateş büyüdükçe büyümektedir. Aslında bu ateşi körükleyen en büyük etken de yine halkın kendisidir. Daha doğrusu sırtlarında taşıyıp geldikleri ve zamanla kabuklaşıp benliklerine yapışan ezilmişlik, fakirlik ve hatta sınıf mücadelesidir.
Taht kavgaları ve ekonomik sıkıntıların ortasında kıvranan, fakirleşen halkın, tam da böyle bir çığlığa ihtiyaç duyduğu zamanda, mevcut düzeni kökünden sallama çalışan hareket, idamla son bulur.
Bedreddin, kimsenin bilip anlayamayacağı şeyleri söylemenin sonunun ölüme varacağını biliyordu. O aklın ve yüreğin birleştiği yoldu.
Kitaplarını Nil Nehri'ne atan da oydu ,bütün malını mülkünü dağıtıp Ahlati'nin önünde diz çöken de.
“Ve Şeyh ona bir kâse aşk sundu. O, bu kâseden bir yudum aldı ve sarhoş oldu. Yüreğinden yükselen çığlık gökkubbeye ulaştı. Kendisini sonsuz bir ummanın sularına gömülmüş buldu; ummanın ucunda peygamberler şaşkınlıktan öylece donup kalmışlardı.”
Ölmek istedi yeniden doğmak için. Sabır aşamasına ulaşmak için ben 'ini yok etmeliydi. Tevekküldü, rızaydı derken..isteyince istememeyi öğrendi. Ölmüştü ama karanlıktaydı, henüz doğmamıştı..
Kendi kendisiyle nasıl yaşayacağını bilmiyordu.
Bildiği şey; kadı Bedreddin, fakih Bedreddin küçüldükçe insan Bedreddin'in büyüdüğüydü.
Yürekler üzerinde, adaletle hüküm sürme sevdasındaydı. Dikişsiz ak gömleğini üzerinden çıkarmadı hiç.
Bazılarına göreyse çok büyük günah işledi; dünyayı düzeltebileceğini düşünerek..
Kitap ; Teshil, Varidat, Hakikat Bizimle ve Kalplerin Işığı olmak üzere dört ana bölümden oluşuyor.
Teshil; yumuşatma, hakikati anlatma,
Varidat; Bedreddin,
Hakikat Bizimle; inanç ve umut,
Kalplerin Işığı; Börklüce Mustafa demek.
Kavgada ateş, zulümde başkaldırı, birlikte aydınlık yarınlar demek..
"Sehpaya çıktı.
Cellatlar, onu iyice aşağılamak için, üstünde ne var ne yoksa çıkarıp, çırılçıplak ettiler kendisini; sonra yağlı ilmiği geçirdiler boynuna, üstünde durduğu peykeyi bir tekmede devirdiler."......
Hakikat öldü mü peki?..
Radi Fiş'in etkili anlatımı, Mazlum Beyhan'ın başarılı çevirisi ve Şeyh Bedreddin'in enteresan hayat hikayesiyle su gibi akan bir biyografik roman örneği.
Keyifli okumalar.