yazarın okuduğum ilk kitabı oldu. daha önce bana -yaaah sen Sait Faik okumadın mı hala, inanmıyoruuum- şeklinde tepkilere yol açmıştı ve her defasında erteliyordum. Ama şimdi ertelemekte ne kadar hat yaptığımı anladım çünkü hem yazılan öykülerin samimiyeti hem de bu kitapta yazarın ilginç ve bir o kadar lezzetli diyalogları, röportajları, mektupları... Aahh seni okumak için ne çok sebep var bir bilsen. hani bir yazı okursunuz ya böyle dudaklarınızın kenarında bir tebessüm oluşur. işte o tebessüm Sait Faik.
kitabı okurken kelime yelpazenize eklenecek güzel şeyler dışında bir de -ımmm enfes- dedirten üslubu. hele ki betimlemeleri kullanırken sanki bir film de yönetmen kamerayla alıyormuş gibi yavaş yavaş akan o cümleleri.
“…betimleme gözlemlenen, incelenen kısacası betimlenmek istenilen obje veya durum
ile dilin birleşimi sonucu oluşan yeni bir objedir, yeni bir var olandır” der (Şerif Aktaş 2011: 602).
Yazarın betimlemeler aracılığıyla var ettiği bu yeni objelerin mekânı ise, okuyucunun zihnidir.