Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

331 syf.
9/10 puan verdi
Kör olsaydınız bunu okuyamazdınız.
●Kitabın içeriğine girmeden önce yapılacak yorumlardan ilki kuşkusuz, yazarın kendine özgü imla tarzıdır. Hiçbir okuyucu bakımından hoş karşılanmayacak böyle bir durumla imza atmaya çalışmak bana yersiz ve gereksiz geldi. Ancak benim dikkat çekmek istediğim durum bambaşka. Biz seslendirmenler için her bir virgül, ünlem işareti, soru işareti, tırnak işareti vs.  altın değerindedir. Kitaba duyguyu katan önemli etmenlerdir. En önemlisi de yol göstericilerdir. Ne ironidir ki, yazarın körlüğü anlattığı bu kitabı, sesli kitap halinde körlere sunmak bizzat yazar tarafından zorlaştırılmıştır. ●İkinci bir durum ise, kitabın bütününde hiçbir özel isme yer verilmemesidir. Yazarlar, kitaplarının dünya çapında okunmasını istedikleri zaman, kendi coğrafyasını ve kültürünü yansıtan özel isimleri kullanmaktan kaçınarak, okuyucuyu kitapla daha çok yakınlaştırmak isterler. Bu durum kitabı içselleştirmeyi kolaylaştırır üstelik okuyucuya da daha kolay bir okuma sağlar. Bizim edebiyatımızda ise bunun örneği Yusuf Atılgan tarafından sunulmuştur. Uygulamada her ne kadar beğensem de, yazarın bu durumu gerekçelendirmek için 'körler için isimlerin bir önemi yoktur' demesi bana mantıklı gelmedi. Zira isimler belki de en çok körlerin işine yarayan bir olgudur. Bir çok karışıklıklara son verebilecek basit bir çözümdür bu, onlar için. Örneğin askerler 'aranızdan 4 kişi gelsin' dediğinde bir türlü sayıyı tutturamamalarının sebebi bile isimlerin kullanılmamasıdır. Dayanaksız bir gerekçeye rağmen hoşlandığım bir uygulama olması sebebiyle puan kırmaya gerek görmedim. ●Üçüncü durum; kitabın heyecanlı ilerlemesine rağmen fazla uzun olması idi. Belki karantina ve sonrası iki ayrı kitaba konu olabilirdi. Bu arada devam niteliğinde olan kitabı okumayı (en azından yakın vadede) düşünmüyorum. Belki merak ettiğim soruların cevapları oradadır. Örneğin kitap boyunca doktorun karısının neden bu salgından etkilenmediğine dair mantıklı bir açıklama bekledim yazardan, ama bulamadım. Dolayısıyla ikinci kitaba dair 'spoiler' lara açık olduğumu belirtmek isterim:)  ●Dördüncü ve son durum; yazarın olayların akışına zaman zaman müdahale etmesi sorunuydu. Kitabın akışından koparan, kitaptan soğutan bir durumdur benim için. Örneğin 'efendim bunu uzun uzun anlattık yukarda, tekrarlamaya gerek yok' gibi müdahaleler beni rahatsız etti. Eminim bundan hoşlanan okuyucular da vardır. ●Nihayet kitabın içeriğini incelemeye başlayacak olursak, belki bu sefer de hukukçu kimliğimle baktığım içindir, dikkatimi celbeden ilk durum, karantina yaşamının kuralsızlığıdır. Aslında akıl hastanesi portatif bir devlet oluşumudur. Bu oluşumda başlangıçta hiç bir kural, kural koyucu, kural uygulayıcı ve yaptırım yoktur. Kısacası düzensizlik hakimdir. Askerler; diğer devletleri temsil etmektedirler, dolayısıyla iç hukuka alenen karışmamakla birlikte kendilerini ilgilendiren durumlarda (akıl hastanesi dışındaki düzen) müdahale etmekten çekinmemekte ve bunu meşru bir amaca dayandırmaktadırlar. Düzensizliğin hakim olacağı her yerde olduğu gibi akıl hastanesinde de bir çok hukuksuzluk vücut bulmuştur; tehdit, şiddet, gasp, yaralama, yangın çıkarma, tecavüz ve cinayet. Kısaca; kaos. Yine yönetim şeklinin ve otoritenin belli olmadığı yerlerde olduğu gibi, birilerinin yöneten olma arzusu tetiklenmiş ve güç gösterileri başlamıştır. Bir silah ve bir kaç mermi... İşte gücün temsili budur. Hakimiyeti ise, insanlığın en temel ihtiyacı olan yiyecek üzerinden kurmuşlardır. Yazarın da dediği gibi onları yöneten şey 'korku ve açlık' tır. Ancak yine mantık çerçevesine oturtamadığım bir diğer durum, dışarıyla bağlantısı olmayan ve her birinin kör olduğu akıl hastanesinde yaşayan körler için, altının ve değerli diğer eşyaların ne tür bir anlam ifade edeceğidir. Görmeyen bir göz için sahte bir pırlantayla gerçek bir pırlantanın ne farkı vardır? Orada 'değer' anlam değişikliğine uğramıştır. Bi çakmak, bir makas, bir radyo, bir ekmek, bir mermi, altından ve paradan daha değerlidir... ●Dikkatimi celbeden ikinci durum ise; körlerin, askerlerin olmadığını 4 gün sonra farketmeleri oldu. Askerler tarafından korkutulan (hatta bazen ölümle korkutulan) körlerin, bir süre sonra dışarı çıkmaya teşebbüs dahi etmemesi bana, sirk hayvanlarına verilen eğitimi anımsattı. Öğrenilmiş çaresizlik... İnsan bir süre sonra denemeyi de sorgulamayı da bırakır bu tür çaresizliklerde. Bir tür boyun eğiştir bu. Çünkü korkunun kaynağı yer değiştirmiştir. O artık bir dış etken değildir, bizzat insanın içinde yer alır. Onu durduran kendisidir. Böylece insanlar tıpkı bir hayvan gibi eğitilmişlerdir. ●Hükümetin salgın durumunda aldığı tavır belki de sinirlerimizin hassas olduğu bir dönemden geçtiğimiz içindir, beni mahvetti. Üzgünüm ki tarihin hiç bir döneminde bireycilik; hakettiği değeri görememiş, pragmatizmin önüne geçememiştir. İnsanlar çoğu zaman sayılardan ibaret olmuş ve sayısı az olan daha kötü muamelelere maruz bırakılmıştır. Yine üzülerek söylüyorum ki hiç bir hükümet ya da kural, hiç bir güç, onca vaatlere rağmen salgını kontrol altında tutabilecek nitelikte değildir. ●Gözlerin ve görmenin önemini kitabı okuduğum süre boyunca tekrar tekrar anladığım için empati duyguma oldukça katkı sağlayan bir kitap olduğunu söylemeliyim. Gözlerle ilgili ne kadar çok deyim olduğunu ve farkında olmadan ne kadar çok kullandığımızı ve alışkanlıklardan vazgeçmenin ne kadar zor olduğunu farkettim. Doktorun karısının kitap boyunca kırdığı potların sayısız olması ama en önemlisi yazar söyleyene kadar pot kırdığını farketmememiz, aslında büyük bir nimet olan görme yetisini ne kadar normalleştirdiğimizin kanıtıdır. Sadece görebildiğimiz için meğer ne kadar çok külfetten kurtuluyormuşuz. Ve sadece görebildiğimiz için bile ne kadar çok şeye sahipmişiz. Kitap güzel ve umut verici şekilde bitmesine rağmen benim içimi hüzün kapladı çünkü bu salgından önce de kör olanlar ve salgın bittiği için görmeye başlayamayanlar aklıma geldi. Çünkü onlar asla göremeyecekti...
Körlük
Körlük
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022103,6bin okunma
··
150 görüntüleme
genius okurunun profil resmi
Zihinlere yerleştirilen Öğrenilmiş çaresizlik ve dillere yerleştirilen "yapacak bir şey yok, buna da şükür (neye şükrettiğini bilmeden)" acziyeti ve tükenmişliği... Güzel ( ve itiraf ediyorum yorucu :)) ) inceleme için teşekkürler.
Miss Nobody okurunun profil resmi
Yorucu derken hocam uzun mu olmuş:)
4 sonraki yanıtı göster
Gizli Özne okurunun profil resmi
Çok güzel bir konunun bu sekilde son bulması beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Kitabin 2. Serisi olduğunu bilmiyordum bu incelemeyle öğrenmiş oldum :) Ayrıca bunun filmi de çekildi ama tavsiye etmem. Inceleme için teşekkürler😊
Miss Nobody okurunun profil resmi
Film izleyemiyorum ben ya sjjsjs ama kötüyse bir şey kaçırdım sayılmaz herhalde:))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.