Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

426 syf.
·
Puan vermedi
Kendini bilmek! Burada kişisel bilgiden kültürel bilgiye kadar uzanan bir düşünceyi her zamanki gibi coşkulu bir anlatımla anlatır Ai Şeriati. Kendisini tanımlayan tiradı ile: Sizi rahatsız etmeye geldim! Özellikle katil çocuklarıyız dediğinde ciddi bir rahatsızlık ve farkındalıklarla düşüncelere daldığım oldu. Rahatsız etti. Kendini bil derken zaten bize gülle gelmesini beklemiyorduk, ama öyle bir çıkış ile insanın sarsılmaması elde değildir. “...Biz hepimiz Kabil’in çocuklarıyız; çünkü Habil evlenmeden, mutlu olamadan ölmüştür.” Evet, biz Kabil’in çocuklarıyız. Hırslı, öfkeli, bencil, kendisinden kısmayı sevmeyen, katil… Ne çok benzemişiz tek bir özelliğini atlamadan. Bunu üzerinden bir anlatımla başlar konuşmasına. Zaten kitapların çoşkusu buradan gelir, seminerlerinin toplamıdır eserleri. Öyle uzun uzadıya işlediği konularla değil, sohbet sohbeti açar gibi ana konu aynı ama örneklemler çoğaltılarak tarih, sosyoloji ve bugün üzerine uzun uzun anlatımlar yapar. “Kabil insanlık tarihinde daima yaşamaktadır. Çünkü Habil ölmüştür. Kabil de, Kabili sistem, ekonomik ve maddi hayatın özel bir topluluğa tekelleştirilmesi ve bu özel sınıf için çoğunluğun köleleştirilmesi biçiminde bir düzen kurmuştur. Bu düzen, Tevrat’ta İncil’de ve Kuran’da var olan yüzlerce belirtiye göre, bütün dönemlerde insanlık tarihini yönetmektedir. İnsan toplumları, insanlığın aşamaları, bütün zamanlarda bu şekildedir.” Kabil karakteriyle bir süre kaldım. Düşündüm, düşündüm… İlk kan, ilk katil.. Şimdi ne çok insan var kendi canından olana el uzatan, hayatını elinden alan. Katil anneler görüyoruz, katil babalar, eşler, çocuklar… aynı evde yaşayan yabancılaşmış insanların yansımalarını izliyoruz. Daha dün hapisten çıkan sözde baba çocuğunu döverek öldürdü. Katiller evlerden eksilmiyor. Ali Şeriati bu konu için Habil ve Kabil kıssasını anlatır, ama benim içinde bulunduğumuz zamandan kaynaklı genel odak konum oldu. Her kitabında bir kültür, istirham ve alim, aydın kesimler için uzun uzun fikirlerinin anlatır. Burada da genel hatlı bir kültür serüveni çizer. Çünkü kültür bir toplumun mihenk taşıdır. Onu var eden millet ve milletin yol göstericileri bu durumu daha iyi ya da kötüye çekebilir. Kültür denilince ne anlamalıyız? Bu konuda çok fazla tanım yapılabilir. Bunu kısaca belirtmek gerekirse, bir soysal grubun , bir halkın, bir milletin, kendine özgü ve kendisini diğer halk ve gruplardan ayıran inanç, düşünce ve davranışlarının mimari, müzik, yeme alışkanlıkları, adab-ı muaşeret kuralları, sosyal hayatını oluşturan sevinç, üzüntü, ölüm , mezar, ticaret,… ve daha birçok toplum temelli geleceğe miras bırakılan her şeydir. Bunun en önemli temeli ise tabii ki eğitimdir. Ki bu kısım kitabında temelidir. Eğitimin topluma kazandırdığı aydınlar. Ne yazık ki bu konuda özellikle son 200 yılda Ortadoğu ülkelerinin en büyük derdini oluşturmaktadır. Okumuş kesimin düşüncelerindeki bakış, duygu ve davranışları kendi ülkelerine göre değil, yabancı ülkelerin yaşam tarzına göredir. Burada Batı’dan alınan eğitimin yanlış olduğu kanısı oluşmasın, durum bu değildir. Durum aydınların doğup yaşadıkları topraklardan kopup gittikleri alemde kendi halkları ile yabancılaşmalarıdır. Aydın ve halk arasında görülen salık bir uçurum vardır. Ki bizim ülkemizde Tanzimat sonrasında Avrupai yaşam tarzı ve etkileri aydınların yazılarına kadar nüks etmişti. Tanzimat bir nebze serveti fünun halk ve aydınlar arasında uçurum olmuştu. Eğitimin kullanım şekli ve aks etme muhtevası bu bağlamda önemini göstermektedir. Kültürel çatışmalar için en kısa anlatımlı eser Ömer Seyfettin’in Harem eseriyken, uzun soluklu roman aynı zamanda Batılı tekniğe uygun ilk roman olarak Halit Ziya’nın Aşk-I Memnu eseri vardır. Eserlere ve topluma ilim ve bilimden önce Batının ahlakı geldi. Ki Ali Şeriati Batı’nın özgür cinsel yaşam için örnek alındığı vurgusunu yapar. Şu hususta bir nebze haklı olsa da gerçekte Ortadoğu toplumunun bilimi dine düşman görmesi aydınlara Avrupa yolunu tutturmuştur. Orda başka toplumun etkisi ile yaşanan değişimin nedeni ise kendi kültüründen uzak olmaktır yani bilinmemezliktir. Ortadoğu toplumunun yaşamında örnek gösterilen hususlara göz atalım. Sosyolojinin en ateşli savunucusu ki Ali Şeriati’nin en sevdiği sahabelerden olan Ebuzer imanı itikadı olan bir sahabedir. Kur’an ayaetlerini bir tapınma değil, sosyal hayatta yansıyan yönleri ile görmek istemektedir. Çünkü inandığı Kur’an hükümleri eşitlik savunucusudur. Bir insan hakları beyannamesidir. Sadece mazlum halka indirilmiş bir kitap değildir. Nedense hep zayıf inanır algısı vardır. Tıpkı oruç gibi bir ibadeti hemen hemen her insanın fakirin halinden anlayalım diye verilmiş bir ibadettir diye tasvir etmesi gibi. Evet, bu böyledir, akla açlık gelir. Oysa oruç kalbe, oruç dile, oruç göze, oruç nefsedir. Eğer sadece açlık terbiyesi olsaydı oruç zengine farz olurdu. Fakir zaten açtır kimin halinden anlayacaktır ki. Bu konuda sosyoloji temeli demişken yine ashabın göz bebeği biir sahabeden de Kur’an ahlakı ile yapılan bir fiili örnek gösterebiliriz. Hz. Ali, arkadaşlarından Meysen'in hurma satarken, hurmaları iyi ve kötü olarak ayırıp iki ayrı fiyata sattığını görür, ona hiddetle şöyle der: "Niçin insanları, Allah'ın kullarını sınıflara göre ayırıyorsun?" Sonra eliyle hurmaları birbirine karıştırır ve hepsini aynı fiyata, orta bir değerle sat" der. Bunlar da alim ki devrinin cahiliyesinde tanımaya çalıştıkları muhatap oldukları Kur’an ile yaşayan alimler. Tanıyanlar. Bu noktada Ali Şeriati şöyle der. “Bugün biz inanıp inanmamaya değil, tanımaya mecburuz, tanımaya muhtacız. Çünkü çoğunlukla, bilgisiz bir dinin hiçbir değeri olmadığına inanmaktayız. Bugün biz dini öğrenmeye ve tanımaya muhtacız. Bilimi, toplumu, tarihi, kişiliğimizi tanımaya ihtiyacımız var, inanmaya değil. Bunca inanç bilgi ile iç içe olmadığı zaman zararlıdır da. Çünkü insani bütün enerjiler sömürmekte, almaktadır. İmana değer katan bilgidir. Ali’ye tapmanın Hz. Muhammed’e tapmanın hiçbir değeri yoktur ve bazen bunlar bir kavimin olumsuzluk ve donukluk sebebi olmaktadır. Tanımadığınız bir Ali tanımadığınız bir Rüstem bir başka kimse gibidir. Bunu birbirinden ayırmak yalnız tanımakla mümkündür. “ Evet, burada dine bir eleştiri yok, burada kendini bilmeyen her ferde eleştiri var. Çünkü insan en çok bilmediğine düşmandır. Kur’an ayetlerini sadece Arapça okumak ve evimizde en üst yerde muhafaza etmekle olmuyor. Gerçi öyle bir hal aldı ki bu iş bir evde Kur’an isteyecek olsak hangi komidine koyduğunu unutmuş insanlar var. Artık kitabı en yükseğe kaldırmayı Burak’ın insanlar nereye koyduğunu unutacak kadar uzaklaştı. Bu konuda bir anım var. İlkokul 6. sınıfta din dersinde ki o zamanlar öyle kolay değil kitaba kitaptır demek. Arapça herhangi bir yazı gören onu öper başına koyar böyle bir dönem. Hocamız Kur’an’ı biraz sert bir şekilde masaya bıraktı, ve dedi ki: Bu kitabı okuyup anlamazsanız, hayatınızdan parçalarla birleştirmezseniz bunun bir anlamı yok. Altın kaplama bir kur’an’ı evinize asıp karşısında ailenizle tartışıp, içki içip, kötü söz söyleyip, kalp kırıp, hak yiyerek siz ona değer vermiş olmazsınız. Ve bizden ayetleri ezberlememizi bil hassa anlamalarını ezberlememizi isterdi. Kafirun suresini ezberleyeceğimiz zaman kulaktan kulağa yanlış olursak kafir oluruz söylemleri çıktı. Hocamız bunu duyunca siz okuyun, ezberleyin varsa günahı boynuma siz ilimden uzak olmayı günah sayın demişti. Anlamaya çok önem veriyordu. Allah ondan razı olsun, o yüzden her okuduğumu hep merak ettim. Ki kafirin anlamını öğrenince bir dil sürçmesi ile olunamayacağını korku dini ve ekildiğini tanımadığımızı daha iyi anladım. Kafir; örtmek, saklamak demek. Hatta çiftçiler tohum ekince yani toprak altında tohumu saklayınca kafir de denildiğini duymuştum. Dinen kafir ise bir ilahı imanı yok saymak, inkar etmektir. Kur’an ahlak, eşitlik, sosyolojik olarak insandan hareket bekliyor. Bu bağlamada günümüzde siyer çalışması yapan Muhammed Emin Yıldırım güzel çalışmalar yapmaktadır. Kur’an ayetleri ve onları yaşan sahabeler üzerinden anlatımlarla bu işin fiil boyutuna dikkat çekmektedir. Ayrıca Kuran’ın inen ilk 27 ayetinin özeti de bize fiili vurgular. Emirler ayetlerle sıralanır. Oku! Yaz! Kalk! Düşünerek oku! Hatırla! Yönel! Uyar! Yücelt! Temizle! Uzaklaş! Verdiğini çok görme! Yani bunlar neyin işareti. İlim olmadan iman olmaz. Zaten Peygamber efendimiz (sav) hadiste buyurur; bir saatlik tefekkür 60 yıllık ibadete eşdeğerdir. İlim insanoğlunun ki Ali Şeriati’nin ey çamur dediği insanın aklının ibadetidir. Akıl ve ruh olmazsa evet, insan bir çamurdur. Bir de sömürgecilik üzerine durur. Nedenleri ve yapılması gerekenler üzerinden konuşur. Bu gücün kaynağını alanların kendilerini nasıl yeryüzünün tanrıları yaptıklarından söz eder. Bunu bir alıntı ile açıklamaya geçersek: “...Kuran’da sürekli yinelenen üç tane tipleme vardır. Bu üçü, Tevrat’ta da vardır. Birisi kudret sembolü olan Firavun’dur. İkincisi zenginlik, sermaye ve ekonomi sembolü olan Karun’dur. Üçüncüsü, dini elinde bulunduran bir ruhani olan Bel’am-i Baur’dur. Bu üçü, Kabili sınıfın sembolüdür.” Evet, bu tipler yani yeryüzünün tanrıları olarak kendini ilan edenler gökyüzünün tanrılarını oluştururlar. Yani toplumsal özdeşlik, dini zihniyeti yaratır. Aşikar olan güç, Kudret, sömürü, köleliği anlatır. Afrika’da Fransız şarabı için çalışan halkın tadını bilmediği şeyi üretimini anlatır. İktidar gücünü anlatır. Afrika’da ki bu benim aklımda olan bir bilgidir. Elmas madeninde çalışan halkın çıkışta mideleri röntgenle kontrol edilir. Yeryüzü kudreti bazılarına cirit alma hakkı vermiştir. Oysa yeryüzü bir ırkın ya da insanın değil tüm inananlarındır. Köleliğin olmaması gerektiği gibi var olan tüm kaynakların tüketimi israfa girer bu da Allah’ın kitabında yapılan her israfın gelecek nesillerin hakkından yemek olduğu vurgusu ile anlatılır. Ama gelin görün ki bir gelecek değil herkes şimdinin sömürgeciliği peşinde koşmaktadır. Genel olarak kitabın özü bunlar üzerinden gider. Bu sefer din alimlerini pek anmadı aydın kesimin üzerinde durdu. Zaten din alimlerini anlatış şekli ve onları eleştirmesi aklıma hep kendisiyle aynı şartlardan dolayı ülkesini terk etmiş Sadık Hidayet’in Hacı Ağa’sını getirir. Bu iki yazar ülkelerindeki durumları dışarı böyle arz ederler. Kitap ilk insan Adem’den başlar ve dünya düzeninde insan ve insanın varlığı, kendini bulma çabası ve asıl olduğu, değişebilirliği ve değişemezliği, ilke edineceği şeyler gibi bir çok konuyu barındırır. En son bölümde öğrencileri ile bir soru cevap şekli ile son verilir. Burada öğrencilerde ülkelerini ve dünya devlerinin durumunu merak eder. Sorular ülkenin gidişatı ile ilgilidir. Tavsiye kitap listesinde hatırı sayılır bir sıralama alacak kitaplardan biridir. Bir uğrağın. Kimiz? Neyiz? Ne olmuşuz? Farklı bir pencereden bakalım. Ali Şeriati eğitimi olarakta sağlam temellere dayalı bir eğitim almıştır. Önyargılı olmayı tanımaya bırakın. Zaten kendisi de diyor ya tanıyın. Tanıyın şu adamı! Tanıyın da derdi ne bilin! Her şeye katılmak zorunda değilsiniz, ki bende katılmıyorum her şeyine katılsam nakliyeci olmaktan öteye gidemeyeceğim ki.Eleştirin, ölçün, tartın ve siz karar verin. Keyifli okumalar!
Kendini Bilmek
Kendini BilmekAli Şeriati · Endişe Yayınları · 1990137 okunma
··
297 görüntüleme
S. Ali okurunun profil resmi
Tek tip olup olmamak ikilemi içinde bocalayan zihne farklı sesler dinletebilirsek zaten ilerleme de gerçekleşmiş olur. Maalesef önemli bir kesim baştan -onlara öğretilen reddiye ile- daha konuşmadan, tartışmadan doğrudan dogmaya dayanıp reddetmenin dayanılmaz cazibesine kapılıp kapıları kapatabiliyor. iyi okumalar.
Sevgi okurunun profil resmi
Tarih red edilen azınlıkların zaferler ile doludur, ve edebiyat dışlanan yazarların güçlü kalemleri ile... azınlıklar çoğunlukların kayıtsız kaldıkları her şeyi gerçekleştirebilecek güçte olmuşlardır, olacaklardır. Vazgeçmeden öğrenmeye, güç yitirmeden umut etmeye devam. Keyifli okumalar dilerim. 🍀
S. Ali okurunun profil resmi
Maalesef, düzenin değil; gerçeğin, hakkın, adaletin zencileri olarak dışlansak da yine de okumaya devam ediyoruz. Size de keyifli okumalar
Muhsin Ali Kulbak okurunun profil resmi
Kitaptaki her şeye katılsak bir nakliyeciden öteye gidemeyiz. 👏
S. Ali okurunun profil resmi
Elinize sağlık, keşke herkesi birazcık rahatsız edebilse de, farklı durum/olay/kavramlara farklı ya da özüyle bakabilsek...
Sevgi okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. 🍀 Keşke hiç keşkeler olmadan var olmanın özüyle harmanlansakta tek tip olmanın bizi biz yapmadığını idrak edebilseydik. Notalar gibi farklı her sesin bir Ezgi olduğunu, tablolar gibi her bir rengin ahenginin bütünü etkilediğini görebilseydik. Kendimizi bilseydik... 🍀
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.