Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

104 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 saatte okudu
BİR HİKÂYEDEN ÇOK DAHA FAZLASI
Apollon, Antik Yunan'da Güneşin, ateşin, şiirin, ışığın ve 'gerçeğin' tanrısıdir; kehanet yapar, bilicilik özelliği vardır. Bununla birlikte, Orfe öğretisinde sezgi, ilham ve 'vicdan' sembolüdür. Kitabın baş karakteri Gustave von Aschenbach da Apollon özellikleri gösteren, romanda onunla özdeşleştirilen bir karakterdir. Ünlü ve saygın bir yazardır. Bununla birlikte, yaşlanmaya başlanmasıyla edebi manada tıkanma noktasına gelmiş ve ilham aramak için daha önce de yolunun düştüğü Venedik'e gelmiştir. Kumsalda, Polonyalı bir ailenin on dört yaşındaki Tadzio adındaki çocuğunu görünce, adeta büyülenir. Aynı otelde kalırlar ve Gustave sürekli onu izlemeye başlar. Yer yer detaylı tasvirlerle Tadzio, Gusvate'in gözünden anlatılır. Kitaba yapılan incelemelerin bir kısmında, salt bu noktaya dikkat kesilerek olumsuz yorumlar yapıldığını gördüm. Adı üstünde bir yorumdur ama benim takıldığım nokta, "herkes" ifadesiyle duyulan rahatsızlığın genelleştirilmesi ve yorumun öznel niteliğini kaybetmesidir. Şahsen ben bu anlatımlardan rahatsız olmadım. Bunun iki nedeni var; birincisi edebiyatta her konu işlenebilir ve genel olarak da sansüre karşıyım, buna rağmen rahatsız da olabilirdim. Yani bu, direkt rahatsız olmama nedeni teşkil etmiyor. Asıl neden, hikayenin bence anlatmak istediğinin farklı olmasıdır. Thomas Mann, Nietzsche'den etkilenmiş bir yazardır. Buna dair öğelere Büyülü Dağ kıtabinda da rastlamıştım ama Venedik'te Ölüm, direkt olarak Nietzsche'nin ele alıp üzerine kitap yazdığı ve felsefesinde önemli bir nokta teşkil eden ikili Apollon- Dionysos üzerinden; ahlaki değerlerin katı hegamonyasinin aslında ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğunu ve bununla birlikte sanatın ahlakiyetle ne kadar ve nasıl bir ilişkinin olduğunu anlatan, aşk ile ölüm gibi zıtlıklar arasında gidip gelmenin yarattığı tahribatın hikayesidir. Gustave, Tadzio'yu gördükten sonra ilk aşamada ona olan yakınlık hissetmesinin iki nedeni görülüyor. Bunlardan ilki "Gönlü bir baba muhabbetiyle, güzelliği, kendini feda ederek zekâda yaratanın, bizzat güzel olana karşı hissettiği o duyarlı yakınlıkla doluyor, heyecanlanıyordu," satırlarından çıkarımda bulunabileceğimiz babanın duyabileceği ilgidir. İkincisi ise "Aschenbach hayretle, oğlanın eşsiz bir güzellikte olduğunu gördü. Bal sarısı saçlarla çerçevelenmiş, şirin bir sessizlikteki solgun yüzü, çekme burnu, sevimli ağzı, tatlı ve tanrısal bir vakar taşıyan edasıyla Grek dünyasının en soylu çağından kalma heykelleri hatırlatıyordu. Biçimin en pürüzsüz bir şekilde kendini açığa vurduğu bu yüzde, öyle özgün ve kişisel bir çekicilik vardı ki, bunu seyreden Aschenbach ne doğada ne de güzel sanatlarda buna benzer bir başarıya rastladığına hiç ihtimal vermiyordu," satırlarından anlayabileceğimiz üzere, sanatsal bir güzellik görmenin insanda uyandırdığı hayranlıktır. Ancak güzellik kendi içinde bir tehlike de barındırmaktadır. Bunu, Gustave şu satırlarda kendisinin de fark ettiğini göstermektedir: "Aschenbach yeniden hayretler içinde kaldı, hatta bu âdemoğlunun cidden tanrısal güzelliği karşısında adeta ürktü." Hikâyenin ilerleyen safhalarında Gustave'in ürkmesinin haklılık kazandığına şahit olup, artık Tadzio'dan etkilenmesine üçüncü bir neden ortaya çıkar: Aşk! Babalık ilgisi giderek etkisini yitirir. Zira babalık ilgisi, bu yaşta bir insanın on dört yaşında bir çocuğa göstereceği azami ilgi sınırını teşkil etmekteydi. Artık aşk ile sanatsal ideal güzelliğe ilgi arasında bir çatışma bizi beklemektedir. Gustave kendi kendine, Tadzio'ya olan duygularını itiraf ettikten sonra şehirde kolera salgını olduğunu öğreniriz. Şehirde dolaşırken Gustave'in aldığı "hasta kentin kokusu!" aslında onun Tadzio'ya duyduğu gayri ahlaki aşkın anlatımıdır. Kendisini bir yandan da suçlu hissetmektedir. Zira itirafından önce de gitgeller yaşamış, kendisini Tadzio'nun güzelliğinde gedikler açarak içine düşmekte olduğu gayri ahlaki durumdan kurtarmaya çalışmıştır: -“Pek narin, hastalıklı gibi!” diye düşündü Aschenbach. “Herhalde kısa ömürlü olacak!” Bu düşüncenin ruhuna verdiği ferahlama ya da hafiflik duygusunun nedenini araştırmaktan vazgeçti.- Ideal güzellik mükemmelliktir, mükemmel olan da kısa ömürlü, geçici bir şey olamaz; sonsuz olmalıdır; vazgeçtiği neden de budur. Ancak kısa ve ikna edici bir rahatlama olmadığına şahit olmuştuk edilen itirafla. Suçluluk duyan Gustave'in bir yandan da ihtirası da artmakta "Yabancı Tanrı" tarafından ele geçirildiğini hissetmekte, kontrollü, ahlaklı, sınırları olan ve akıl üzerine temellenen yaşamından kopmaya başlar; bunu giderek daha şiddetle arzular. Bunun olumlu etkisi ise şimdiye kadar hissettiği ama o yönde hiç atılımda bulunmadığı duygunun akla egemen olduğu edebi düşünceye kapılarını açması olur: "Fikir, güzelliğin önünde tapınarak eğildiğinde, doğanın hazla titrediği düşüncesiydi bu!" Ancak ele geçirilmeye başlayan Gustave, hissettiği suçluluğun etkisiyle yakinda kontrolünü tamamen kaybedeceğini hissettiği için olacak ki, her şeyin yok olmasını sağlayacak bir felaket arzular. Bu da şehirde vuku bulan salgındır: "bir suçlu gibi ihtiraslı bir kimse de günlük hayatın güvenlik altındaki düzen ve refahından hoşlanmaz, bu yüzden burjuva düzenindeki her gevşeyiş, dünyadaki her bozuluş ve çöküş sevindirir onu, bunlardan yararlanabileceğini hayal meyal ümit edebilir çünkü." Gustave'in itirafından önceki son nokta da oldukça manidardır: Apollon, Hyakinthos adlı Spartalı prense aşktır. Bu aşk küçüklükten gelmektedir. Ama Hyakinthos'a aynı zamanda rüzgarı kontrol eden bir Tanrı daha aşıktır. Bir gün Apollon Hyakinthos ile zaman geçirirken attığı disk, diğer tanrının rüzgarı etkilemesiyle Hyakinthos'un başına isabet eder ve Hyakinthos orada ölür, başından akan kanların olduğu yerde ise sümbül çiçeği biter. Ayrıca bu mitolojik olayın Jean Broc tarafından Hyakinthos'un Ölümü adında bir tablosu da yapılmış: hizliresim.com/CD0eIh Gustave, işte bu Apollon ile Hyakinthos aşkını ve trajik sonu aklına getirir. Bu hikayenin Apollon'u Gustave'in ölümüne giden ilk adımdır. Artık kontrol "Yabancı Tanrı"dadır. Yani Dionysos'ta! Dionysos; şarabın, medeniyetin ve barışın tanrısıdır. Ölüp dirilen, haz ile acı arasında iki uçta gidip gelen coşkulu bir Tanrıdır. Kendisi için yapılan gösteriler tiyatronun temellerini atmıştır. İlginçtir ki, Gustave, Dionysos olduktan sonra bir gün şehir meydanında tiyatral bir gösteri olur ve orada Tadzio'yu izler ve onunla göz göze gelirler. Sonuç olarak artık; sağduyu, kontrol, sınırlar, ahlak, akıl artık hükümranlığını kaybetmiş; coşku, özgürlük, serbestlik, gayri ahlakilik veya görecelilik, duygular tahta oturmuştur. Ancak ufak bir sorun vardır: Gustave'in bedeni. Çünkü Gustave artık bu coşkuyu kaldırabilecek bir bedene sahip değildir. Bu beden, birçok tercihin sonunda kat edilen yollardan geçmiş, her geçtiği yolda yontularak katı bir kalıba girmiştir. Bu saatten sonra da başka bir kalıba girmesi imkânsızdır. Bundan dolayı da bedeninde, saçlarında yaptığı değişikliklerin de bir faydası olmayacaktır. "Kendinden uzaklaşmış bir kimse için, tekrar kendini bulmaktan daha sıkıntılı bir şey olur muydu?" Çünkü artık ne Apollon'dur ne de Dionysos; aradığı ilhamı, sanatsal güzelliğin temsili, Tanrının kendini bedeninde tezahür ederek belli eden ideal güzelliği tanrısalliktan ve sanatsallıktan çıkarıp bedenseliğe ve hazza yerleştirmiş; yaşlılığın getirdiği geçmişi düşünme esnasında farkına vardığı, geçen ömrünü yeterince iyi geçirememenin, kendini yeteri kadar keşfedememe ve gerçekleştirememenin hüznüyle sarsılmış, geç keşfetmenin kısa süreli heyecanıyla hareketlense de artık kendini gerçekleştirmenin imkansızlığının altında ezilmiştir. Hayat bir aşktı insanın kendisine duyduğu ve kendisinden başka her yerde aradığı ancak ölümün soğuk nefesini ensesinde hissetmeye başladığı anlarda bulabildiği. Ekho, kendisine aşık olanlara aldırmayan, ebediye yüz vermeyen çok güzel bir peri kızıdır. Bir gün yakınlarda avlanmakta olanlardan Narkissos adında yakışıklı birine aşık olur. Ama Narkissos onun aşkına olumlu yanıt vermez. Ekho, günden güne erimeye başlar ve içine kapanarak ölür. Bu ölümün yarattığı ses de kayalardan yansır durur ve bizim 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür. Olimpos'taki Tanrılar bundan hoşlanmazlar ve Narkissos'a ceza vermek isterler. Narkissos bir gün bir su kenarına gelip yüzünü yıkarken, suda kendini görür. Daha önce fark edemediği bir güzelliktir bu ve hemen aşık olur. Suyun kenarından ayrılamaz ve kendi güzelliğine baka baka ölür. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür. Tadzio yani Genç Gustave, Ekho gibidir. Disiplin, çalışma, akıl üzerine eserler ve bir hedefe doğru mutlak surette konstrasyonla duygusal dünyaya ister istemez yüz vermemiş veya soğuk kalmıştır. Yıllar geçtikçe duygusal dünya ölmüş ve geriye kalan ekosu da ancak yaşlı Gustave kumsalda Polonyalı aileyi izlerken, Tadzio'yu gördüğü an gelir. Olimpos'taki Tanrılar yani hayat, buna kızar. Çünkü geç kalınmıslık yani zamanin israf edilmesi veya gereğince değerlendirilmemesi affedilemezdir. Yaşlı Gustave bu yüzden Tadzio'ya aşık olur yani genç Gustave'a! Ona baka baka kendi çöküşüne doğru ilerler ve geriye nergis çiçeği yani dünyanın saygın yazarın ölümü ile sarsıldığı haberleri kalır. Caravaggio‘nun 1597’de başlayıp iki senede bitirdiği eseri "Narcissus": hizliresim.com/yCQ1bn İyi okumalar
Venedik'te Ölüm
Venedik'te ÖlümThomas Mann · Can Yayınları · 20073,599 okunma
··
489 görüntüleme
Mustafa A. okurunun profil resmi
Kitabı okuyanlar için anlama kılavuzu niteliğinde olmuş incelemen. Ben de yakın zaman önce okudum kitabı ama bazı kısımları incelemeni okuyunca idrak edebildim. Genel olarak eleştiriler dediğin gibi Polonyalı çocuk üzerinde yoğunlaşmış. O kısma takılıp kalınca büyük resim görünemiyor belki de. Ellerine sağlık.
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, begenmene sevindim.☺ Yazarın üslubu, anlatımı, içeriğinde yer verdiği unsurlar varken salt Polonyalı çocuğa odaklanmak bence fazla indirgenmeci oluyor.
Ays okurunun profil resmi
incelemeyi soluksuz okudum. elinize sağlık!
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim :)
Ecem okurunun profil resmi
Daha önce hiç Mann okumadim. Bu inceleme cidden muazzam olmuş. Büyülü Dağ'dan önce sanırım bu kitabını alacağım. Emeğine ve yorum yeteneğine sağlık💪 not: beğenmeme sevindin biliyorum😄
Ebru okurunun profil resmi
Mükemmel bir şeyler yazdığına eminim hatta bi kaç kere de okudum ama yok yani olmuyo sanırım benim boyumu aşıyor biraz. Anlatmaya çalıştığı şeyi birazcık hissedebildim ama fazla edebi gibi gibi.. Mitolojiyle ilişkili olduğunu öğrenmekse ayrı bir heves ve mutluluk yarattı.
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.