Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

204 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Kader
Kaderi anlamak için bu kitap muhteşemdir. Allah Hasan El basriye Rahmet etsin Mustafa Hocamızdanda razı olsun. Her şey kadermidir eğer öğleyse günah işlememiz kaderimizse neden cezalandırılırız? Allah geleceği nasıl bilir ? Hepsi bu kitapda
Hasan El-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi
Hasan El-Basri'nin Kader Risalesi ve ŞerhiMustafa İslamoğlu · Düşün Yayınları · 2012191 okunma
·
54 görüntüleme
Muhammed Ali okurunun profil resmi
Mustafa İslamoğlu ve Kader Meselesine Dair... Mustafa İslâmoğlu’nun “Kader Risalesi Şerhi”nde Mutezîleden kader konusunda okuduğumuz bildiğimiz şeyler tekrar edildi. Yeni bir şey söylemedi. Bu mesele bana sorulduğunda başından beri aynı şeyi söylüyorum. Acemi bir yazar, ilk kitabını tecrübeli bir yazara götürüp incelemesini istemiş. Bir süre sonra heyecanla kanaatini öğrenmek için gittiğinde usta yazar şöyle demiş: “Kitabını okudum. İçinde birçok yeni şey ve birçok hakikat var.” Acemi yazarın heyecanı tam sevince dönüşecekken Yazar devam etmiş: “Fakat kitabındaki hakikatlerin hiçbirisi yeni değil, yeni olanların da hiç birisi hakikat değil.” Mustafa İslamoğlu’nun kitaplarında gördüğümüz şey de tam olarak budur. İçinde bir çok hakikat var; ama hakikatlerin hiçbiri yeni değil. Yeni şeylerin hiçbiri de hakikat değil. Kur’ân-ı Kerim’deki bir takım ayetleri nazara verip; “Kur’an da böyle diyor, diğerlerinin söylediği Kur’ân’ı tahrif olur” tarzında bir yönlendirme ile Kur’ân ayetlerinin tek boyutlu olduğu şeklinde bir şey gündeme getiriliyor. Bilmeyen de; “demek ki konuyla ilgili ayetler bunlarmış. O halde biz de ‘Kader yoktur’ diyenlerin safına geçmeliyiz.” diye düşünebilir; ama bu bu kadar kolay bir mesele değil. Kaderi, Allah’ın takdirini ve dilemesini olayın merkezine koyan ayetler var. Bu ayetleri nasıl anlayacağız? Bu, bu kadar basit bir mesele olsaydı tarih içerisinde tekdüze bir şey halinde halledilebilirdi; ancak mesele içinden çıkılamayacak şekilde bir hâl aldı. Bakın size iki ayet söyleyeyim. Bu vereceğimiz örnek Kur’ân tasavvurumuz konusunda da ufkumuzu açacak şekildedir. Allah Teâlâ (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “De ki: Rabbinizden gelen hak/gerçek budur. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29) Baktığınızda burada Cenâb-ı Hakk’ın insanın tercihine herhangi bir müdahalesi yok. Meseleyi tek boyutlu değerlendirecek olursak konunun oldukça açık olduğunu düşünürüz. Ama ilgili başka ayetleri gündeme getirdiğimizde meselenin bu kadar açık olmadığı anlaşılıyor. Aynı sûrenin 22. ve 23. ayetlerinde Efendimiz (s.a.v.)’e hitaben şöyle buyruluyor: “Ben bunu mutlaka yarın yapacağım’ deme; ancak Allah dilerse yapacağım, de!” Şimdi ne diyeceğiz? Bu ayetler aynı sûrede geçiyor. Bu ayetleri nasıl değerlendirmemiz lâzım? İman, küfür gibi küllî bir tercihi değil cüzî bir işi bile Efendimiz (s.a.v.)’in bunu Cenab-ı Hakk’ın dilemesine bağlaması emir buyruluyor. Dolayısıyla cüzî bir meselede bile Cenab-ı Hakk’ın dilemesi sözkonusuysa küllî meselelerde nasıl sözkonusu olmasın? Dolayısıyla kader meselesi öyle tekdüze bir mesele değildir. Kader meselesi ile alakalı Kur’ân ayetlerine bakacak olursak; Kader meselesinin birkaç boyutu vardır. Mustafa İslamoğlu’nun “Kader Risalesi Şerhî”nde açıklamaya yanaşmadığı şey de buydu. “Kader'e iman yoktur” diyor; ama kaderden ne anladığını belirtmiyor. İçini bir doldur, biz de senin neyi reddettiğini bilelim. Cenab-ı Hak eğer mutlak ilim sahibiyse -ki öyledir-, yaratacağı şeylerin en küçük detaylarına ilişkin bilgi dahi Cenab-ı Hakk’ın ezeli ilminde mevcut olmalıdır. Yoksa Cenab-ı Hakk’ın bilgi sahibi olmadığı şeyi yarattığını söylemek gerekir ki bu muhaldir. İnsan bile bilmediği bir şeyi yapamaz. Allah’ın bilmediği bir şeyi yaratması asla mümkün değildir. Yapmak ile yaratmak arasındaki farka da dikkat edelim. Yaratmak mutlak bir bilgi, kudret, takdir ister. Bunlar hep birbirine bağlı şeylerdir. Cenab-ı Hakk’ın esmâ’sından bahsederken hepsinin birbiri ile irtibatlı olduğunu söylemiştik. İlahî isim ve sıfatlardan birini bile inkâr tamamını inkâr anlamına gelir. Nasıl ki bir peygamberi veya kutsal kitabı inkâr hepsini inkâr manasına geliyorsa bu da aynen öyledir. Bunların arasında kopmaz bir lâzım-melzum ilişkisi vardır. Biri olmazsa diğeri de olmaz. Cenab-ı Hakk’ın ilmi mutlaktır. Bilmediği bir şeyi yaratamazdı. Bilmediği bir şey olsaydı o halde ilâh olamazdı. Çünkü cahil bir varlık ilâh olamaz. Mülk Suresi’nde Efendimiz (s.a.v.)’e hitaben buyruluyor ki; “Dikkat et, yaratan bilmez mi?” Birinci mesele bu. Kaderle ilgili ikinci mesele Cenab-ı Hakk’ın takdiridir. Cenab-ı Hak bildiği şeyleri yoktan varlık alemine çıkarmayı diliyor. Bildiği şeyi yaratmayı diliyor ve yaratıyor. Bunu takdir ediyor mu? O takdir etmeden insan adım atamıyor, nefes alamıyor, yaprak düşemiyor. Cenab-ı Hakk’ın her şeyi evvelden Levh-i Mahfuz’a yazdığına dair ayetler var. Mahlukatı henüz var etmeden önce Cenab-ı Hakk kalemi yarattı ve kaleme ‘Yaz!’ buyurdu. Kalem; ‘Ne yazayım ya Rabbi?’ dedi. Cenâb-ı Allah da; ‘Olmuş olacak her şeyi yaz’ buyurdu. Bunun bu şekilde olduğunu gösteren ayetlerden birisi Fâtır Suresi’nin 11. ayeti, diğeri ise Hâdid Suresi’nin 22. ayetidir. Bu ayetler her şeyin önceden Levh-i Mahfuz’a yazıldığını ortaya koyuyor. Ecelin değişmeyeceğini ortaya koyan bazı ayet-i kerimeler ise Âl-i İmran/154 ve Münâfikûn/11’dir. Meseleyi dikkatimize sunan diğer ayet-i kerimeler de bunlardır. Mustafa İslâmoğlu’nun iddiasının aksine hayrın da şerrin de Cenâb-ı Hakk’a ait olduğunu gösteren ayet-i kerimeler de vardır. Mesela Nîsâ Sûresi’nin 78. ayeti hayrın da şerrin de Allah’tan olduğunu açık bir şekilde ifade ediyor. Bakarâ Sûresi’nin 155. ayeti ile Âl-i İmran Sûresi’nin 186. ayetleri de böyle. Keza Râd Sûresi’nin 11. ayeti ile Enbiyâ Sûresi’nin 35. ayeti de hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu söylüyor. Ebubekir Sifil Hocaefendi Ayrica;youtu.be/lpatKhNVJ4g
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.