Gönderi

Fakat Aristoteles'in aksine Platon, duyuların bıraktığı intibadan türetilmiş olmayan bir bilginin var olduğuna, ruhun bu dünyaya düşmeden önce bildiği İdealara, gerçeklere ait biçim ya da kalıpların hafızamızda gizil olarak bulunduğuna inanır. Hakiki bilgi, duyuların bıraktığı intibanın izlerini, dünyevi şeylerde ancak birer yansıması bulunan daha üst gerçekliğin kalıbı ya da damgasıyla çakıştırmaktır. Phaidon yapıtı, duyularla algılanabilen bütün nesnelerin, sureti oldukları birtakım türlerle eşleştirilebileceği savını geliştirir. Türleri bu yaşamda görmüş veya öğrenmiş değilizdir; onları yaşamımız başlamadan önce görmüşüzdür ve onlara dair bilgi hafızamızda doğuştan mevcuttur. Burada, birbirine eşit nesnelere dair duyu algımızı, doğuştan içimizde bulunan Eşitlik İdeası'yla karşılaştırmamız örnek verilir. Eşit öznelerde, sözgelimi eşit odun parçalan arasında, eşitliği algılarız, çünkü Eşitlik İdeası hafızamıza kazınmıştır, bu İdeanın damgası ruhumuzun balmumunda gizil olarak bulunur. Hakiki bilgi, duyuların bıraktığı intibanın izlerini, duyularla algılanabilen nesnelerin tekabül ettiği B içim ya da İdeanın temel iziyle ya da damgasıyla çakıştırmaktır. Platon belagatin hakiki işlevi -insanları hakikatin bilgisine ikna etmek- hakkındaki görüşünü ortaya koyduğu Phaidros yapıtında, hakikate ve ruha dair bilginin hatırlamaktan meydana geldiği yönündeki düşüncesini geliştirir. Bütün dünyevi şeylerde karmaşık birer suretini gördüğümüz, bir zamanlar bütün ruhlar tarafından görülmüş olan İdeaların hatırlanmasıdır bu. Bütün bilgi ve bütün öğrenme gerçekleri hatırlama çabasıdır, duyulardan edinilen pek çok algıyı, gerçeklere tekabül ettiği ölçüde birlik altında toplama çabasıdır. "Adalet ve itidalin ve ruhlar için kıymetli olan diğer fikirlerin dünyevi suretlerinde hiçbir ışık yoktur; ancak pek az kişi, imgelere yanıltıcı duyu organları aracılığıyla yaklaşarak, imgelerin taklidi oldukları şeyin doğasını temaşa eder."
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.