Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
10/10 puan verdi
bir iç döküşle başlar belki diriliş
Yazdıklarım Sezai Karakoç’un kitapta ne anlattığından çok benim kitabı okuduktan sonra neler hissettiğime dair olacak. Bazı kitapları bitirdikten sonra doluyoruz, üzerine konuşmak istiyoruz ama bu çoğu zaman mümkün olmuyor. İstediğim gibi uzun uzadıya konuşamasam bile en azından kitaptan, yazarın anlattıklarından haberdar etmek, daha çok okunmasına teşvik etmek üzere bir şeyler yazayım istedim. Sezai Karakoç ile lise döneminde tanışmamdan bu yana üzerimde onun anlaşılırlığı zor bir yazar olduğu gibi bir algı vardı. İlk kez şiirleriyle tanıştırılmamız sebebiyle sanırım. Malum şiirleri oldukça sembolik ve anlam noktasında derindir. Düz yazıda tanışmam ise Samanyolunda Ziyafet kitabıyla oldu. Dili zorlayıcıdır belki, anlayamam diye korka korka başladığım kitabı büyük bir ilgiyle okumuştum. Devamındaki diğer kitaplar da öyle geldi. Bugün bitirdiğim İnsanlığın Dirilişi kitabı ile ise Karakoç bende daha doğru bir tanımla yerini almayı başardı. Ne geç kalmışız dedim her paragrafta. Nasıl yanlış tanımışız, nasıl tanıyamamışız biz yazarlarımızı… Sezai Karakoç okurken beynimde kazı işlemi yapılıyor gibi hissediyorum. Sanki birileri beynimi açıyor ve içine kürek kürek bilgi yüklüyor. Her bölümde yazara hayranlığım kat be kat artıyor. Biz onu hep dindar bir yazar olarak tanıdık. Sadece dindarlığıyla tanıdık belki. Kimi için sadece Monna Rosa’nın şairi o. Kimi için diriliş bayraktarı. Kimi için de dincilerin şairi işte, ne olacak kişisi. Hepimizin Karakoç’u görmek istediğimiz yerden gördüğümüzü düşünüyorum. Oysa karşımızda kendini her manada geliştirmiş bir aydın, harika bir gözlemci, entelektüel kelimesinin karşılığını kendinde toplayan bir yazar var. Dindar olmasının ardını göremediğimiz, sanattan, felsefeye, bilimden, teolojiye, edebiyattan tarihe öyle bir donanıma sahip ki hayran olmamak, ilmine imrenmemek elde değil. Yazdıklarını okurken hep, “Bunca şeyi nerelerden öğrendi, hangi kaynakları okuyarak bu kıvama geldi?” soruları zihnimde dolanıp durdu. Yaşamına büyük merak sardım. Karakoç’un yazdıklarını okurken üzüldüğüm şey ise kendini muhafazakar olarak tanımlayan –yada tanımlamayan çoğu kesimin savunduğunu yanlış yerde araması. Düşüncenin zeminini oluşturan eserler yerine allı güllü, çaylı şerbetli, günlük heyecanlarını besleyen eserlere yönlenmesine. Biz aramayı bilmiyoruz, belki en başında burada kaybediyoruz. Yazarın dediği gibi, “Kitleleşmenin etkisine kaptırmış kendini. Kolayın ağında insan batıyor.” Batıyoruz, aramayarak. Önümüze her sunulanı doğru kabul ederek. Hakkın peşine düşmeyerek. Kaybediyorsak, hakkı bilmediğimizden, inanmadığımızdan değil, hakkı ‘doğru’ bilmediğimizden. İnancı savunacak bilgiyle donanmadığımızdan. Ruhu doğru kaynakla beslemememizden. “Tak tak tak. Tekrar kapısını vurmalı kalbin ve ruhun. Yoksa yapma besinlerle beslene beslene vücudun aldığı hale benzer bir durumu almaya doğru hızla ilerlemekte ruh. Dıştan bakıldığında her şey yerli yerinde, ama bir üfürmeye görün! Püf diye uçacaktır. Ve darmadağınık tüylerin havada oraya buraya koşuşması.” dediği gibi karşımıza çıkan en ufak muhalif düşüncede dağılıveriyoruz karahindibalar gibi. Biraz iç döktüm gibi ama Karakoç da aslında kitabında bir nevi öyle yapmış. Yazdığı “Nereye gidiyor bu insanlık?” sorusunun Batı-Doğu karşılaştırmalarıyla daha derli toplu bir iç dökümü. Bu soru zihnini öyle kurcalamış, öyle dert edinmiş ki inanç, medeniyet, sanat, felsefe, politika, bilim başlıkları altında antik çağdan başlayarak günümüze uzanan bir insanlık tarihi belgeseli sunmuş önümüze. (Kitap 1976'da yayınlanmış ancak aradan geçen 44 yılda tezinden hiçbir şey kaybetmediğini söyleyebiliriz.) Sonunda da bunalımdaki insanlığın yeniden dirilmesi için merhem dolu bir reçete sunmuş Anlattıkları yoğun fakat az ve öz. Ben Karakoç’un anlatımında en çok bunu seviyorum. Kelimelerini öyle güzel seçiyor ki yoğun ama lezzetli tat alıyorsunuz okurken. Hiçbir kelimeyi kaçırmamak için özel bir çaba sarf ediyorsunuz. Hele ki not ala ala, geriye döne döne ilerlerseniz Karakoç okumak büyük bir keyif. Bu üçüncü kitapla en verimli Karakoç okumamı yaptım diyebilirim. Bu sebeple sizinle hem dertleşmek, hem de yazarla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istedim. Hani yazarlar iyi bir dil zevki edinmek için iyi yazarlar okuyun derler ya, Sezai Karakoç dilin güzelliğini ilmin ışığında sunuyor size. Dilerim daha çok okunur. Dilerim doğru bir şekilde, hakkıyla anlaşılır o ve onun gibi tüm iyi yazarlar.
İnsanlığın Dirilişi
İnsanlığın DirilişiSezai Karakoç · Diriliş Yayınları · 20236,6bin okunma
··
296 görüntüleme
Resul Bulama okurunun profil resmi
Ne kadar güzel anlatmışsınız; yazar, kitap, bize hissettirdikleri ve payımıza düşenler... Dolu dolu bir inceleme olmuş, kaleminize sağlık :))
zeyneb okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Ne desem eksik kalır. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Sizlere de geçtiyse hislerim ne mutlu.🌿
Salih okurunun profil resmi
bu uzun incelemenizi sonuna kadar okudum. öncelikle kaleminize yüreğinize sağlık. Üçüncü paragrafta Sezai Karakoç'u çok iyi anlatmışsınız. Onu anlatmak için önce anlamak gerekiyor. Görünen o ki siz çok iyi anlamışsınız. bu güzel incelemeniz için teşekkürler tekrardan, diğer kitaplarını da okumanızı tavsiye ederim.
zeyneb okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Erken tanıyıp, anlamak adına geç kaldım belki ama yoldayım. Inşallah gelecek okumalarda devamının gelmesini arzu ediyorum ben de.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.