Gönderi

Çağdaşlarından yazar Nizami Aruzi şöyle anlatır: "Ömer Hayyam' a ölümünden yirmi yıl önce Belh'te rastladım. Köle Tüccarları sokağında oturan eşraftan birinin evinde konuktu. Ününü bildiğimden, bir sözünü kaydetmek üzere onu bir gölge gibi izledim. Böylece "Mezarım her ilkbahar kuzey rüzgârının çiçek saçtığı bir yerde bulunacak" dediğini duymuş oldum; ama onun gibi bir adamın gelişigüzel konuşmadığını da biliyordum. Hayyam'ın ölümünden 4 yıl sonra Nişapur'dan geçtim. Bir bilim ustasına duyulması gereken saygıyı duyduğumdan mezarına ziyarete gittim. Bir rehber beni oraya götürdü. Mezarı bahçe duvarının dibindeydi, şeftali ve armut ağaçlarının dalları kabrin üzerine uzanmış, çiçeklerini boydan boya üzerine dökmüştü. Kabrin üzerinde sanki çiçeklerden bir halı vardı." Denizde boğulan su damlacığı, Toprakta eriyen toz zerreciği, Bu dünyadan geçişimiz nedir ki? Değersiz bir böcek, Bir göründü, Bir yok oldu. Ömer Hayyam haklı değil. Söylediği kadar geçici olmadığı gibi, yeni yeni var oluyor, en azından dörtlükleri var oluyor. Zaten şair kendisi için istemeye cesaret edemediği ölümsüzlüğü, onlar için istememiş miydi?
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.