Saf Usun Eleştirisi’nde Kant, usun sınırlarını somutlaştırmaya çalıştığı zaman, Copjec’e göre Lacan’ın cinsellenme formülüne karşılık gelen iki tür çözülemez çelişki öne sürdü. Kant’ın “matematiksel çatışkı” olarak adlandırdığı şey, dünyanın bir bütünlük olarak bilinmesinin imkânsızlığının sonucudur; aynı akıl yürütmeyle onun sonlu ya da sonsuz olduğunu iddia edebiliriz. Kant’a göre, “Olası bir deneyimin nesnesi olmayan bir fenomen yoktur”, ama fenomen deneyimimiz belirsizliğini koruduğu için, “hepsi-değil fenomenleri olası bir deneyim nesnesidir”. Copjec bu çelişkinin, Lacan’ın dişil formülüne nasıl karşılık geldiğini gösterir; o, biçimsel olarak “O/' ye bağlı olmayan x yoktur” ile özdeştir, ama aynı zamanda “x’in hepsi- olmayan’ı O/ ye tabidir” (“Sex and the Euthanasia”, 220-1). Peki Kant bu çelişkiyi nasıl çözer? Dünyanın olduğunu inkâr ederek. Ama “olmanın” burada ifade ettiği şeyin var olmayla değil akıl yürütmeyle ilgisi vardır. Kant, evrenin bir bütünlük olarak değil, sadece bütünleştirilemeyen bir fenomenler silsilesi olarak kavranabileceğini söylemektedir; bu yüzden o, düşüncemizin bir nesnesi “ol”amaz. Copjec’e göre bu, Lacan’ın “Kadının var olmadığı” anlayışı ile aynıdır. Kadının var olmayışı onun yokluğunun değil, o varlıkla deneyimimizi bütün hale getirmeyi ve kontrol etmeyi beceremememizin sonucudur. Tıpkı Kant’ın evreni gibi o da bilgi nesnesi olarak kurulamaz.