"Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var..."
Huzursuzluk Ezidi olan Meleknaz ile Müslüman olan Hüseyin`in hikayesi.. Evet ama sadece Meleknaz ve Hüseyin´e ait olmayan bir hikaye bu. Mezopotamya topraklari üzerinde yasanan bu sevda icerisinde bircok toplumsal deger barindiyor. Aslinda Livaneli bir cesit kültürel zenginligi ve bunun yani sira belli elestiriler ile bir sevda hikayesi yazmis. Cok kulturlu bir toplum mesaji.. Ama günümüzün o yavan , birbirlerini alternatif olarak gören insanlarin sevdasi degil.. Toplumun hemen hemen her kesimini ele alarak yani ideolojik, kulturel, halklar , diller, dinler ile harmanlanmis bir hikaye.
Amaa kitap bitince "ee ne oldu simdi?" diye kala kaliyor insan. Böylesi toplumda büyük bir aci ve yara birakmis olan ISID-Ezidi-Insanlik ucgeni Ibrahim`in kendini sorgulamasi uzerine devam ediyorken Bir de bu kadar derin bir aci Ibrahim`in kendini Meleknaz´a kaptirmasiyla bambaska bir yöne kayiyor. Halbuki Bence Ibrahim kendini sorgularken daha anlamliydi. Günümüz insaninin bircok ic celiskisini, sıkışmışlığını ifade ediyordu. Birde postmodernist/kapital toplum kadini ile Mezopotamya kadini diye bir karsilastirma söz konusu... Alcaltilarak kelimelere dökulen bir modern kadin dünyasi. Yazarin bu konuda eksik kaldigini düsünüyorum. En azindan benim bildigim Livaneli´ye göre degildi...
Bir seyler eksik bu hikayede...
Yinede okunmali : )
Herkesin dünyasina farkli dokunabilir..
Iyi Okumalar ..!
// Evîndar