Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

- Bırakın efendim, insan deli olur. Abuzer ayısı, yeni durumlara uymayı bu kadar kolayca becerir de, bizim Fazlı'yla, sizin şair Tevfik Fikret'iniz katır gibi nasıl dayatır? - Tevfik Fikret mi, anlayamadım? - Tevfik Fikret elbette... Anlayamayacak ne var bunda? Tevfik Fikret hürriyetten iki ay sonra yıldı. Yılmasaydı, kocaman Tanin gazetesini, yüzüstü bırakıp evine kaçar mıydı? Biraz dirense de tekmeyle kovulsa canım yanmaz. Bir başka gazete uydurup, inançlarını savunmak bile aklına gelmedi. Şimdi, eminim, tırnaklarını rahatça kemiriyordur. 31 Mart'ın yobaz kudurganlığında, kim bilir ne kadar acı çekmiştir. Bu da sünepeliğinin cezası... - Tevfik Fikret mi sünepe? - Şair olarak hayır, politikacı olarak evet... İlk zorlukla bırakıp savuşan yılgın politikacı... Yılgınlığı da ölüm korkusundan gelmiyor. Kirlenmekten ödü koptu. Biz kardeşim, hepimiz acemi dövüşçüleriz. Sultan Hamid'i bu kafayla, bizler mi devirdik? Hayır. Herif çoktan idare edemez hale gelmiş de, bizim haberimiz yokmuş. Dayanağı çoktan çürümüş... Dayanağı: Yani, Yedisekiz Hasan Paşa'nın elindeki meşe sopası... İlk günler, bu balkondan yuvarladığım nutuklar aklıma geliyor da suratım kızarıyor. Yolda bulduğum bir parayı cebime indirmişim gibi... Ama gene de buradayım. Sülük oğlanın omzunu okşayıp, Kavat Abuzer'e, "Ağa" diyerek maskaralık ediyorum. Neden mi? 31 Mart'ta yobazlığın nasıl hortladığını gördüm de ondan... Ben o gün yemin ettim arkadaş, "Yılgınlığa kapılıp savuşursam namussuzum" dedim. Ben kırk bacağına tükürdüğüm bu masaya, işte bu sözle bağlıyım.
Sayfa 365 - 6. Baskı, Nisan 2008, (İthaki Yayınları'nda 2. Baskı), Dördüncü BölümKitabı okudu
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.