Gönderi

Yanı başlarında da birliğe yeni intikal etmiş, onsekiz yaşlarında bir delikanlı dikiliyordu. Binbaşı Mahmud Sabri, bakışlarını ona çevirdi. - Adın ne? - Murat kumandanım. - Nerelisin? - Yozgat’ın Sorgun ilçesinin Karayakup köyündenim. - Saçlarına niye kına yaktın? Murat kıpkırmızı kesildi; söyleyecek birşey bulamadı; dili tutulmuştu sanki; fakat kumandan ona bakıyordu. Sadece; - Anam, diyebildi. Gülümseyen Mahmud Sabri, onu rahatlatmak istedi. - Her yöremizin kendine has âdetleri var; mutlaka altlarında da makul sebepler yatmaktadır. Oturun. Binbaşı Mahmud Sabri sığınağa doğru yürürken, Mendebur İdris manalı manalı sordu. - Murat, anan niye saçlarına kına yaktı? Kumandanına zaten mahcup olmuştu. Mendebur İdris’in sözündeki alaycılığa iyice sinirlendi. - Ne bileyim? Yaktı işte! Muzır Ruşen de fikrini söylemeden duramadı. - Herhalde erkek olduğunu unuttu. Oğuz Amca, cevap vermek mecburiyetini hissetti. - Ne bilsin çocuk! Anası yakmış. Böyle gereksiz tartışmaları kesin! Oğuz Amca’nın ses tonundaki uyarı, yeni sataşmaların önüne geçti; ama delikanlının adı “Kınalı Murat” kaldı. ... Yanına gelen Kınalı Murat, her zamankinden daha sıkılgandı. Elinde zarf, kâğıt vardı. Yusuf anlamıştı; okşayan bir sesle sordu. - Ne o Murat, mektup mu yazdırmak istiyorsun? - Evet, Yusuf Ağabey. Yusuf, tüfeğinin kundağını dizine oturttu. Murat’tan aldığı kâğıdı kundağın üzerine serdi. Cebinden kalemini çıkardı. - Söyle. Pembeleşen Kınalı Murad’ı hafif bir ter bastı. - Ne söyleyeyim, Yusuf Ağabey; selâm, kelâm yazıver. Yusuf gülümsedi. - Ne yazacağını, ben ne bileyim? Sen söyleyeceksin, ben de yazacağım. Baban sağ mı? - Sağ, Yusuf Ağabey. “Muhterem Babacığım” diye başlık yapan Yusuf, Kınalı Murat’a baktı. Kınalı Murat al al oldu. Yusuf yazmaya başladı; yazdıklarını da seslice söylüyordu. “Önce üzerimize farz olan Allah’ın selâmlarıyla söze başlar, hürmetle ellerinizden öperim. Nasılsınız, iyi misiniz? Rabbimden daima iyi olmanızı dilerim.” Kınalı Murat’a döndü. - Anan da sağ değil mi? - Evet, sağ. Yusuf devam etti. “Anama da çok çok selâm eder; ellerinden öperim. Beş vakit namazında dualarını beklerim.” Kınalı Murat: - Yusuf Ağabey, dedi ve sustu. Yusuf ona “Birşey mi söylemek istiyorsun?” dercesine bakıyordu. Bu kere Kınalı Murat, burnunun ucuna kadar kızardı. Sesi de değişti. - Kumandan, anamın saçlarıma niçin kına yaktığını sorunca, cevap veremedim. Kardeşlerim askere giderken, saçlarını kınalamamasını yazalım. Yusuf’un yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. - Yazalım mı? - Yazalım Yusuf Ağabey. Yusuf yazmaya başladı. “Geçen gün Binbaşı, saçlarıma niçin kına yakıldığını sordu; cevap veremedim. Kardeşlerim askere giderlerken anam saçlarını kınalamasın; onlar da aynı soruyla karşılaşmasınlar. Ben oğlunuzdan sual ederseniz, Allah’a şükür iyiyim; hasretinizden başka hiçbir kederim yok.” Yusuf bakışlarını ona çevirdi. - Yemeğinin iyi, bakımının yerinde olduğunu yazalım da, seni düşünmesinler. - Yazalım. “Yemeklerimiz iyi çıkıyor; bize fazla fazla yetiyor. Yatıp kalktığımız koğuşlar da muhafazalı. Hiçbir güçlüğümüz yok.” Yusuf: - Harçlık istiyor musun? diye sordu. - İstemiyorum. “Harçlığım var; param biterse, size yazarım. Şimdilik göndermeyin.” Yusuf başını kaldırdı. - Başka yazmamı istediğin birşey var mı? - Yok. - Kardeşlerine selâm yazalım mı? - Yazalım, Yusuf Ağabey. - En büyükleri sen misin? - Benim. - Adlarını söyle. - Ramazan, Ali, Safinaz, Cavit. Yusuf, kundağın üzerinde kâğıdı kaydırıp, yazmaya devam etti. “Kardeşlerim Ramazan’a, Ali’ye, Safinaz’a, Cavit’e ayrı ayrı selâm eder, hepsinin gözlerinden öperim. Ayrıca konu komşulara, bu mektubu okuyana, dinleyene de selâm ederim. Cenabı Mevlâm hepimizi hayırlı günlere kavuşturur inşallah. Tekrar tekrar ellerinizden öper, hayır dualarınızı bekler, bizi yoktan var eden Allah’ın koruyuculuğunun üzerinizde olmasını dilerim. Oğlunuz Murat 9. Tümen, III. Tabur, I. Bölük Seddülbahir-Çanakkale.” ... Mektupları dağıtan Yusuf’un elinde Kınalı Murat’ın ki kaldı. Karşısındakinin gözüne bakarken kızaran esmer yüzü bakışlarında canlandı. Yüreğinde derinleşen sızıyla Oğuz Amca’nın yanına geldi; elindeki mektubu göstererek: - Kınalı Murat’ın, dedi. Anası, babası kara haberine nasıl dayanacaklar! Oğuz Amca, derin bir göğüs çekti. Akif ve Hasan gözlerinin önüne geldi. - İlk anda insan dayanamayacağını zannediyor; ama Cenab-ı Mevlâm sabır veriyor. Ne yazıyor? Aç da okuyalım. - Okuyalım mı? Sorusundan Yusuf’un okumak istemediği anlaşılıyordu. Oğuz Amca ısrar etti. - Zaten açılıp, okunmuş. Aile sırrı yazacak değiller ya; yazmışlarsa kimseye söylemeyiz. Belki cevap yazacağımız bir husus olur. Zarfın ağzı açıktı; Yusuf mektubu çıkardı; okumaya başladı. “Evlâdım Murad; Bizleri yoktan var eden Rabbimizin farz kıldığı selâmlar üzerine olsun. Mektubunu aldık; çok memnun olduk. Allah da seni memnun etsin. Hepimiz iyiyiz; senin hasretinden başka bir kederimiz yok. Komşularımızda, köyde de Allah’a şükür herhangi bir yaramazlık olmadı. Bu yıl havalar yağmurlu gitti. Mevlâmız bereketini esirgemedi. Ürünümüz çok iyi. Paraya ihtiyacın olursa, bize yaz; hamdolsun, halimiz vaktimiz yerinde. Kumandanı’na cevap verememene üzülen anan şöyle diyor. ‘Zabit Efendiye söyle gözümün nuru Murad’ım; sen bizim İsmailimiz’sin. Seni biz Allah yoluna kurban gönderdik. Nasıl ki kurbanlık koçlar kınalanıyorsa, ben de saçlarına kına yaktım.” Yusuf’un sesi bulandı; Oğuz Amca’nın gözünden bir damla yaş fırladı. Yusuf devam etmek için kendini zorladı. “Kardeşlerin Ramazan, Ali, Safinaz, Cavit, hepsi iyiler. Ayrı ayrı selâm eder, ellerinden öperler. Her duada, her zaman seni unutmayan ananın da selâmları var; düşman kurşunundan, soğuk rüzgârlardan, yerdeki karıncadan, görünen ve görünmeyen belâlardan seni koruması, Hızır’a yoldaş etmesi için gece gündüz Rabbimize dua ediyor. Tez günde bizleri kavuşturması dileğiyle seni Mevlâm’a emanet eder, gözlerinden öperim. Baban Halimoğlu Mustafa Hacı Yakup Köyü Sorgun-Yozgat”
Kimi "Kınalı Hasan" der kimi "Kınalı Murat". Aslolan vatan uğruna verilen canı Allah'a kurban saymak değil mi?Kitabı okudu
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.