Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

303 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Veba; olay değil, olgu.
Veba, varoluşçuluk ve absürdizmle tanıdığımız yazar Camus’ün 1947’de yazmış olduğu bir roman. Kitapta Cezayir’in Oran kentindeyiz, bir gün modern dünyanın tüm alışagelmiş normal, tekdüze hatta sıkıcı günlerinden birinde apartmandan çıkarken ölmekte olan bir fare görmemizle başlıyor her şey. Ve sonrasında giderek şehirde artan bir fare istilasına, fareler aracılığıyla bir süre adı konulamayan ama sonunda ‘’veba’’ diye adlandırılan bir hastalığın pençesinde gelişiyor olaylar. Burada pençe diyorum çünkü hastalık aslında Camus’ün kullandığı bir aranjman, bir ışık patlaması, dikkat çekici havanın ortamı. Çünkü kitabı okurken pençenin dışında yeterince farklı öğeyle karşı karşıya kalıyor kişi. Bu öğelerden örnek verecek olursam; tanrı inancı, güven duygusu ve istenci, umut, yaşamın anlamı, cesaret, seçim şansı, mutluluk, aşk… Veba, Oran’da gittikçe yayılır ve bir dizi karakterin tercihleri kendilerine ufak kapı aralayışlarla okurlar olarak biz de onların dünyasına dalmaya çalışırız. Ama girmemizi engelleyen bir şey bulunmaktadır. Veba Oran’da deli gibi büyürken, kitaptaki tüm şehrin başını yakarken, okur ben’in o dünyaya dalmasını engelleyen şey neydi? Kuşkusuz yazarın neredeyse hatta TAMAMEN, geçirmekte olduğumuz pandemi sürecinin giriş, gelişme, sonuç versiyonlarını romanda okumak mıydı? Evet, bu da vardı ama yine de bu değildi. Beni asıl etkileyen ve kitabın sonlarında kavradığım şey aslında vebanın yeterince metaforik bir öğe olduğunu fark etmek oldu, başlarda bunu tanımlayamamak oldu. Bunu ise kitapta Tarrou’nun Doktor Rieux ile konuşması sırasında özellikle de şu cümlesinden anladım: ‘’Evet Rieux, bir vebalı olmak çok yorucudur. Vebalı olmamayı istemekse daha da yorucudur. İşte bu nedenle herkes yorgun gibi duruyor, çünkü bugün herkes biraz vebalı. Ama işte bu nedenle, artık vebalı olmak istemeyen bazı kişiler sonsuz bir yorgunlukla karşı karşıya ve bundan onları ancak ölüm kurtarabilir.’’ Asıl vebanın içinde bulunduğumuz dünya, itildiğimiz sistemsel zorbalıklar, kötülükleri absorbe ederek kendi hayatlarımızı minimal ve hoş ‘’görünen’’ ama tonlarca işe yaramayan bir evin içinde yaşıyormuşum gibi hissettirdi bu sözler bana. Bugün hangi açıdan ne kadar vebalı olduğumuzun, vebaya ne kadar bulaştığımızın, o vebayı nasıl bulaştırıyor olduğumuzun hatta kendi bünyemizde yeni bir veba oluşturup oluşturmadığımızı bilemeyiz. En emin olduğum şey o vebanın kesinlikle var olduğu ve bir şekilde yayılmaya devam ettiği ama bunu ispat edecek somut bir kanıtımın olmaması. Neyse ki Camus’nün var! Kitapta Doktor ve Tarrou’nun yukarıdaki cümlenin de geçtiği, diyalogları enasında, aslında kitapta birazcık daha gizemli bir karakter olarak Tarrou’nun kendini Doktor’a açtığı, daha dostçul bir şekilde yaklaştığı bir an yaşanıyordu. Yani tepeden bakarsak Tarrou o an psikanalistle konuşuyormuş gibi Doktor’a kendi geçmişinden, çocukluğundan söz ediyordu. Ve burada onun vebalı’lık olgusunu, aslında bunun nasıl zaten insanların içlerinde yaşattıkları ve yaşadıkları bir durum olduğunu ve bu yüzden hastalık olan vebada aslında hiç yalnızlık çekmediği durumlarını geçmişine giderek açıklıyordu Tarrou. Bu bahsedişinde Tarrou’nun babasının bir yargıç olduğunu, ve en masum insanların, gençlerin dahi kolayca öldürülmelerinde aracılık eden bir kasap olduğunu öğreniriz. Etkileyiciydi, ama ben okurken kendi vebama dalıp gitmiştim. Bu beni ister istemez araştırmaya sürükledi. Ve kim bilir bir kere bile kitapta Nazi ya da Almanya kelimesini kullanmayan Camus’nün de kendi kapıyı açış tarzı belki de okurun içine veba düşüncesini atıp asıl vebanın savaşlar, uygulanmakta olan diktatörlükler olduğunu göstermek için kitapta uyguladığı yöntem buydu. Kitapla ilgili analizlerde gördüm ki; aslında bu kasap yargıç Naziler’di, Fransa’yı işgal edip binlerce insanın ölmesi ise vebanın görünür yanıydı, vebanın görünmeyen yanı ise salt kötülük dolu vahşetin yarattığı yıkım, bir ülkenin ve içindeki halkın katliamının yaşattığı o korkunç havaydı. Yani kitap aslında Nazi işgalinin Fransa’yı adeta kana buladığı, hastalık kadar hızlı yayılan, korkunç bir vahşeti simgeliyor bize. Kitabın sonunda vebanın bitişine dair, insanların içindeki buhranlı hava, sevinip sevinememe, yaşanılan yıkımların yarattığı boşluk, düşünceli bir mutlu olma eğilimi ama olamama haliyle savaş sonrası toplum psikolojisini anlatmaya çalışmış Camus kitabında. Simgesel bir önemi olduğunu sonradan anladığım şu paragrafı eklemek istiyorum: ‘’Bir vebalı olmak istemiyordum, hepsi bu. İçinde yaşadığım toplumun ölüme mahkumiyet üzerine kurulu olduğunu biliyordum ve onunla mücadele etmekle cinayetle de mücadele edeceğime inandım. Buna inandım, başkaları da bunu bana söyledi ve son olarak büyük ölçüde bunun doğru olduğunu söylemeliyim. Böylece sevdiğim ve her zaman seveceğim kişilerin yanında yer aldım. Orada uzun süre kaldım ve Avrupa’da mücadelelerine katılmadığım ülke yoktur. Geçelim.’’ Konudan ve alt anlamın dışında yazarın cümleleri açık fakat metaforikti. Olayların gelişimi ise akıcı ama düşündürücüydü. Bunca zıtlığın içinde bir alt anlamın yuvalanması, büyük bir vebaya tanık olurken, onlarca sorgulayışa değinirken aslında kitabın gümbürtüsünü Nazilerin yarattığı yıkım ve katliamın kopartması kesinlikle etkileyiciydi. Ayrıca yazarın olayları aktarırken sık sık değindiği Tanrı’nın varlığı, inanç, felaketler, din prizması kitabın okunmaya değer önemli diğer yanlarından biriydi benim için. Bunların asıl vebanın büyük yıkımların olduğu gerçeği göz önünde bulundurularak baştan düşünülecek olması kitabın bitmeyen bir yanı olduğunu da gösterir nitelikte.
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202020bin okunma
··
90 görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Ben de pandeminin ilk dönemlerinde benzer beklentiler içerisinde okudum kitabı. En az ana karakter kadar yan karakterleri de çok güçlü bir kitap. Zaten Tarrou’yu sık sık anmışsın:) Vebanın sona ermesinin ardından toplumun bir kurtuluş değil de neredeyse bir yenilgi yaşamış gibi hissettiği kafa karışıklığı da oldukça etkiliydi. Kitabın metaforik anlatımlarını da ön plana çıkararak kitap üzerine yeniden düşünmeye vesile oldun:) Ellerine sağlık Meltem, keyifli okumalar...
meltem şen okurunun profil resmi
Teşekkür ederim! Tarrou dediğiniz gibi düşünce biçimiyle ve hayatını yönlendirme tarzıyla kesinlikle farklı bi karakterdi. Ve katılıyorum, toplumun vebadan sonra yaşadığı durum bence de Camus'nün alt anlam olarak vurgulamak istediği hastalık olan vebaya değil de daha soyut, karmaşık ve dünyanın vebası olan katliamlara işaret eder nitelikteydi.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.